19 Kasım 2009 Perşembe

KİTAPLARIM İÇİN BU ADRESLERE BAKABİLİRSİNİZ

www.beydegirmeni.blogspot.com
www.halilibrahimden.blogspot.com (Karboğazı Zaferi)
www.mollakerim.blogspot.com (Tarsus'un İşgali ve Kurtuluşu)
www.ermeniyalanlari.blogspot.com
www.kitapsevgidir.blogspot.com
www.mustafakemalkitaplarim.blogspot.com

ATATÜRK KRONOLOJİSİ 4 CİLT YAYINLANDI


4 Kasım 2009 Çarşamba

SUNUŞ

Ermenilerle Türkler arasında bitmez tükenmez bir kin, düşmanlık sürüp gitmektedir. Türkiye, kendisine yapılan hücumlara, cinayetlere karşı her zaman bunu tarihçilere bırakalım diyerek pasif savunmada kalmıştır. Ermenistan ve Ermeniler, dış güçlerden aldıkları destekle saldırdıkça saldırdılar. Bıkmadılar, usanmadılar…
Ermeni olayları incelendiği zaman, Avrupalı büyük devletlerin Türkler ve Türk toprakları üzerindeki yeni oyunlarının izlerini görmek mümkündür.
Bu, dün olduğu gibi, bu gün de böyledir. Ermeniler, büyük devletlerin maşası, tetikçisi olmaktan kurtulamamışlardır.
Ermenilerin iddia ettiği ve bizim tarihçilere bırakalım dediğimiz olay, Birinci Dünya Savaşı içinde Osmanlı Devleti’nin uyguladığı tehcir olayıdır. Ermeniler, bu tehcir esnasında Osmanlılar soykırım yaparak 1,5 (bir buçuk) milyon Ermeni’yi öldürdüğünü iddia etmektedirler. Bunu her yıl anmak için de 24 Nisan gününü seçmişlerdir.
Tehcir 1915 yılında oldu. 1915 yılına kadarki 24 Nisanlara baktığımız zaman bir ölüm olayı, bir cinayet veya soykırımı andıran herhangi bir kayıt bulunmuyor. Sadece 1915 yılının 24 Nisanında Ermenilerin yasa dışı derneklerine el konulduğu kaydına rastlamaktayız. İhtilalci Ermeni komiteleri kapatılıp, elebaşları tutuklanmıştır. Demek ki Ermeniler için, ihtilalci derneklerinin kapatılması, yabancı devletlerin tetikçi eşkıya başlarının tutuklanması soykırım kadar önemliymiş.
Burada gördüğümüz gibi 24 Nisan kutlamasının aslı budur. Yani bir hayalden, kocaman bir yalan dolu iftiradan başka bir şey değildir.
Soykırım iddiasına gelince, sadece şunu söylemek yeterli olacağına inanmaktayım: Tarihin hiçbir döneminde Türkler soykırım yapmamışlardır. 1915 yılında ise kesinlikle yapmamışlardır. Bununla ilgili hiçbir resmî belge bulunmamaktadır. O tarihlerde içimizde gezen ve 3 sene sonra da topraklarımızı işgal eden devletlerin arşivlerinde de bulunmamıştır.
1,5 milyon Ermeni iddiası ise bu hayali iddiaları süsleyen en büyük yalandır. Tehcirde kaç kişinin yer değiştirildiği kayıtlarda yazılıdır. Yer değişenler bu sayının yarısından azdır. Ayrıca Tehcir bölgelerinde 1,5 milyon Ermeni yaşamıyordu. Bunu nerden uyduruyorlar, açıklasınlar da bizler de öğrenelim.
Her olayın bir sebebi vardır. Öncesi ve sonrası vardır. Bu yalan iddialarının da öncesi ve sonrası vardır.
Bu kitap kronolojik bir çalışmadır. Sadece 1915 yılını kapsamamaktadır. Ermenilerle ilgili bilgileri başından itibaren ele almaktadır. Milattan Önce başlayan bilgiler, günümüze kadar sıralanmıştır. Bu bilgiler içinde Ermenilerin, Türklerden kötülük görmek yerine her zaman iyilik gördüklerine şahit olacaksınız. Kapı komşumuz, aile dostumuz oldular. Ama Türkler, her dönemde Ermenilerden kötülük görmüşlerdir. Cinayetlerine, katliamlarına kurban olmuşlardır. Bu kitap, yoruma girmeden bu bilgileri okuyucuya sunmaktadır.
Türkler daima iyimser yaklaşmasına rağmen Ermeniler, Türklere karşı kin ve nefret ile doludurlar. Yaptıkları mezalim, insanlığa sığmayan cinayetlerle doludur. Hâlbuki en büyük iyiliği, hoşgörüyü Türklerden görmüşlerdir. Fatih Sultan Mehmet kendilerine değer verdi. Osmanlı İmparatorluğu içinde Türklerle birlikte büyük bir uyum içinde yaşadılar. Ne zamana kadar? İşte büyük devletlerin emperyalist planlarını uygulamaya koyacakları tarih olan, 1878 yılına kadar.
Rusya içinde sürülmelerine, hor görülmelerine, katliama uğramalarına rağmen, Rusya’nın emperyalist oyunlarına alet oldular. Kendilerine vaat edilen “Büyük Ermenistan” hayaliyle, bir anda Rus emellerine hizmet ederek Türk düşmanı kesildiler. Kendilerine “küçüğü” dâhi verilmezken, “Büyük Ermenistan”ın peşinden koşmak, hangi aklın ve mantığın ölçüsüdür, bilemeyiz.
Bu tarihlerde, Avrupa’daki büyük devletler diye anılan İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya ve Macaristan ile Rusya, Osmanlı Devleti üzerindeki emellerine ulaşmak için baskı yapıp türlü entrikalara yöneliyorlardı. Ruslar, Ermeni tercihini kullanınca, onu tek başına bırakmak istemediler. İngiltere ve özellikle Fransa, Ermenileri hayalle besleyip kendi emelleri için kullanmaya başladılar.
