21 Eylül 2009 Pazartesi

YAYINLANMIŞ BİLGİ VE BELGELERE GÖRE ERMENİ OLAYLARI KRONOLOJİSİ / 1919-1920 / 3

01 OCAK 1919 - Amiral Richard Webb, Rum ve Ermeni göçmenlerinin geri dönmeleri meselesiyle ilgili olarak, kendi hükûmetine bir rapor verdi.
Yunanlıların politik hedefleri, Ermenilerin hayali planlarının aksine olarak, ecnebi memleketlerde ve İngiltere’de sayıları hakkında yanlış fikirlerin hâkim bulunmasıyla beraber, bir taraftan Rumların Osmanlı İmparatorluğu içinde ehemmiyetsiz olmayan bir azınlık teşkil etmesinden, diğer taraftan da Yunanistan’ın, son harplerde Türkiye’den az zarar görmüş olmasından dolayı Türklerce çok daha tehlikeli görülüyordu. İstanbul’daki Yüksek Komiserlik evvel emirde Rum göçmenlerin geri dönmeleri meselesinde, Ermeni göçmenlerin memleketlerine iadelerinde uğranılan güçlüklerin aynına maruz kalmıştı. Kontramiral Richard Webb bunun hakkında 01 Ocak 1919’da şu raporu verdi: “Yurtsuz Rumların yurtlarına iadeleri meselesi hemen hemen Ermeni meselesi kadar önemlidir. Bunların yurtlarına iadeleri işini küçük mikyasta ele aldım.” Bu meselenin daha geniş bir mikyasta ele alınması ancak İzmir’in işgalinden sonra Yüksek Komiser Sterghiades tarafından vaki oldu. Sterghiades bir yıl içinde takriben 120.000 göçmen yerleştirdi; buna mukabil aynı miktar Türk yerlerinden uzaklaştırıldığından İtilaf devletlerinin dostu olan Vali İzzet bile “evsiz barksız kalmış olan Türk mültecilerin büyük bir sefalete düşmüş olmalarından” dolayı protesto etmiş bulunuyordu.

01 OCAK – Osmanlı ordusu Kars, Ardahan, Kağızman bölgesinden çekilmesi uzerine bu bölgenin çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlar Kars’ta millî bir şura topladılar.

01 OCAK 1919 - Lloyd George, “Türk’ün eline biraz güç geçsin hemen canavarlaşır. Hindistan’daki Müslümanlardan ne kadar büyük güçlüklerle karşılaşırsak karşılaşalım, Türk idaresinin işini bitirmemiz gereklidir.” dedi.

02 OCAK 1919 - Fransız Yarbay Römyo komutasındaki Ermeni gönüllü alayı, Mersin’de Merkez Gümrük iskelesinden çıktılar ve Taş Han’a yerleştiler.

ATEŞKESE UYULMUYOR

02 OCAK 1919 - İngiliz Amiral Somerset Arthur Gough Calthorpe, Londra’ya yazdığı raporunda, Kafkasya’da ve Kilikya’da mütarekeye uyulmadığını bildirdi.
Türkler öz yurtlarının parçalanmasına kolaylıkla boyun eğmeyeceklerini belli etmişlerdir. Altıncı ve Dokuzuncu Ordular, Mütareke’ye karşı sessiz bir direniş içindedirler. Türk halkı kaygılıdır. .. Türklere dikte ettirilecek barış şartları açıklanınca, Türkiye’de yer yer patlamalar olacağı anlaşılır. İngilizler bu patlamaların önüne geçmek için, dinamik kişileri yakalayıp susturmanın yeteceğini düşünürler. Kişilere karşı yeni bir savaş yoluna saparlar. Bu yeni biçimdeki “savaşın” ya da sömürgeci yöntemin öncülerinden biri Amiral Calthorpe’dur. 02 Ocak 1919 günü Londra’ya şunları teller:
“Türk Hükûmeti’ni protesto edip durmak, hem yararsız, hem de onurumuzla bağdaşmaz görünüyor. Bugünkü kabine (Tevfik Paşa Kabinesi), bize her türlü iyi niyeti gösteriyorsa da onun emirlerine uyulmuyor. Kafkasya’da, Kilikya’da Mütarekeye uyulmadığını, Ermenilere karşı davranışların ise her zamanki gibi aşırı saldırgan olduğunu görüyoruz. Bu sebeple, durum, yeni biçimde bir eylem gerektiriyor. Kendileri aleyhinde delil bulunduğu sanılan kimselerin hemen yakalanıp Müttefik askerî makamlarına teslimini isteme yetkisinin bana verilmesi, en etkin çare olacaktır kanaatindeyim.”

05 OCAK 1919 - Lloyd George, İstanbul’un Türklerde bırakılmasını açıkça savunacak kadar tavrını değiştirdi.

İNGİLİZLERİN İSTEĞİ

07 OCAK 1919 – Dokuzuncu Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa ile İngiliz Generali G.F. Walker, Kars istasyonunda buluşarak, ordumuzun geri çekilişini konuştular. General Walker, Yakup Şevki Paşa’ya yedi maddelik bir ültimatom verdi.
İngiliz generalinin isteklerine uyulduğu takdirde Kars ve Ardahan’da bulunan 13.000 Türk askeri için, bir aylık yiyecek hakkı olan 400 ton yiyecek dışında, bütün gıda maddeleri terk edilecek, Kars 12 Ocak 1919’da İngilizler tarafından işgal olunarak idaresi bir Ermeni heyetine teslim olunacak ve “Üç Sancak”, 25 Ocak 1919’da tamamıyla boşaltılmış olacaktı. Nitekim sonuç, onların istediği gibi olduğu ve deniz aracı da bulunmadığı için 5’inci Kafkas Tümeni’nin ilk kademesi Batum’dan karayolu ile hareket etmek zorunda kaldı. Fakat mevsimin kış olması, yürüyüşü çok güçleştiriyordu. Ayrıca, İngilizler, Türk ambarlarına el koymuş ve çekilmekte olan Türk kuvvetleri için çok az gıda maddesi ayırmışlardı.