Bundan sonra Ermenilerin Türklere neler yaptıklarını göreceksiniz. Suçlardan, cezalardan nasıl kurtulduklarını öğreneceksiniz. Okudukça üzülecek, üzüldükçe ağlayacaksınız. Birinci Dünya Savaşı öncesi Rusya, Fransa ve İngiltere’nin himayesinde silahlanan Ermeni çeteleri, Osmanlı ordusunu arkadan vurmak için emir aldılar. Bu konuda verilen emir şöyledir:
“Türk’ü her yerde, her türlü şartlar altında vur. Geri dönenleri, ahdinden dönenleri, Ermeni hafiyelerini, hainleri öldür, intikam al.”
Ermeniler Rusya ile savaşan ordumuzu arkadan vurmak için hazırlık yaparken devlet boş durmadı. İstihbarat bilgilerini değerlendirip buna tedbir aldı.
İç İşleri Bakanlığı, orduyu arkadan vuran Ermenileri Osmanlı toprakları içinde bulundukları yerden bir başka yere göç ettirerek önlem aldı. Bu göç sırasında kesinlikle bir cinayet işlenmemiştir. Aksine devlet, oldukça sıkı tedbirler almıştır. Suiistimal için ağır cezalar öngörmüştür. Ama o günün şartlarında, hastalıklardan ve Kürt çetelerinin saldırılarından dolayı hayatını kaybedenler olmuştur.
Şimdi tehcirden birkaç ay öncesine gidelim. 1915 yılının başında Ermeniler Zeytun’da, Adana’da, Bitlis’te, Van’da, Muş’ta ayaklandılar. Kars’tan, İç İşleri Bakanlığı’na gönderilen yazıda, Kars ve Ardahan havalisinde, Ermenilerin 30.000’in üzerinde Türk’ü öldürdüğünü bildirdiler.
Kars’tan Van’a uzanan sınır boylarında ve iç bölgelerde durum hep aynıdır. Ermeniler, savaşın coşkusuyla Türkleri öldürmekte, Türk köylerini yağmalamakta, tüyler ürperten cinayetlerine bir yenisini eklemektedirler. Ermenileri zapt etmek mümkün değildir.
Bu durum üzerine, İç İşleri Bakanı Talat Bey, Ermeni mebusları Zohrab ve Varteks Efendiler ile görüştü. Talat Bey, “...bu hareketlerinize son verin” dedi.
Ermeni mebuslar ise, “...Rusya bazı Osmanlı tebaasının hakkını şimdi korumaya başlamış değildir ki telaşlanasınız” dediler.
Bu görüşme İstanbul’da yapılırken Şıtak’ta başlayan Ermeni isyanı Van’a sıçradı. Kısa sürede çevreye yayıldı. Türk mahallelerini yaktılar. Cinayetler ve yağmalamalar başladı. Ermeni zulmüne dayanamayan Türkler, Van’dan göç etmeye başladılar.
Bu ortamda İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasında gizli Londra Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmada, Ermeniler konusunda tek bir satırlık açıklama yoktur. Yani, Ermenilerin pek çok güvendiği koruyucu melekleri (!), Ermeni meselesi diye ortalığı toz-duman eden büyük devletler savaş öncesi paylaşımda Ermenileri unutmuşlardı.
Ermenilerin yaptığı katliamlar, asker ve sivil insanlar üzerinde artarak çoğalması üzerine İç İşleri Bakanı Talat Bey, 14 Mayıs 1915 tarihinde “Tehcir ve Sevkiyyat Kararnamesi”ni yayınladı. Buna göre Ermeniler, Ruslarla savaş yapan ordumuzu arkadan vuramayacaklar, köylerimizi kundaklayamayacaklardı.
Bu tarihten itibaren iç bölgelerdeki Ermeniler Halep civarına sürülmeye başlandı. “Tehcir” (zorunlu göç) sırasında görülen aksaklıklar için yeni genelgeler yayınlandı. Yer değiştirilen bu insanların malı, canı, yolculuğu, sağlığı vb. konular, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştür. Tehcir dönemi iyi incelendiği zaman gerçekler görülecektir. Genelgeler iyi okunduğu zaman, en önemli görevleri ve zevkleri “Türk öldürmek” olan Ermenilerin yer değiştirilmesi için ne kadar hassas, ne kadar insanca ve ne kadar iyi niyetle tedbirler düşünüldüğüne şahit olunacaktır. Birinci Dünya Savaşı içinde ve sonuna doğru Ermenilerin Van’da, Erzincan’da, Erzurum’da, Kars’ta esir düşen Türklere yaptığı zulümler ile karşılaştırıldığı zaman, kimin soykırım yaptığı daha kolay anlaşılır.
Ermenilerin, yıllardır dünyayı oyaladıkları, kandırdıkları “soykırım” yalanlarının aslı budur. Arşivlerdeki gerçek belgeler incelenecek olursa, gerek savaş öncesinde ve gerek savaş esnasında, Türklerin öldürdüğü Ermeni sayısı, Ermenilerin öldürdüğü Türk sayısından pek çok azdır. Ortada bir soykırım varsa, bunu Ermeniler Türklere karşı yapmışlardır.
O yıllarda Anadolu’da bulunan devletlerin arşivleri iyi incelensin. Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın arşivlerinde soykırımı bırakın, toplu cinayetlere dahi rastlayamazsınız. Ama Ermenilerin cinayetlerine bolca rastlamak mümkündür.
Ermenilerin hayal ürünü iddialarını bu güne taşımalarında, diaspora (kopuntu) denilen Ermeniler ve onları besleyen büyük devletler büyük pay sahibidir.
Uzun süre sessiz kalan Ermeniler, 1970’li yıllarda yeniden ortaya çıktılar. Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra Ermeni terörüyle yeniden tanışıyoruz.
Bu aşamada Kıbrıs Rum kesimi, Ermenilere üs olarak verilmişti. Burada Ermeni ve Kürtçü teröristleri kol kola görüyoruz. Buradaki amaç Türkiye’yi zor durumda bırakmak, ekonomisini çökertmek ve Ermeni iddialarını Avrupa ve dünya kamuoyunda haklı göstermektir.
Burada bir öz eleştiri yapmak istiyorum. Masum olduğumuzu, elimizdeki belgelerle anlatamadık. Ermenilerin yaptığı yoğun propaganda karşısında biz kendimizi anlatamadık. Karşı propaganda yapamadık. Kurumlarımız üzerine düşeni yapamamıştır. 1970’li yıllarda ortaya çıkan eli kanlı ASALA avantajına rağmen, Ermeni propagandasının önüne geçemedik.