07 OCAK 1919 - İngiliz Yüksek Komiseri Amiral S.A.G. Calthorpe, Osmanlı Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Mustafa Reşit Paşa’yla yaptığı görüşmede Türk “savaş suçluları”nın cezalandırılmasını istedi. Ayrıca iki yeni “suçlu” tipinden söz eder.
İngiliz Yüksek Komiseri Osmanlı Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa ile görüşür, iki yeni “suçlu” tipinden söz açar:
I)Savaş içinde İngiliz tutsaklarına kötü davrananlar, II) Ermeni kırımından sanık olanlar. Yüksek Komiser, Ermeni suçundan söz açarken “sürgün” deyimi yerine kasten “kırım/katliam” sözünü kullanır. Amiral Calthorpe, “İngiltere Hükûmeti’nin bu suçluları en sert biçimde cezalandırmaya kararlı olduğunu” Mustafa Reşit Paşa’ya bildirir. Paşa’nın verdiği cevabı Londra’ya şöyle bildirir:
“Reşit Paşa, Ermeni kırımı konusunda bir Sıkıyönetim Mahkemesi kurulduğunu, suçluları yargılamaya başladığını, biraz zaman bahşedilirse adaletin yerini bulacağını söyledi. Türkiye kamuoyu bunu istiyor, yalnız İttihatçılar buna karşıdır. Hükûmet, kamuoyunun desteği ile hareket etmekte, ayrıca İngiltere Hükûmeti’nin desteğine güvenebileceğini ummaktadır, dedi.”

09 OCAK 1919 - İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe, Londra’ya gönderdiği raporunda, Türklere karşı sert muamele yapamadıklarından yakındı.
Mütareke’nin imzalanmasından sonra İngiliz Yüksek Komiserliği’nin en çetin görevi, Ermeni kadın ve çocuklarının Türk evlerinden kurtarılması idi. Amiral Calthorpe bu konudaki Türk Hükûmeti’nin, Mütarekename’nin 4. maddesine rağmen iyi niyetlerini bildiren resmî teminatlarına ve sözle maskeledikleri faal bir baltalama politikası uyguladığından şikâyet eylemekte idi. 09-13 Ocak 1919’da yazdığı raporda, “Türk’ün daha zavallı uyruklarına savaş boyunca hatta ondan önceki yıllarda olduğu gibi eza ve cefa edemeyecek şekilde yenilgiye uğramış olduğunu anlamasını sağlayacak sert ve merhametsiz bir muameleye henüz tabi tutulmadığını” söyleyerek yakınmakta idi.

12 OCAK 1919 - İngiliz Orduları Karadeniz Başkomutanı General Milne, Türk Ordusu’nun Kars, Ardahan bölgesinden yavaş çekildiğini ileri sürerek, Londra’ya, “Türk’e çok sert bir ders vermek gerek” diye yazdı.

ASKERÎ MAHKEMELER

13 OCAK 1919 - İngiliz Askerî İstihbarat Başkanı General Thwaites, askerî mahkemelerin nasıl iş bölümü yapacaklarını Foreign Office’e (İngiltere Dışişleri Bakanlığı servisi) açıkladı. Mısır’da Mareşal Allenby, Irak’ta General Marshall, Kafkasya’da General Milne suçlu Türkleri yargılatacaklardır.

15 OCAK 1919 - İşgaller sebebiyle Türklerin karşı koyma girişimlerini önlemek için İngilizler, dinamik kişilerin tutuklanmasını Türk Hükûmeti’nden istediler.
İşgalcilerin başını çeken İngiltere, işgaller nedeniyle ortaya çıkabilecek Türk isyanlarının ve patlamalarının önüne geçebilmek için “dinamik” yani “milliyetçi” kişilerin peşinen yakalanıp susturulmasını tasarlamaktaydı. Nihayet 15 Ocak 1919’da dokuz Türk komutanının adı belirtilerek, bunların yakalanmaları için talimatlar verilir. Hedef öncelikle subaylardır. Çünkü böylece muhtemel bir direnişin profesyonel yapısı önlenmiş olacaktı. Tutuklamalara başladıktan sonra, tutuklananlara ne yapılacağı ve nasıl yargılama yapılacağı konusunda 23 Ocak 1919’da Londra’da bir toplantı yapılır.
İngiltere Savunma Bakanlığı, 15 Ocak 1919 günü, İstanbul, Bağdat, Kahire’deki İngiliz Başkomutanlıkları’na şifre telgraflarla dokuz Türk komutanının adlarını verir. Cezalandırılmak üzere bunların yakalanmalarını şöyle sıralamıştır:
Nuri Paşa: Kafkasya’da eski İslam Ordusu Komutanı, Azerbaycan’a asker sokmak, Ermenilere zorbalık etmekle suçludur.
Mürsel Paşa (General Mürsel Bakû): Kafkasya’da Azerbaycan Kuvvetleri Komutanı. Nuri Paşa’yı desteklemek, Türk Ordusu’nun geri çekilmesini geciktirmekle suçlanmaktadır.
Şevki Bey (Yakup Şevki Subaşı Paşa): Kafkasya’da Dokuzuncu Ordu Komutanı. Ermenilere, Ukraynalılara zorbalık etmek ve geri çekilmeyi geciktirmekle suçlanmaktadır.
Nihat (Anılmış) Paşa: Pozantı’da İkinci Ordu Komutanı. Mülkî makamları ayaklanmayı kışkırtmak, Kilikya’yı boşaltmamakla suçludur.
Ali İhsan (Sabis) Paşa: Mezopotamya’da Altıncı Ordu Komutanı, Cerablus’ta İngiliz Komutanı’na hakaret etmekle ve yağmacılıkla suçludur.
Fahri Paşa (General Fahrettin Türkkan): Hicaz Ordu Komutanı. Teslim olmamakla suçlanmaktadır.
Galip Paşa: Yemen’de 40’ıncıTümen Komutanı. Teslim olmuyor.
Tevfik Paşa: Yemen’de 7’nci Kolordu Komutanı. Teslim olmuyor. Asir’deki 23’üncü Kolordu Komutanı da teslim olmuyor.

AZINLIK DERNEKLERİ

16 OCAK 1919 - Güneyde İşgal Kuvvetleri Komutanı ve Guvernörü Binbaşı Anfre, halkı bölmek amacıyla cemaatlerden (azınlıklardan) dernek kurmalarını istedi.
Türkler İslam Hayır Cemiyeti’ni kurdular. Binbaşı Anfre Türk ismini duymaya tahammülü olmadığı için ve İslam unsurlarını toplayabilmek gayesiyle Cemiyetül-Hayriyetül-İslamiye adıyla kuruldu. Sonra İslam Hayır Cemiyeti olarak değiştirilmiştir.
Kurulan zararlı cemiyetler de şunlardır:
Cemiyetül-Hayriyetül-İslamiyetül-Şiîye: Bu cemiyetin üyelerinin bir kısmı Fransızlarla işbirliği yaparken bir kısmı da Türklere yapılacak kötülükleri önlemek çabasında bulunmuşlardır.
Ermeni Birleşik Cephesi: Taşnak ve Hınçaklar aralarındaki anlaşmazlığı kaldırarak Türklere karşı birleşmişler ve Ermeni Cemiyet-Mültehidesi’ni kurmuşlardır. Bu cemiyetin gayesi tedhiş yaratmak, Türkleri öldürmek, fedai çeteleri kurmaktır. Destekleri Fransızlar, güvendikleri Ermeni gönüllü alayı (Lejyon Ermeniyan) askerleri idi. Bir amaçları da “Ermeni Cumhuriyeti” ni hortlatmaktı.
Rum Cemiyeti: Rumlar, uzun yıllardan beri rahat yaşamış olmalarına rağmen düşman cemiyetler kurarak nankörlüklerini göstermede gecikmediler.
Bilhassa 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlıların İzmir’e çıkışlarından sonra iç yüzleri büsbütün belli olmuştu.

17 OCAK 1919 - Paris Barış Konferansı’nda İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour’un yardımcılığını yapan Louis Mallet, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na bir yazı göndererek, Ermeni kırımından, Ermenilere, Rumlara, Hristiyan Nesturilere zorbalıktan, savaş tutsaklarına kötü davranmaktan sanık Türklerin cezalandırılacaklarını bildirdi.

17 OCAK 1919 - Kars İslam Şurası, Kars’ta bir kongre düzenledi.
Kafkasya’dan Türk Ordusu çekilince, yerli Müslümanlar vatanlarını savunmak üzere miliz teşkilatı esasına dayanan siyasi teşkilatlar kurdular. Batum, Ahıska, Ahılkelek, Ardahan, Artvin, Oltu, Kars, Kağızman, Sarıkamış; Iğdır, Nahçıvan bölgelerinde kurulan ve “Millî Şura” adı verilen bu teşekküllerin en kudretlisi Kars’taki İslam Şurası’ydı.17 Ocak 1919’da Kars’ta toplanan bir kongre, anayasa hazırlayarak “Cenub-u-garbî Kafkas Hükûmeti Muvakkate-i Milliyesi”ni (Güneybatı Kafkas Geçici Millî Hükûmeti) kurmuştu. Hükûmetin ilk icraatı “milletlere, kendini hür bir şekilde idare etme hakkını tanıyan Wilson Prensipleri’ne dayanarak, Güneybatı Kafkas’ta bulunan toprakların meşru yurtları olduğunu” açıkça ilan etmesi olmuştur.