“İnsanlar inanacak yalan arar” sözü, burada kendini kanıtlıyor. Bütün dünya, cinayetlerle süslenmiş Ermeni propagandasına inanmaktadır. Yalanlar, gerçekmiş gibi kabul edilmektedir. Avrupa’da, Amerika’da meclisler, soykırım yasası adı ile gerçek dışı bir kanunu kabul etmektedirler. Böylece siyasi propagandalarla etrafımızı sarmaktadırlar.
Bu güne kadar uygulanan metot bırakıldı. Ellerindeki kanları yıkadılar. Bütün meclislerde bizi siyasi mahkûm olarak kabul ettirmeye başladılar. Bu dönem içinde yine görevimizi yapamadık. Kendimizi dünya kamuoyuna anlatamadık. Veya onlar bizleri anlamak istemediler. Çünkü emperyalist güçlerin Türkiye üzerinde oynadıkları oyunlarda, Türklerin köşeye sıkıştırılması, sürekli zor durumlarda kalması, çeşitli bahanelerle suçlanması gerekiyordu. Bu amaçları gerçekleştirmek için, Osmanlı Devleti zamanında olduğu gibi, günümüzde de Ermenilere büyük destek verilmiştir. Haksız da olsalar, yalan iddialarda da bulunsalar, elleri kanlı cani de olsalar, daima haklı ve mağdur olan taraf Ermeniler denilmiştir.
Bu propaganda saldırıları karşısında hep sessiz kaldık. Kendimizi savunamadık. Karşı propaganda atağına geçemedik. Haklılığımızı kimseye dinletemedik. Konuyu tarihçilere bırakalım diyerek geçiştirdik. Gözümüzü, kulağımızı kapattık.
Tabii ki tarihi tarihçilere bırakacağız. Ama kamuoyunun bilgilendirilmesi de gerekir. Bu bilgilendirmede ben de üstüme düşen görevi yerine getirmek istedim. Bir tuğla da ben eklemek istedim.
Bizim tarihimiz açısından 1919 çok önemlidir. Bizler, hangi yaşta olursak olalım 1919 yılı olaylarını iyi bilmemiz gerekir. Ama özellikle yetişen gençlerimizin 1919 yılını çok iyi öğrenmeleri gerekir. Kasım 1918’de başlayan ateşkesle birlikte 1919 yılı işgallerin başladığı yıldır. Bereketli Osmanlı topraklarının paylaşıldığı, elden çıktığı yıldır. İşgaller karşısında umudu kalmayan insanlarımızın kendi kurtuluşunu yine kendisinin aradığı yıldır. Güzel İzmir’imizin Yunanlılara hediye edildiği yıldır. Bölge bölge Kuvayı Milliyelerin kurulduğu yıldır. Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal Paşa’nın ordu müfettişi göreviyle Samsun’a gitmesi ve Millî Mücadele hareketini başlattığı yıldır. Millî Mücadele’nin programı ve Sivas Kongresi’nin davetiyesi olan Amasya Tamimi’nin yayınlandığı yıldır. Doğu Anadolu’yu Ermenilere hediye etmek isteyenlere karşı Doğu insanımızın sesini duyurmak için toplanılan Erzurum Kongresi’nin toplandığı yıldır. Mustafa Kemal Paşa’nın çok sevdiği askerlik mesleğinden istifa ettiği yıldır. Millî bir kongre olarak Mustafa Kemal Paşa’nın daveti ile toplanan Sivas Kongresi’nin toplandığı yıldır. İstanbul hükûmetinin İngiliz ve Fransız generallerinin talimatlarıyla kararlar aldığı bir yıldır. Bunu uzatıp, uzun bir liste yapabiliriz. Ermeni olaylarına bakarken, içinde bulunduğumuz ortamı hatırlamakta fayda vardır. Hangi şartlarda, kimlerle mücadele edilmiş, kimlere karşı konulmuş bilmemiz gerekir.
Bu ortamda Ermeni olayları yine durmamıştır. Rusya’da ihtilal olduğu için Ermeni koruyuculuğu ertelenmişti. Fransa ve İngiltere’nin korumacılığı devam etmiştir. Büyük devletlerin koruduğu bu şımarık çocuklar, Avrupalıları yanıltan yalan propagandalarla kandırmaya devam ettiler.
Erzurum, Kars bölgesinde işledikleri cinayetler, vahşice yaptıkları katliamları; güneyde Fransız üniforması altında ve sivil çeteler halinde işledikleri cinayetleri, sanki Türkler kendilerini öldürüyor gibi dünyaya duyurdular. Bunu böyle inandırdılar. Her zaman yaptıkları gibi koruyucuları onları destekledi.
Bunun en büyük delili İngiliz raporlarıdır. Ocak ayının hemen ilk günlerinde, İngiliz Amiral Somerset Arthur Gough Calthorpe, Londra’ya yazdığı raporunda Kafkasya’da ve Kilikya’da ateşkese uyulmadığını bildirdi. Güya buralarda Ermeniler çok masum şekilde dururken, Türkler bunlara karşı aşırı saldırgan davranmış.
Bu kadar desteklenen, yaptıkları insanlık dışı hareketlerin hoş görüyle karşılanan Ermeniler boş durur mu? Durmazlar tabi!
Kars ile Oltu arasında bulunan Türk köylerini yağmaladılar, köylüleri katletmeye başladılar. Katliam haberini alan Kâzım Karabekir hemen Rawlinson’a bilgi verdi. Bu insanlık dışı kırımı gözleriyle görmesi için Sarıkamış’a gitmesini istedi. Ermenilerin davranışları o kadar merhametsizce ve iğrençti ki, İngiliz Yarbayı Rawlinson bile buna dayanamamıştı. Yazdığı raporunda, “Müslüman halkın insanlık adına Ermeni egemenliği altına” verilmemesini istemişti. Buna rağmen, İngiliz siyaseti değişmemiştir.
Ermeni propagandası her zaman yalan üzerine kurulmuştur. Yaptıkları katliamları, her zaman olduğu gibi Türkler Ermenileri öldürüyor diye duyurdular. Ermenilerin yeni koruyucusu olma yolunda önemli adımlar atan Amerika, bir heyeti bu bölgeye gönderdi. General Harbord başkanlığındaki Amerikalı heyet bölgede incelemeler yaptı. Mustafa Kemal ve Kâzım Karabekir ile görüştü. Mustafa Kemal, kendisine 44 sayfalık bir rapor verdi. General, gezdiği her yerde Ermeni katliamını yüreği burkularak gördü. Daha sonra Erivan’a geçti. Buradaki incelemelerini tamamlayınca, Erivan hükûmetine verdiği öğüt, bu gün için de geçerlidir:
“Delegelerinizi Paris’e göndererek Türk düşmanlığını körükleyeceğinize Erzurum’a göndererek Türklerle dost olmaya çalışın. Sizi Türk dostluğundan ve Türk alicenaplığından başka kurtarabilecek hiçbir kuvvet yoktur.”
General Harbord, hazırladığı raporu ABD Senatosuna verdi. Ancak bunun etkisinin fazla olduğunu söylemek mümkün değil. Yeniden koruyuculuk rolüne soyunanları görmekteyiz. Aralık ayı sonunda ABD’li senatör Lodge, Ermenistan’ın sınırlarını açıklayan projesini Senatoya sundu.
1919 yılı Fransızlar açısından iyi geçmemişti. Mersin’de, Tarsus’ta, Adana’da, Kozan’da, Antep’te, Maraş’ta, Urfa’da umduğunu bulamamıştı.
Ermenileri lejyon yapıp üniforma giydirdi. Dışarıdan pek çok Ermeni’yi Çukurova’ya getirtti. Ama bu toprakları kendi egemenliği altına alamadı. Büyük bir yenilgi alarak ayrılmak zorunda kaldı.
Osmanlı Devleti’nin en zor döneminde ne İngiltere, ne Fransa ve ne de Amerika soykırım yapıldığına dair bir belge bulamadılar. Malta’ya sürdükleri vatanseverleri yargılayacak bir suç bulamadılar. Serbest bırakmak zorunda kaldılar.
Her şeyin ellerinde olduğu o günlerde delil bulamayanlar, bu saatten sonra sahte belge mi sunacaklar.
Mustafa Kemal’in askerî dehasıyla Kurtuluş Savaşını zaferle bitirip bağımsızlığımızı kazandık. Lozan’da bütün dünya yeni konumumuzu onayladı. Lozan’da Ermenilerle ilgili herhangi bir kayıt konulmamıştır. Ama Ermeniler boş durmadılar.
1925 yılı Nisanında Mustafa Kemal’e suikast girişiminde bulundular. Ermeni Manok Manokyan suikastçı olarak yakalandı.
Suikast olmazsa isyan olur. Şeyh Sait isyan eder. Sonra Kürtlerle Ermeniler Ağrı’da isyan ederler. Bu iş birliği altmış sene sonra da yapılacaktır. Asala ile Asala’nın görevini üstlenmek için kurulan PKK arasındaki işbirliği unutulamaz.
1926 yılında Türkiye’deki Ermeniler bir dizi toplantı yaptılar. 13 Haziran ile 17 Ekim arasında on beş toplantı yaptılar. Durumlarını sorguladılar. İsviçre’den alınan Medeni Kanunun sağladığı laik düzene güvendiklerini açıkladılar. Lozan’ın verdiği azınlık haklarına gerek olmadığını söylediler.
14 Eylül 1927 günü yeni bir teşebbüs önlendi. Ermeni Mercan Altunyan, Mustafa Kemal’e suikast girişiminden önce yakalandı.
Biri olmazsa diğeri başlıyor. 02 Haziran 1930 günü Zeylan isyanı başladı. Garip olan şu ki, Mustafa Kemal’in yanında savaşan Kör Hüseyin’in oğulları bu isyana karışmıştı.
Her şeye rağmen dost insanlar az değildi. Amerika’da bulunan Prof. Minasyan, “Biz Türk’üz” başlıklı bir makale yayınladı.
1933 yılı sonunda ise acı bir olay oldu. Ermeni Piskoposu Gevond Turyan, New York’taki Ermeni Kilisesi’ne bir ayini yönetmek için geldi. Ermeni iddialarına inanmadığı için Taşnak teröristleri tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Franz Werfel, 1934 yılında Ermeni iddialarını anlatan “Musa Dağ’da Kırk Gün” adlı kitabını yayımladı. 1935 yılı sonunda bir grup Ermeni Pangaltı Ermeni Kilisesi’nde toplandılar. Türkler hakkında iftiralarla dolu olduğu için bu kitabı yaktılar.
İkinci Dünya Savaşı bütün dünyayı sardı. Almanya, Japonya ve İtalya’nın yenilgisiyle sona erdi. Amerika, Rusya ve İngiltere üçlüsü dünyayı yönetmede güç sahibi oldular. İşte burada Ermeniler gene sahneye çıkmakta gecikmediler. Savaşın yaraları sarılmadan, yalanlara dayanan isteklerini hatırlattılar.
1947 yılı sonunda Stalin’in izniyle Ermenistan’daki Azerbaycanlıların tamamı göçe zorlandı. Ermeniler Türk’e veya Türk kökenli insanlara dayanamıyordu. Kan kusuyorlardı. Onlara izin veren Stalin de öyledir. Çağın eli kanlı katilidir. Türkiye ise hoşgörünün sembolüdür. 1957 seçimlerinde Mıgırdıç Şellefyan’ı meclise seçmiştir.
24 Nisan 1965 tarihi, Ermeni yalanları için yeni bir dönem oldu. Tehcirin 50. Yılı bahane edilerek yalan propaganda yeniden canlandırıldı. Bunu dünya kamuoyuna tedhiş hareketleriyle duyurmaya başladılar.
Ermeni propagandası her zaman papazların desteğiyle başlatılmıştır. Her zaman kiliseler merkez olmuştur. Sovyet Rusya’nın koruyuculuğunda Lübnan’da yerleşen Ermeniler propaganda ve tedhiş için hazırdı. 1967 yılı yazında Lübnan Antilyas Katogigosu I. Horen bir ilki gerçekleştirerek Papa’yı ziyaret etti. Avrupa’yı dolaştı. 10 Nisan 1969 günü de Başkan Nixon tarafından kabul edildi.