PARİS BARIŞ KONFERANSI

18 OCAK 1919 - Paris’te, Osmanlı’yı paylaşmak ve dünyanın haritasını yeniden çizmek için, emperyalistlerin adını koydukları Paris Barış Konferansı başladı.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra milletlerarası alanda yeni bir düzen kurmak ve Avrupa’nın geleceğini kararlaştırmak üzere, Paris’te, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ile İngiliz, Fransız ve İtalyan Başbakanları arasında toplantılar yapılmaya başlandı. Bu toplantılarda ele alınan konulardan biri, Birinci Dünya Savaşı sırasında düşman devlerden ayrılacak olan ülkelerin statüsünün tespiti idi. Birinci Dünya Savaşı’ndaki düşman devletlerden ve bu arada Osmanlı Devleti’nden ayrılacak ülkelerin, kurulması düşünülen Milletler Cemiyeti’nin manda rejimine konulması Güney Afrika Birliği Başkanı General Smuts’un teklifi üzerine Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson tarafından esas itibariyle kabul edilmişti.
Mütarekeden sonra barış antlaşmalarının yapılması için 32 devletin temsilcilerinin katıldığı Paris Barış Konferansı toplandı. Bu 32 devlet müttefik (allied), daha az müttefik (lasser allied) ve ortak (associadet) devletler gibi garip ve suni bir sınıflandırmaya tâbi tutulmuşlardır. Konferans, mahsus Alman İmparatorluğu’nun kuruluş gününe tesadüf ettirilmişti. Konferansta Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’nın dediği oluyordu. Bu devletlerin Baş başa ve Dışişleri Bakanlarından bir “Onlar Konseyi” kuruldu. Bu konferans açıldığında Türkiye’nin nasıl görüldüğünü İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon şöyle izah etmektedir:
“Sulh Konferansı toplandığında, yılgın değilse bile itaatkâr bir Türk Hükûmeti’nin bulunduğu İstanbul, Müttefik Kuvvetlerinin elindeydi. Asya’daki işgal edilmiş Türk kesimlerinde bulunan askeri kuvvetimiz, sadece Mütarekede kararlaştırılan şartların değil, gerekli görülebilecek ek şartların da kabulünü zorlamağa yeterliydi. İngilizler Musul’a kadar ve Musul dâhil Mezopotamya’yı emin bir şekilde ellerinde bulunduruyorlardı... İngilizlerin İran’daki durumu gerek askerî, gerek politik anlamda son derece kuvvetliydi. Hâlâ Hazar havzasındaydık ama hedefe ulaşılmış olduğundan derhal çekilmeyi düşünüyorduk. Hazar denizi elimizdeydi ve Bolşevik kuvvetlerine karşı deniz harekâtı için üs haline getiriliyordu. İngiliz birlikleri, Karadeniz’e kadar bütün Kafkasları işgal etmişti ve Gürcüler, Ermeniler, Tatarlar, Dağıstanlılar ve Ruslardan meydana gelen bütün rakip memleketler arasında sulh için tek garantiyi sağlıyordu... Küçük Asya’da İngiliz askerî işgali altındaki yerler hariç bir Müttefik kuvveti görülmemişti. Ermenilerin hepsi de memleketlerinden kaçmış mülteciler olduklarından, kaderleri kararlaştırılmamıştı. Ermenistan veya belki Kilikya’dan başka, Küçük Asya’nın taksimi düşünülmemişti. Fransızların istekleri ile Araplar’ın durumundaki kati hakikatleri bağdaştırmanın güçlüğü ve Fransızların talihsiz Sykes-Picot anlaşmasının harfi harfine uygulamasında diretmesi yüzünden, Suriye’de daha kritik bir durum vardı. Filistin’de Arap milleti ile Siyonist mültecilerinin çıkarları bağdaşabilecekmiş gibi görünüyor ve her şey iki milletin de kabulüyle Büyük Britanya için yeni bir manda kurulması ihtimaline işaret ediyordu.”
“Paris Konferansı”nda Almanya’ya kabul ettirilecek yeni şekil müzakere edilirken, Osmanlı İmparatorluğu’na verilecek olan yeni şekil de konu edildi. Artık “Şark (Doğu) Meselesi” harben halledilmişti. Harp esnasında taslağı hazırlanmış olan siyasî haritanın sınırlarını çizmek kalıyordu. Şimdi hazırlanan taksim taslağına göre, Osmanlı İmparatorluğu’na ve bütün Yakın Şark’a son şekli vermek gerekiyordu. Yalnız Yakın Şark’ın haritasını tanzim ederken, halledilmesi bir hayli zor bir takım pürüzler ortaya çıkmakta gecikmedi.
1-Savaş esnasında Boğazlarda ve Doğu Anadolu’da büyük hisseleri kendisine ayıran Rusya, harpten çekilmiş ve bütün isteklerinden de vazgeçmişti. Onun terk ettiği arazi ne olacaktı? Gerçi İngiltere burada bir “Ermenistan” ve “Kürdistan” devletinin kurulmasına taraftardı. Hatta Ermeni ve Kürtlere söz vermişti. Lakin bu mevzuda Fransa ile İtalya aynı şeyi düşünmüyorlardı. Fransa, kendisine mal ettiği Kilikya’yı Ermenilere terk etmek istemediği gibi, Ermeniler de İngiltere’nin kendilerine bahşetmek istediği yerlerle iktifa etmiyorlardı.
2-Saniyen “Sykes-Picot Taksimi” ile kendilerine ayrılan mıntıkalarda ve tekmil Yakın Şark meselesinin halli mevzuunda, devletlerin zıt menfaatlerini bağdaştırmak zannedildiği gibi kolay olmadığı görülüyordu.
3-Rusya çekilirken, İtilaflar zümresinde savaşa katılan Amerika ve onun Cumhurreisi Wilson, İtilaf devletlerinin menfaatlerini baltalayan bir takım prensipler ortaya atmıştı. Menfaat için çarpışan, savaşı kazandıktan sonra en büyük menfaatleri ele geçirmek isteyen emperyalist “İtilaf” grubunun, bu prensipler işine gelmiyordu. Zira bu prensipler hem mağlup milletleri yeniden ayağa kaldırmış, hem de müstemlekelerde fikrî, siyasi seçime sebep olmuştu. Kuvvetli bir ihtimal ile söylenebilir ki, vaktiyle kendilerinden istifade etmek için “İstiklal ve Hürriyet” vadedilmiş olan yetmiş iki milletin ileri gelenleri, Wilson’un prensiplerine sarılarak ve yapılan vaatleri de hatırlatarak “İstiklal ve Hürriyet” istihsal etmek ümidiyle Paris’e doldular.
4-Amerika’nın çekilmesinden, İtalya Başbakanı ihtiyar sinyor Orlando’ya da fazla söz hakkı tanınmamasından sonra Lloyd George ile Fransa Başbakanı Clemenceau bütün bu pürüzlerle beraber, savaş sonrasının dünyasını alâkadar eden pürüzlerini de halletmek vazifesi ile kendilerini mükellef gördüler. İşte bütün bunları hem de Paris’te masa başında oturarak halletmek kolay olmadı. Dünya murahhas heyetleri ile imparatorluktan ayrılmak, müstakil devlet kurmak isteyen zümrelerin heyetlerini Paris'e davet ettiler. Davete icabet eden Osmanlı Heyeti'nden başka Arap, Yahudi, Ermeni, Kürt, Rum heyetleri de Paris'e geldiler.

İSTANBUL’DA KONTROL İNGİLİZLERDE

19 OCAK 1919 – İngiliz Amiral R. Webb, Londra’da Ronald Graham’e yazdığı mektubunda, İstanbul’da kontrolün ellerinde olduğunu bildirdi.
19 Ocak’ta Webb’in merkezde Ronald Graham’e yazdığı mektupta, vali atamalarının, basın, demiryollarının sıkıca ellerinde bulunduğunu, hapishanelerden istedikleri Rum ve Ermenileri serbest bıraktıklarını, Ermeni kız ve kadınlarını Türk evlerinden diledikleri gibi “kurtardıklarını”, istedikleri her şeye el koyduklarını bildiriyordu. Webb, askerî işgal sözü “yasak” olmakla birlikte bu siyasetin, sonu nereye varacağı belli olmayan büyük gelişmeler vadettiğine “memnunlukla” işaret ediyor ve Müslümanların % 60’ının bir İngiliz yönetimi istediklerini kaydediyordu.