1973 yılı Ermeni cinayetlerinin yeniden başladığı bir yıl oldu. Türk diplomatlarına karşı bitmez kinlerini insanlık dışı cinayetleriyle uyguladılar. Bunlar canilikten başka bir hareket değildi. Bir tane değil, on tane değil. Bir yıl değil, on yıl değil. Bu katliamlara bütün dünya sessiz kaldı. Diplomatlarımıza ve ailelerine karşı yapılan saldırılar dünyayı ayağa kaldırmadı. İnsan hayatı bu kadar önemsiz mi? Türkiye üzerinde oyun oynayanlar, diplomatlarımızın ardı ardına öldürülmesine sessiz kaldılar. Tetikçilerini alkışladılar. Yaptıklarını görmezden gelerek desteklediler.
1975 yılında Asala etkin hale geliyor. Bazı ülkelerde destekler çıkıyor. Yeni haritalar televizyonlarda gösterilmeye başlanıyor. Amerika Temsilciler Meclisi 16 Nisan 1975 tarihinde 24 Nisanı İnsanlık Dışı Suçları Anma Günü olarak kabul etti. Bunu kabul edenler 24 Nisan tarihinin ne olduğunu biliyorlar mı? Büyük destekler olmasa bu propaganda bu kadar kabul görür mü?
Bu cinayetlerin ilki 28 Ocak 1973 günü Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir şehit edildiler.
24 Nisan 1975 tehcirin 60. yılı olarak büyük gösteriler ve şiddet hareketleriyle dile getirildi. Beyrut Basın Danışmanımızın arabası bombalandı. 22 Ekim 1975 günü Viyana Büyükelçimiz Danış Tunagil, 24 Ekim 1975 günü Paris Büyükelçimiz İsmail Erez ve Şoförü, 16 Şubat 1976 günü Beyrut Elçiliğimiz Birinci Kâtibi Oktay Cerit şehit edildiler.
14 Mayıs 1977 günü Paris Türk Turizm Büromuzda, 30 Mayısta Sirkeci ve Yeşilköy’de bombalar patladı. 09 Haziranda Vatikan Büyükelçimiz Taha Carım şehit edildi. 30 Ocak 1978’de Londra’daki Kıbrıs Türk Bankası, ardından Brüksel Türk Ticaret Ataşeliğini bombaladılar. 02 Haziranda Madrid Büyükelçimiz Zeki Kunaralp ve eşi şehit edildiler.
1979 yılında Marsilya’da Ermeni Kin Anıtı, Atina’da Ermeni İntikam Anıtı dikilmesine izin verildi. Cinayet şebekesi, 03 Eylülde Paris’te kongre düzenledi. Asala, bu kongreden güçlenerek çıktı. Bunların kimin tetikçileri olduğu daha açık görüldü. 12 Ekimde caniler Lahey’de silahları ateşlediler. Hollanda Büyükelçimiz Özdemir Benler’in oğlu Ahmet Benler’i öldürdüler. 28 Aralıkta Paris Turizm Müşavirimiz Yılmaz Çolpan şehit edildi.
06 Nisan 1980 günü Büyükelçimiz Doğan Türkmen’e saldırıldı ise de sağ kurtuldu. 08 Nisanda caniler takımı Asala Kürtleri kan kardeşi ilan etti. 17 Nisan günü Ermeni canileri Vatikan Büyükelçimiz Vecdi Türel ile şoförüne saldırdılar. Her ikisi de saldırıdan yaralı olarak kurtuldular. 19 Nisanda da Marsilya Türk Konsolosluğuna roketatarla saldırdılar. 31 Temmuzda Atina İdare Ataşemiz Galip Özmen ve 14 yaşındaki kızı Neslihan şehit edildiler. 05 Ağustosta Lyon konsolosluğumuz basıldı.
70’li yıllar ülkemizde yoğun anarşi olaylarıyla anılır. İç siyaset kavgası ve anarşi yüzünden dış saldırılara yeterince ilgilenemedik. 12 Eylülde askeri darbe oldu. İçerdeki anarşi bitirildi. Dışa karşı koruma görevimiz gene yapılamadı.
26 Eylül günü Paris Büyükelçiliğimiz Basın Danışmanı Sevinç Bakkalbaşı, Ermeni canilerinin saldırısından yaralı olarak kurtuldu. Ama bu saldırıdan sonra felç oldu. 10 Kasım günü Strasburg Konsolosluğumuza saldırıldı. 17 Aralıkta Sidney Başkonsolosumuz Şarık Arıkyan ile koruma polisi Engin Sever şehit edildiler.
04 Mart 1981 tarihinde Ermeni canileri yine Paris’te ortaya çıktılar. Çalışma Ataşemiz Reşat Moralı ile din görevlisi Tecelli Arı şehit edildiler. 02 Nisanda Kopenhag Çalışma Ataşemiz Cavit Demir; 09 Haziranda Cenevre Başkonsolosluk Sekreterimiz Mehmet Savaş Yergüz şehit edildiler. 24 Eylülde Ermeni canileri yine Paris dediler. Paris Başkonsolosluğumuzu bastılar. Güvenlik Ataşemiz Cemal Özen’i şehit ettiler. Başkonsolos Kaya İnal yaralandı. 25 Ekimde Ermeni katilleri Büyükelçilik 2. Kâtibimiz Gökberk Ergenekon’a saldırdılar. Saldırıda yaralanan Ergenekon, katilleri yaralı olarak kovalamıştır. 19 Kasımda Viyana’da Enver Ergun’u şehit ettiler.
27 Kasım 1981 tarihinde ilginç bir buluşma oldu. Avrupa Ermeni Öğrenciler Birliği ile Kürt Öğrenci Derneği Londra’da ortak bildiri yayınladılar. İşbirliği yaptıklarını söylediler. Bu birliktelik bizim için sürpriz olmadı. 19 Ocak 1982 tarihinde Fransa Danıştayı bir karara imza atıyor. Türkiye’de Ermenilere baskı yapılmıyor dedi. Ama bunu duyan olmadı. 28 Ocakta Los Angeles Başkonsolosumuz Kemal Arıkan Ermeni canilerince şehit edildi. 02 Nisanda Massachusettess Eyalet Meclisi yalan ve asılsız Ermeni soykırımını kınadı.
08 Nisanda Ottowa’daki saldırıda Ticaret Müşavirimiz Kani Güngör vurularak felç oldu. 24 Nisanda California Valisi soykırımın 67. Yılı bahanesiyle bayrakları yarıya indirdi. 04 Mayısta Boston Bölgesi Fahri Konsolosumuz Okan Gündüz; 07 Haziranda Lizbon İdari Ataşemiz Erkut Akbay şehit edildiler. 21 Temmuzda ise Rotterdam Başkonsolosumuz Kemal Demirer saldırıdan yara almadan kurtuldu.
07 Ağustosta Ermeni caniler içimize kadar girdiler. Esenboğa’ya silahlı baskın yaptılar. Saldırı sonunda 8 ölü, 72 yaralı bıraktılar. Bütün dünya gene sessiz kaldı. Artin Penik, üç gün sonra kendini yakarak bu baskını ve cani Ermenileri lanetledi. Daha sonra Esenboğa katliamını yapan Leon Ekmekciyan, “Türkler bizim düşmanlarımız değilmiş”, dedi ama iş işten geçmişti.
Ermeni katiller 1982’nin son cinayetini Bulgaristan’da işlediler. Burgaz İdari Ataşemiz Bora Süelkan’ı şehit ettiler. 09 Mart 1983 günü Belgrat Büyükelçimiz Galip Balkar ve şoförü Necati Kaya; 14 Temmuzda Brüksel Ataşemiz Dursun Aksoy şehit edildiler.
07 Mayısta TİKKO Genel Sekreteri Haydar Akgün, üzerimizde oynanan oyunları açığa vurdu: Asala, TİKKO, PKK, Mihri Belli grubu beraber eğitim gördüğünü açıkladı. Eğitimi KGB ajanları veriyordu. Zaten Asala Sovyet Rusya tarafından kurulmuştu.
Ermeni katliamcıları 15 Temmuzda Paris’teydi. Orly havaalanını ve THY bürosunu bombaladılar. 2 Türk, 2 Fransız ve 1 Amerikalı olmak üzere 5 kişi öldü. 60 kişiyse yaralandı. 27 Temmuzda Ermeni caniler Lizbon Büyükelçiliğimiz bastılar. Baskını yapan beş Ermeni katil ölü olarak yakalandılar. Müsteşar Cahide Mıhçıoğlu şehit oldu.
21 Kasımda Ermeni kiliseleri katillerine ayin yaptılar. Kemal Arıkan’ın katili için Kalifornia’da gece düzenlediler. 28 Nisan 1984 günü Tahran Büyükelçilik Sekreterimiz Şadiye Yönder ve eşine ateş açıldı. 20 Haziranda Viyana Çalışma Ataşemiz Erdoğan Özen şehit edildi. 12 Eylülde ABD Temsilciler Meclisi Ermenilerin yalana dayanan soykırımını kabul etti. 19 Kasımda Viyana’da, BM’de Görevli Enver Ergun; 02 Aralıkta da Dublin Büyükelçimiz Gündoğdu Üstün şehit edildiler.
15 Şubat 1985 tarihinde PKK ile Asala’nın işbirliği yaptıkları açıklandı. Ermeni katiller 12 Martta Ottowa Büyükelçiliğimizi bastılar. Coşkun Kırca 2. Kattan atlarken yaralandı. 07 Temmuzda Sevr’de yapılan Ermeni kongresinde Asala’nın dışlandığını gördük. Soykırımı kabul ettiği için Sovyetler övüldü, kabul etmeyen Amerika eleştirildi. 14 Aralıkta Berlin Başkonsolosumuz Argun Özer; 31 Aralıkta da Paris Büyükelçimiz Adnan Bulak Ermeni caniler tarafından şehit edildiler.
01 Mart 1986 tarihi çok önemlidir. Belgesiz bir soykırımı bayrak yapanlar ve bunları destekleyenler bu günü unutamaz. Iğdır’ın Oba köyünde Ermenilerin işlediği “Tandır Damı Katliamı”nın belgelendiği gündür. Prof. Dr. Enver Konukçu’nun yönettiği kazılar sonunda bu katliamın yapıldığını gösteren toplu mezar bulundu. Soykırımı Türkler değil, Ermeniler yapmıştır. Ermeniler soykırımın belgesini gösteremiyorlar. Taşnak arşivlerini açsınlar. Güvendikleri tarihçileri çağırsınlar. ABD, İngiltere, Rusya, Fransa arşivlerinde olmayan belge belki de Taşnak arşivlerinde vardır. Bu güne kadar bu belgeyi çıkaramadıklarına göre, oradan da Ermenilerin yaptığı katliamların belgeleri çıkacaktır. Tabii yok etmemişlerse…
22 Haziranda İspanya Büyükelçimiz Semih Akbil şehit edildi. 05 Mayısta bir toplu mezar da Erzurum’da bulundu. Alaca köyünde yapılan kazılarda, Şubat 1918 yılında Ermenilerin 278 Türk’ü katlettiği Alaca Köyü Katliamının kalıntıları bulundu. 10 Temmuz günü burada saygı anıtı açıldı.
1987 yılında yine Ermeni tasarıları karşımıza çıkıyor. Komisyondan geçince Büyükelçimiz Şükrü Elekdağ’ı Ankara’ya çağırıyoruz. 1988 yılında Sovyetler, Sovyet karşıtı Ermeni lideri Paruyr Hayrikyan’ı Adis Ababa’ya sürdü. Ermenileri her fırsatta maşa olarak kullanacaksın ama Sovyet karşıtlığına tahammül edemeyeceksin.
17 Haziran günü bir toplu mezar da Erciş’te bulundu. 07 Ekimde de Erzurum Dumlu’da, Yeşilyayla köyünde bulundu. Bu toplu mezarlar Ermenilerin katliamların birer vesikasıdır. Canlı belgeleridir. Gözleri görmeyen, kulakları duymayan dünyanın gözünün içine sokarcasına bulunuyor. Ama gözünü açıp gören yok. 08 Nisan 1989 tarihinde Asala ile PKK arasındaki işbirliği konusunda bir açıklama daha yapıldı. Aralarında fark yok.
20 Nisan 1989 günü, Kaliforniya’da yaşayan 100 yaşındaki J. Amatev, Ermeni soykırımının asılsız olduğunu söyledi. En önemli canlı tarih böyle diyor. 04 Nisan 1990 günü Van Zeve toplu mezar kazıları yapıldı. Ermenilerin katliamları bir daha dünyaya gösterildi. 20 Haziran 1991 tarihinde de Kars Subatan toplu mezarı bulundu. Bunları gören görmezliğe geldi. Katliamı yapan Ermeniler ama bütün dünyaya Türkler yaptı yalanını yutturuyorlar.