..OCAK 1919 - Mabeyn Başkâtibi Ali Fuat Bey, Vanlı Türklerin yardım için gönderdiği mektubu Padişah’a sundu.
1919 yılının ilk ayı içinde, Mabeyn Başkâtibi Ali Fuat Bey, Padişah’a üç telgraf takdim etmişti. Bunlardan biri Vanlı Türklerden gelmekte, Hünkârdan yardım rica etmekteydi. Telgrafı çekenler, işgal sırasında Van’dan Burdur’a nakledilen Müslüman halktı. Sayıları altı bin kadardı. Sekiz aydan beri kendilerine yardım yapılmıyordu. İskân edildikleri evlerden çıkarılmışlar, aç ve çıplak sokak ortasında kalmışlardı.
Ali Fuat Bey telgrafın okunmasını bitirince Padişah’ın gözlerinde biriken yaşları fark etti. Padişah gayet üzüntülüydü:
“-Dün siz ağlıyordunuz”, dedi, “bugün de ben ağlıyorum. Ne yapayım? Buna insanlık kuvveti değil, peygamberlik kuvveti bile kâfi gelmez. Ancak ilahi kuvvete muhtaç.”
Sonra:
“-Telgrafı bana verin,” diye ilave etti. “Dâhiliye Nazır Vekili gelecek, onunla Sadrazam’a gönderip icabeden ihtarı yaptırayım.”
Memleketin hâli hakikaten ağlanacak gibiydi. Padişah’ın elinden de ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu.
Savaş suçlusu olarak muhakeme edilenlerden eski Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi hakkında mahkeme on beş sene kürek cezası vermişti. Padişah bu cezayı çok ağır bulmuştu. Başkâtibi’ne danıştı. O da, alelade bir Ermeni veya Rum papazının hapsi dahi hükûmetçe mühim bir mesele sayılırken, âlim ve fazıl bir zat olan, Şeyhülislamlık makamını yıllarca işgal etmiş bulunan bir İslam büyüğünün on beş sene kürek cezasına mahkûm edilmesinin ahali üzerinde çok kötü tesir bırakacağını söyledi. Padişah, ayan (senato) üyelerinden ileri gelenlere, o zamanki Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’ye de fikirlerini sordu. Nihayet, cezanın üç sene sürgüne indirilmesini ve Bursa’ya gönderilmesini arzu etti. Musa Kâzım Efendi, bir müddet sonra Bursa’ya değil, Edirne’ye gönderildi. Oradan Edirne’nin sıhhatine kötü tesir ettiğine dair müracaatta bulundu ise de dikkate alınmadı. Arası çok geçmeden de Edirne’de vefat etti.
Ne kadar acıdır ve Mabeyn Başkâtibi ne kadar haklıdır. Bir Ermeni papazının en ufak cezaya çarptırılması devletlerarası mesele hâline getirilirken, meşihat (Şeyhülislam) makamının en yüksek mevkiinde bulunmuş bir zat sürgünlerde ölüme mahkûm edilmektedir.

ABD’NİN ÖNERİSİ

21 OCAK 1919 – ABD Dışişleri Bakanlığı, hazırladığı bir raporunda Ermenistan’la ilgili önerilerini açıkladı.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 21 Ocak 1919 tarihli bir raporunda Ermenistan’la ilgili olarak şu öneride bulunmaktadır:
“Kafkasya Devleti’nin Ermenileri, Ermenistan’la birleşmelidir.
Azerbaycan Tatarları’na ve Gürcistan’a geçici bağımsızlık tanınmalıdır.
Milletler Cemiyeti mandası altında Ermenistan ayrı bir devlet olmalıdır. Bu devletin sınırları Kilikya’nın Adana bölgesini, Kars ve Erivan’ı kapsamalıdır. Karadeniz’de bir liman olarak Trabzon verilmelidir.”

21 OCAK 1919 - Padişah Vahdettin’in görevlendirdiği Damat Ferit Paşa, İngiliz Yüksek Komiserliği’nden Hohler ile görüştü. İngiliz esirlerine ve Ermenilere kötü davrananları cezalandırma işine niyetli olduğunu bildirdi.
Vahdettin’in görevlendirdiği Damat Ferit, 21 Ocak’ta Yüksek Komiserlik’ten Hohler ile görüştü. Görüşmede, cezalandırma işine niyetli olduğunu ve o sıradaki Nazırlardan daha gayretlilerinden bir kabine düşündüğünü, yalnız söz konusu suçluların ülkenin “en büyük ve en güçlü” örgütüne mensup olduklarını, bunlara karşı şiddetle harekete geçildiği takdirde, kendisine ve kendisi gibi –yani İngiltere’yle dostluğu ve ona bağımlılığı- düşünenler aleyhinde bir tepkiden çekindiğini, bu bakımdan böyle bir durumda İngilizlerin tutumunu öğrenmek istediğini bildirdi.
Padişah’ın, İngiliz Yüksek Komiserliği’ne Damat Ferit’i göndermesi, Paşa’nın onun ne denli yakını olduğunu gösterdiği gibi, “daha gayretli” bir kabineden söz etmesi de, herhalde Paşa’nın Sadrazamlığını tasarladığının ve İngilizleri kendisiyle pazarlığa ve anlaşmaya isteklendirmek için onu kullanmak niyetinin bir belirtisidir.

21 OCAK 1919 - Sivas eski Valisi Ahmet Muammer Bey İstanbul’da tutuklanarak Bekirağa Bölüğü’ne yollandı.

23 OCAK 1919 - İşgallere karşı koyabilecek Türklerin tutuklanmaları sonunda, bunlara ne yapılacağı ve nasıl bir yargılama yapılacağı konusunda Londra’da bir toplantı yapıldı. Toplantıya İngiltere Dışişleri, Savunma, Donanma Bakanlıkları temsilcileri katıldı. Bu toplantıda, savaş suçlusu olarak nitelendirilen Türklerin tutuklanarak, Malta’ya sürülmesi kararlaştırıldı.

İTTİHATÇILAR CEZALANDIRILMALI

23 OCAK 1919 - 10 kişinin imzasıyla Padişah’a sunulan ve Alemdar gazetesinde yayınlanan dilekçede İttihatçıların cezalandırılmadıkları hatırlatıldı.
23 Ocak günü Alemdar’da yayınlanan ve “rical-i siyasiyeden” 10 kişinin imzasıyla Padişah’a sunulduğu bildirilen bu yazıdan öğreniyoruz ki, aralarından bazılarının İtilaf devletlerinden kimselerle yaptıkları temaslarda, bunlar, bu denli zaman geçmesine rağmen, bunca insan öldürmüş olanlardan hiç birine “icra-yı adalet” edilmediğine, İttihat ve Terakki’nin henüz feshedilmediğine, Halil, Cavit, Cahit, Kemal, Canbolat, Mithat Şükrü, Ahmet Şükrü, Sait Halim, Hayri, Musa Kâzım, Rahmi, Ahmet Nesimî, Ali Münif ve daha birçoklarının sanki İttihat ve Terakki önderleri gibi kaçmaları isteniyormuşçasına, tutuklanmadıklarına işaret etmişlerdi. Oysa bu yabancı “rical ve ekâbire” göre Osmanlılar hakkında verilmiş kararı değiştirebilmek, İstanbul’da kalabilmek, hatta bu “güzel memlekette” oturmak ve “bu biçare halkı” yönetmek hakkını elde etmek için, bu şarttı. Bu yapılırsa, mesela, arada harp hali bulunmayan ABD’nin başkanı Wilson’a başvurmak imkânı doğardı. Ne yazık ki, bu yazıyı veren 10 kişinin adlarını bilmiyoruz.