Ermeniler tekrar cinayetlerine başladılar. 07 Ekim 1991 günü Atina Basın Ataşemiz Çetin Güngör’ü şehit ettiler. Bu ara Sovyetler Birliği dağıldı. Ermenistan birlikten ayrılarak bağımsız oldu. Şubat 1992’de Hocalı’da Rus ordusunun desteğiyle katliam yaptı. Bu saldırılar 1993 yılında da devam etti.
07 Temmuz 1993 tarihinde de Pasinler’in Tımar köyünde Ermenilerin yaptığı katliamlarından birinin daha toplu mezar kazısı yapıldı. Bu kazılar dünyanın gözünü açmadı. Hiçbir kimse Ermenilere “bu nedir?” demedi. Amerika ve Avrupa’nın şımarık çocukları cinayetlerine devam ettiler. 11 Aralıkta Bağdat Büyükelçiliğimizin İdari Ataşesi Çağlar Yücel’i; Atina Büyükelçilik Müsteşarımız Haluk Sipahioğlu’nu şehit ettiler.
02 Nisan 1995 tarihinde Marsilya gene öne çıktı. Ermeni anıtının dikilmesine izin verdi. 01 Aralık 1997 yılında Ermeni Sanayicileri ve İş Adamları Türkiye’ye geldi. Türk meslektaşlarıyla yaptıkları görüşmelerde sınırların açılmasını istediler. Ülkemizi ayaklar altına alan yalan ve asılsız soykırım kararlarıyla karşımıza çıkanlar, sınırları açarak ticaret yapmak istemeleriyle uyuşmuyor. Bizi hangi gözle gördüklerini merak ediyorum.
Başkan Clinton mesajında soykırım demedi ama Ermeni seçmenlere göz kırptı. 23 Mayısta da soykırım tasarısını reddetti. Ama yeniden sunulan tasarı 21 Eylülde Temsilciler Meclisi Alt Komisyonunda kabul edildi. 30 Eylülde de Temsilciler Meclisi’nde reddedildi. Ancak 03 Ekimde tasarıya toprak istenmemesi hükmü eklendi. 04 Ekimde Temsilciler Meclisi Başkanı TBMM heyetiyle görüşmedi. Yapılan oylamada Ermeni tasarısı kabul edildi.
11 Ekim 2000 tarihinde aynı film Avrupa Birliğinde yaşandı. Türkiye’nin üyeliği ile ilgili rapor görüşülüyor. Kızıl Dany, bu rapora Ermeni soykırımını ekletiyor. Ancak sonradan pişman oluyor. Yanlış yapmışım diyor. Teklifini geri çekiyor.
24 Nisan demecinde Bush soykırım demedi. Her 24 Nisanda dünyanın gözü bu demeçte oluyor. Özellikle de bizim ve Ermenilerin. Bush soykırım sözünü kullanmadı ama bu tasarının peşinde koşan lobi, 50 eyaletten 37’sinde bu tasarıyı kabul ettirdiler. Bu yıl olaya Vatikan da karıştı. 24 Nisanı kutsadı. Yunan Savunma Bakanı da destek olduğunu açıkladı. Her zaman bir olaya sebep olan Hollanda bir anıt ile gündeme geldi. 25 Nisanda Kanada yalana ortak olmadı. Tasarıyı reddetti. 31 Mayısta İstanbul’da bir konferansta konuşan ABD’li ünlü tarihçi Prof. McCarty, “Türkler Ermenilere soykırım uygulamadı” Dedi.
ASALA, terör sahnesinden çekilip cinayetlerini PKK’ye devredince, Ermeni propagandası siyasi alana kaydı. Meclislere Ermeni tezini destekleyen kararları kabul ettirdiler. Her yerde, her alanda Türkleri cezalandırmaya yöneldiler.
Yalana çanak tutan New York Times, 2004 yılı Nisan ayında bu kervana katıldığını açıklıyor. “Ermenilerin iddiasına göre” ifadesi yerine “soykırım” sözcüğünü kullanma kararı aldığını duyurdu. Kanada Avam Kamarası da Ermeni yalanlarını kabul ederek karşımıza geçti. Biz sadece kınadık. Kanada’yı protesto ettik.
Onların gücü genellikle ABD Temsilciler Meclisine geçiyor. 2005 yılı dış yardım tasarısı gündemdeyken, son anda Türkiye’ye bir şart getirildi.
16 Temmuzda önemli bir adım atıldı. Viyana’da Ermeni Türk Platformu toplandı. Türk ve Ermeni bilim adamları, Ermeni soykırımı iddiaları için ilk defa belge değişimi yaptılar. Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, iddia edilen 1,5 milyon Ermeni’nin mezarlarını arıyoruz, ama Türk toplu mezarları buluyoruz, dedi.
Ekim sonlarına doğru Kemal Derviş Fransa’da sahneye çıkıyor. Kimlere göz kırpıyor, mesaj veriyor? Kemal Derviş, "Ermeni katliamından, derin bir acı duydum. Kıyımı kabul ediyorum ve bundan üzüntü duyuyorum" sözlerini çok rahat söylüyor. Bundan sonra çok Kemal Dervişler bulacağız.
2005 yılı şubat ayının sürprizi Orhan Pamuk oldu. Kendisiyle yapılan bir röportajda neler söylüyor, neler? Bir milyon Ermeni ve 30 bin Kürt öldürülmüş. Orhan Pamuk gene insaflıymış. Ermenilerin 1,5 milyonuna karşı bir milyon demiş. Ama bu 30 bin Kürt nerden çıktı? Gerçekten Pamuk cesur adammış… Kimse söyleyemediği için kendisi söylüyormuş. Bravo yani.
Orhan Pamuk esintisi geçmeden Fransa’dan yeni bir esintisi geldi. Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu toplantısında Fransız parlamenter Jacques Toubon, "Türkiye'nin AB'ye üye olabilmek için Ermeni soykırımını tanıması gerektiğini" söyledi. Türkiye'nin Sevr Antlaşması'nı da kabul etmesini talep etti. Rum parlamenter Marios Matsakis de Türk parlamenterlere, "Siz 20. yüzyılda 3 soykırım yapmış bir ülkeyi temsil ediyorsunuz. Önce Ermenileri, sonra Rumları sonra da Kürtleri katlettiniz" dedi.
Mayıs ayında, belgesiz, asılsız Ermeni iddialarına destek çıkan aydınlarımıza Erzurum’dan bir belge sahibi mesaj gönderdi. Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Enver Konukçu, yazar Orhan Pamuk ile Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Halil Berktay’ın Türklerin Ermeni katliamı yaptığı yolundaki açıklamalarına üzüldüğünü açıkladı. Bu açıklamaları yapanları Erzurum’a davet etti. Hatırlayacaksınız… Konukçu, Ermenilerin yaptığı katliamı iki ayrı yerdeki toplu mezar kazıları ile ortaya çıkarmıştı. “Gelsinler, toplu mezarları görsünler, çıkarılan belgelere baksınlar, ondan sonra konuşsunlar. Belki Orhan Pamuk, gerçekleri gördükten sonra katledilen Türkler için bir roman dâhi yazabilir” dedi. Çok güzel bir teklif. Türk’ün belgesi var, ama Ermenilerin yok…
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Türk toplumunun davetlisi olarak Zürih'te katıldığı bir toplantıda, resmî belgelerle soykırım olmadığını açıkladı. Halaçoğlu hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkardılar. Adli soruşturma başlattılar.
Asılsız Ermeni iddialarını kabul eden ülkeler çoğalıyor. Bu yolla bizi çembere almaya çalışıyorlar. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu gibi bilim adamlarımızı susturmaya çalışacaklar. Suskunluk ve kimsesizlik içinde kalacağımız günleri mi bekleyeceğiz?
14 Nisan günü Genelkurmay Başkanlığı arşivinde bu güne kadar Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait belge ve fotoğraflar, ilk defa atv ekranlarında gün ışığına çıktı. Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı'nın tarih önüne çıkardığı arşivde, 'Ermeni soykırımı' iddialarına karşı gerçekleri ortaya çıkaran orijinal belge ve fotoğraflar bulunuyor.
1915'te, 1,5-2 milyon Ermeni'nin katledildiği iddialarına karşılık belgelere göre, 1914'te Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni sayısı 1 milyon 219 bin 323, 1915'te zorunlu göç ettirilenler ise 413 bin 67.
Aynı gün Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu da bir basın toplantısı düzenleyerek, ''1,5 milyon safsatasını hala dillerine dolayan insanlar konuyu siyasallaştırıyor. Siz 1,5 milyon insanın nereye gömülebileceğini düşünüyor musunuz?'' diye soran Halaçoğlu, ''Eğer dozerlerle açsanız zor koyarsanız. Dozer yok o tarihte. 300 kişilik mezara koysanız 5 bin toplu mezar yapar. Anadolu'nun her yeri toplu mezar olurdu. Nehirlere atıldı diyorlar, hangi nehir alır? Yapmayın, bakın ABD Irak Savaşı'nda dünyanın bombasını yağdırdı, 150 bin insan öldü. Siz nasıl 1,5 milyon insanı öldürüyorsunuz. Sayı saymasını bilmiyorsunuz demektir bu'' şeklinde konuştu.
Bu bilgileri bazılarının gözüne sokmak gerekir.
Parlamentolar asılsız Ermeni iddialarını kabul ediyorlar. Bunun sebepleri araştırılmalı. Bu ülkelerdeki görevlilerimiz masa başında oturmayı bırakmalıdır. Listeye bir bakınız: Uruguay, Kıbrıs Rum Kesimi, Rusya, Yunanistan, Lübnan, Belçika, İsveç, Fransa, İsviçre, Arjantin, Kanada, Slovakya, Hollanda, İtalya, Lübnan, Polonya ile Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi.
Saymakla bitmiyor.
Ama Ermeniler, koruyucuları sayesinde adım adım bizi siyasi sahnede mahkûm etmeye çalışıyorlardı.
Bazı servislerin siparişiyle Ermeni asıllı Türk vatandaşı Hrant Dink öldürüldü. Cenaze töreninde bazıları “Hepimiz Ermeniyiz” dedi, ama inandırıcı gelmedi. Ermeni diasporasının yeni bir düzeninin başlangıcı olduğu ortaya çıktı. Bazı okumuş-yazmış kişiler, “Ermenilerden özür diliyorum” kampanyası açtılar. Ermeni iddialarını destekleyen konferans düzenlediler. Sistemli bir şekilde kaleyi içten içe fethetmeye çalıştılar.
Son hamle, Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasıdır.
ABD Başkanı Obama’nın Türkiye’yi ziyareti sırasında küçük bir ricasıydı. Fakat nasıl gerçekleşeceği bilinmiyordu. O güne kadar başbakan ve diğer büyüklerimiz konuşmalarında bu kapının açılış şartını Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’dan çekilmelerine bağlamışlardı.
Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan hiç çekilmeye niyeti yoktu. Açılımlar içinden bir Ermenistan açılımı ortaya çıktı. Eylül ayında görüşüldü. Ekim ayında zoraki bir sözleşme imzalandı. Zoraki diyorum, çünkü Ermenistan Dış İşleri Bakanı ABD ve Rusya Dış İşleri Bakanlarının zorlamasıyla gecikmeli olarak imzaladı.
Bu sözleşme şartlarının en önemli maddesi, ön şarta bağlı olmamasıdır. Bu ne anlama geliyor? Hiçbir konuda ağzımızı açamayacağımız, bir istekte bulunamayacağımız anlamına geliyor. Yani işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekil diyemeyeceğiz. 1915 yalanından vazgeçin diyemeyeceğiz. Varsa belgelerinizi ortaya çıkarın diyemeyeceğiz.
Bu sözleşmenin her iki devletin meclisinde oylanarak kabul edilmesi gerekiyor. O günkü tepkilere bakılırsa bu biraz zor görünüyor. Ama baskılarla bu zor aşılırsa, başta başbakanımız olmak üzere devlet büyüklerimizin verdiği sözler ne olacak? Azerbaycan kenara mı atılacak? Azerbaycan yeteri kadar incitildi derken, Bursa’daki Türkiye-Ermenistan millî maçına Azerbaycan bayrağının alınması yasaklandı.
Olaylar, bizim değil de başkalarının istediği yönde gelişiyor. Sınır kapısı Azerbaycan ile aramıza kara kedi gibi girdi. Türk dünyasıyla aramız açılmaktadır. İki devlet, tek millet sloganı düşüncelerden silinecek, unutturulacak.
Gidişimiz nereye, bilen yok. Allah yardımcımız olsun.

Halil İbrahim Yıldırım
Tarsus, 2009.