23 OCAK 1919 - İngilizler, Antep’te tutukladıkları Türkleri Halep’e, oradan da Mısır’a sürdüler. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilere zulüm yaptıkları bahanesiyle birçok Antepli cezalandırılmıştır.

24 OCAK 1919 – ABD Temsilciliği İstanbul’a yerleşir yerleşmez, Temsilci Lewis Heck, ilk iş olarak, Türkiye’de Rum ve Ermenilere yapılan sözde muameleleri Barış Konferansı’na bildirdi.
“İç bölgelerdeki Türkler, Hristiyanlara, özellikle sürgünden yuvalarına dönen Rum ve Ermenilere kötü gözle tepeden bakıyorlar. Hristiyan kırımından sorumlu Türk resmî kişilerinin Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde yargılanmaları gülünç bir aldatmacadır. Türkiye’de durumu iyileştirebilmek için Müttefiklerin işgal bölgesini genişletmesi uygun düşebilir.”

24 OCAK 1919 - Hükûmet, İstanbul’da geniş çapta tutuklamalara başlayınca, Amiral Calthorpe, Londra’ya bilgi verdi.
İstanbul Hükûmeti, Padişah’ın da isteği üzerine eyleme geçer. Ocak ayı içinde İstanbul’da geniş çapta tutuklamalar başlar. 24 Ocak günü Amiral Calthorpe, çok acele Londra’ya şunları teller:
“Evvelki gün Sadrazam bana 160 ile 200 kişinin tutuklandığını bildirdi. Bu bir abartmadır sanıyorum. Ama bazı kişilerin tutuklandıkları kesindir.
Ermeni kırımından sorumlu olanlara gelince, bu konuda İçişleri Bakanı 60 kişilik bir liste hazırlamıştır. İstanbul’da bulunan bu kimseler bir baskınla yakalanacaklardır. Yakalanmaları, Padişah’ın pısırıklığı yüzünden gecikmiştir sanıyorum, ama iş hızla gelişmektedir. Pek yakında suçlulara bir yumruk indirilirse hiç şaşmam.
Eyleme geçmemizin tam zamanıdır; zaten çok gecikme oldu. Bu durum karşısında, ilgi’deki telime tez elden cevap bekliyorum
Bu arada, kendiliğinden eyleme geçmesi için İçişleri Bakanı’na cesaret veriyor, haber toplayarak kendisine yardımcı oluyorum.”

BEKİRAĞA BÖLÜĞÜ

25 OCAK 1919 - İlk tutuklulardan olan Diyarbakır eski Valisi Dr. Reşit Bey, Bekirağa Bölüğü’nden kaçtı.
İlk tutuklulardan Diyarbakır eski Valisi Dr. Reşit Bey, cezaevinden kaçmayı başarır. Olaya büyük siyasi önem verilir.
Ermeni sürgününden sanık olarak yakalanan Dr. Reşit Bey, ilk İttihatçılardandı. Vali olarak Diyarbakır’a gönderildiği zaman, orada Ermeni ihtilaf kazanının patlama noktasına vardığını görür. Van, Bitlis vilayetlerinin yarısı Rus işgaline düşmüştür. Bölgede halk heyecan içindedir. Yerli Ermeniler silahlı, örgütlüdürler. Korkunç bir ihtilal ya da ihanet hazırlığını tamamlamışlardır. Vali bilinçli ve ülkücüdür. Evlerde aramalar yaptırır. Kendi deyimiyle “bir orduyu havaya uçurmaya yetecek kadar” silah ve cephane ele geçirir. Ermenilerin yaman ihtilal örgütünü gözleriyle görür: “Bu örgütü olduğu gibi bırakırsak, çok geçmeden Anadolu’da Türk’ü mumla arayacağız” diye düşünür, kendi kendine: “Hey Dr Reşit, der, ortada iki ihtimal var: ya Ermeniler Türk’ü temizleyecekler, ya da Türkler tarafından temizleneceklerdir.” “Tehcir Kanunu” çıkarılıp Ermenileri Anadolu dışına sürme emri gelince de Vali Dr. Reşit Bey, Diyarbakır bölgesinde bu buyruğu acımasız uygular. Ocak 1919’da İstanbul’da yakalanıp Bekirağa Bölüğü’ne gönderilir. Ama bu eski İttihatçı, kaçmanın bir yolunu bulur. İlk defa o namlı cezaevinin çemberini kırar.

25 OCAK 1919 - İngiliz Yüksek Komiseri Amiral S.A.G. Calthorpe, idam ettirmeyi umduğu Dr. Reşit Bey, Bekirağa Bölüğü’nden kaçtığını duyar duymaz, Baştercümanı ve ikinci müsteşarı Mr. Ryan’ı hemen Sadrazam Tevfik Paşa’ya gönderdi.
İngiliz Yüksek Komiseri bunu şöyle anlatır:
“Ermeni kırımına en çok karışmış ve Türk Hükûmeti’nce yakalanmış olan Diyarbakır eski Valisi Reşit Bey, 25 Ocak günü, cezaevinden kaçtı. Bunu duyar duymaz hemen Mr. Ryan’ı Sadrazam’a gönderdim ve şunları söylettim: Olayı pek vahim görmekteyim. Bu, yalnız Türk Hükûmeti’ne karşı değil, aynı zamanda İtilaf devletlerine karşı bir meydan okumadır... Ermeni kırımı İngiltere’de duyulduğu zaman İngiliz devlet adamları ilgili kişilerin sorumlu tutulacaklarını uygar dünyaya vadetmişlerdi. İngiliz Hükûmeti sözünü yerine getirmeye kararlıdır... Reşit Bey’in kaçışını, küçük memurların gevşekliğine bağlamak yararsızdır. Bu bir Türk oyunudur. Hükûmet üyelerinin kendileri de sorumluluktan kurtulamazlar...”

25 OCAK 1919 - İngiltere Savunma Bakanlığı, Başkomutanlıklara kesin talimat vererek, askerî mahkemelerin hemen işe koyulmasını ve suçlu Türkleri yargılamasını istedi.

DİVANI HARP SUÇLULARI

..OCAK 1919 - İngiliz Yüksek Komiseri Amiral S.A.G. Calthorpe, Osmanlı Hükûmeti üzerindeki baskılarını gün geçtikçe artırarak, Ermeni tehciriyle ilgili olanların tevkifini istiyordu. Bunun üzerine Diyarbakır milletvekilleri Fevzi ve Zülfü Beyler tutuklanıp Divanıharb’e sevk edildiler.
Divanıharp kararsızdı. Sorguya çekilen Zülfü Bey’in hiçbir suçu olmadığı açıkça anlaşılmıştı. Ama meselenin siyasi bir tarafı da vardı. Bu zat serbest mi bırakılmalıydı, yoksa hapishanede mi tutulmalıydı? Hükûmet gayet ihtiyatlı, hatta haysiyetinden fedakârlık edecek kadar ihtiyatlıydı. Serbest bırakılmaması ve kendisini suçlayacak vesikaların İngiliz Amirali’nden istenmesi kararlaştırıldı.
Ermenilerin sevgilisi haline gelmiş İngilizler, bu durumu gördükçe Türkler aleyhindeki isteklerini durmadan arttırmaktaydılar.

27 OCAK 1919 - Bogos Nubar Paşa, Times Gazetesi muhabirine verdiği demeçte, Türklere karşı savaştıklarını açıkladı.
“Savaşın ilk günlerinden itibaren Ermeniler, Müttefikler safında Türklere karşı Kafkasya, Mezopotamya ve Filistin’de savaşmışlardır. Ruslarla birlikte savaşan Ermeni gönüllülerin sayısı 150.000’dir...”

28 OCAK 1919 - Harbiye Nazırı adına Fevzi Paşa, bir genelge ile durumumuzu orduya bildirdi.
Harbiye 28.0l.1919
14’üncü Kolordu Komutanlığı’na
25.01.1335 tarihindeki genel durum olduğu gibi aşağıda tamim olunur:
1-Dokuzuncu Ordu-yu Hümayun Elviyei Selase’nin (Kars, Ardahan, Batum) tahliyesiyle iştigal etmektedir. Şubat’ın ilk günlerinde bu livalarda kıtaatı Osmaniye kalmayacaktır. Ancak Kars’taki İngiliz askeri valisi o havaliyi işgal için gerekli asker bulunmadığından dolayı Osmanlı kıtaatının kalmasını yazarak talep ve rica etmiş ve bu ısrar üzerine bir piyade alayı ile bir süvari alayı Kars’ta bırakılmıştır.
2-Ardahan civarında bir köye Gürcüler topçu ateşi iştirakiyle de taarruz etmiş iseler de Müslüman halkın mukavemet etmesi üzerine bir makineli tüfek terk ederek kaçmışlardır. Kafkasya’nın bazı mahallerinde Ermeni mezalimi devam etmekte ve Nahcivan taraflarında Şeyh Ali isminde bir zat Ermenilere mukavemet etmektedir.
3-Altıncı Ordu-yu Hümayun terhis muamelatı ile uğraşmakta ve fakat terhis kafileleri batıya doğru sevkte pek çok zorlukla karşılaşmaktadır. Son günlerde bir iki kafile Hizatnas istasyonunda trenlerden indirilmiş ve oradan itibaren Birecik-Antep yoluyla İslâhiye’ye gitmek üzere karadan sevk edilmiştir.
4-Süleymaniye’de kurulmuş Kürt Sinan hâkimiyetinin hududu Erdebil, Altınköprü, Revandiz, Dühük, Beni, Yunus, Kâmî mevakii dâhil olmuş ve İngilizler istikbalde bu hududun daha ziyade genişleyeceğini iaşe etmekte bulunmuşlardır.
5-Pötürge civarında dahi Kürtlük tahrikâtı vuku bulmakta ve Basravi ismindeki sergerdenin tecavüzatı artmaktadır. Altıncı Ordu’dan sevk edilen müfrezeye Urfa civarlarında bu sergerde tevabiin tecavüzatına maruz kalmış ve Altıncı Ordu’ca mütecasirleri hakkında takibat yapılarak bir takımı derdest olunmuştur.
6-Adana havalisinde nakledilmeyerek kalan ve İtilafçılar tarafından vaziyet edilen erzak ve teçhizat ve malzeme mevcudu, yüz yirmi altı vagondur.
7-İzmir’e Yunan Salib-i Ahmer (Kızıl Haç) heyeti gelmiştir. Urla civarında Rum şekaveti devam etmektedir.
8-Edirne’ye bir İtalyan müfrezesi ve Uzunköprü-Hadımköy şimendifer hattının muhafazasına bir Yunan taburu gelmiştir.
9-İtilaf Dersaadet’te asayişi mahalliyenin iyi olmadığını bahane ederek zabıtayı ve ahvali sıhhiyenin iyi olmadığını öne sürerek sıhhiyeyi teftiş edeceklerini resmen tebliğ etmişlerdir.
10-Fransızlar Sirkeci-Uzunköprü, İngilizler de Haydarpaşa-Konya şimendifer hatlarını işletmeyi deruhte etmek üzere vaziyet etmişlerdir. İngilizler ayrıca Haydarpaşa-Konya hattındaki mühim istasyonlara bilûmum müfrezeler göndermişlerdir.
Harbiye Nazırı namına
Fevzi.”

29/30 OCAK 1919 - Gece, Hüseyin Cahit, Rahmi, Kara Kemal, Karasu, Mithat Şükrü, Hüseyin Kadri, Tevfik Rüştü, Canbolat tutuklandılar.

OSMANLI PASTASI

30 OCAK 1919 – Paris Barış Konferansı’nda Osmanlı Devleti’nden ayrılacak topraklar görüşüldü. Yüksek Konsey’de Ermenistan, Suriye, Mezopotamya, Filistin ve Arabistan’ın Türkiye’den ayrılmasını kararlaştırdılar.
Hatta Lloyd George, bir arazinin daha alınmasını ister. “Lloyd George, bu arazinin ayrı olduğunu fark edememişti. Mezopotamya ve Ermenistan’ın bu araziyi de kapsadığını düşünmüştü. Fakat şimdi ona bildirilmişti ki, bu doğru değildir. Mezopotamya ve Ermenistan arasında Kürdistan vardır.”
Bu unutkanlığın düzeltilmesinden sonra, 30 Ocak 1919’da şu karar alınır:
“Ermenistan, Suriye, Mezopotamya ve Kürdistan, Filistin ve Arabistan, Türk İmparatorluğu’ndan tamamen ayrılmalıdır. Bu karar, Türk İmparatorluğu’nun öteki parçaları hakkında getirilecek çözümleri etkilemez...”
Böylece, Osmanlı İmparatorluğu’nun sonu kararlaştırılmış olmaktadır.

30 OCAK 1919 - İngiltere Başbakanı Lloyd George, Paris’te, ABD Başkanı W. Wilson’dan Türkiye’ye asker göndermesini ve manda kabul etmesini rica etti.
Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçıları arasında yer almak için Paris’te birbirleriyle çatışan bu istekler listesi uzayıp giderken, İngiltere bir an önce mandaları paylaşma çabasındadır. Wilson ise, paylaşmayı geciktirmek için elinden geleni yapar. Zira Wilson, hemen bir manda alabilecek durumda değildir. Kamuoyunu hazırlamayı ve Senato’nun açık onayını sağlamayı gerekli saymaktadır. Bu, zaman alacak bir iştir. O halde mandaların paylaşılması bekletilmelidir. İngiltere ise, Türkiye’de bir milyonun üstünde asker bulundurduğunu, bu yüke dayanamayacağını ileri sürer, en azından Amerikan askerlerinin İngilizlerin yerine Ermenistan ve İstanbul’a gönderilmesini ısrarla ister. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu’na son verme kararı alınan 30 Ocak günü Lloyd George, Wilson’dan Türkiye’ye asker göndermesini ve manda kabul etmesini şu gerekçeyle rica eyler: İngiltere ne Suriye, ne de Ermenistan mandası almaya niyetlidir. Zengin petrol kuyuları bulunan Kafkasya ve Kürdistan için de Lloyd George, aynı düşünceye sahiptir. Bakü’nün zengin petrol kuyuları için dahi İngiltere’nin manda almaya en ufak niyeti olmadığı kanısındadır. Fakat bu devlet, Ermenileri korumak, Lübnan’da aşiret ve tarikatların birbirlerini boğazlamasını önlemek, Fransızlara, Türklere ya da kime rastlarlarsa saldırmalarını durdurmak için orada bulunmalıdır.

30 OCAK 1919 - Bursa eski Valisi Osman Bey tutuklanarak Bekirağa Bölüğü’ne yollandı.

30 OCAK 1919 - Amiral Calthorpe, Malta Valisi’ne gönderdiği yazıda, “Türkiye’de tutuklananların yurt dışına çıkarılmaları halinde tertibat alabilir misiniz?” diye sordu.

02 ŞUBAT 1919 – General Allenby tarafından Adana Kuzey Bölgesi Valiliği’ne atanan Bremond, Boghos Nubar Paşa’dan selam getirdim diyerek görevine başladı.
02 Şubat’ta Vali Nazım Bey ile görüşerek vilayette bürosunu kurdu. Teğmen Escant’ı genel sekreterlik ve Yüzbaşı Coulet’yi askerî şeflik ile görevlendirdi. Ayrıca her ilçeye kaymakam yardımcısı adı altında bir Fransız subayı gönderdi. Adana Vali yardımcılığına Normand atandı. Bu suretle Osmanlı vali ve kaymakamları birer kukla durumuna sokulmuş bulundular. Ermenilere Paris’te teşkilat (Genel Başkanı) Boghos Nubar (Paşa)’dan selam getirdiğini söyleyen Bremond’un bu tutumu, komitecileri daha çok şımarttı. Zaten son derece üzgün olan ilçelerimiz, hükûmete seslerini duyurmaya çalıştılar. Ama sorumlu devlet büyükleri kendilerinde bu hakları arayacak cesareti bulamıyorlardı. Hâlbuki işgal kuvvetleri gün geçtikçe baskılarını artırıyor ve İslam halkı sindirmeye uğraşıyorlardı. Onlar için hak ve hürriyet düşünülecek bir konu değildi.

OSMANLI HÜKÛMETİ’NİN NOTASI

02 ŞUBAT 1919 – Osmanlı Hükûmeti, “Wilson İlkeleri”ne uyulmadığı konusunda İngiltere, Fransa, İtalya, ABD Yüksek Komiserlikleri’ne bir muhtıra verdi.
Babıali, İngiliz, Fransız, İtalyan, ABD Yüksek Komiserlikleri’ne bir muhtıra verdi. Bunda, önce Wilson ilkeleri benimseniyor ve bazı adalarda Rum çoğunluğu olduğu kabul edilmekle birlikte, hiçbir vilayette Ermeni çoğunluğu bulunmadığı, yabancı kaynaklardan alınmış sayılarla gösteriliyordu. Ermeniler tehcirden önce ve özellikle sonra, bir milyondan fazla Müslüman kırmışlardı. Ermeniler ya yurtlarına geri dönmeliydiler ya da Ermenistan biraz genişletilerek oraya yerleştirilmeliydiler. Araplara gelince, burada birden Wilson ilkeleri bir yana bırakılarak, onların Osmanlı Devleti’nden ayrı duramayacakları, aralarında da anlaşamayacakları ileri sürülüyordu. Bunun için diyordu ki, İtilaf devletlerinin ilhak amaçları yoksa –böylece “terbiyeli” bir davranış ortaya konuyordu- buraları, geniş bir özerklik içinde Osmanlı ülkesi içinde kalmalıydı. Boğazlar konusunda, devlet başkentinin savunması için gerekli tedbirler alınmak şartıyla, her zaman serbest seyrüsefere açık olması kabul ediliyordu. .. Bağımsızlıktan, özellikle iktisadî bağımsızlıktan söz edilmeyişi dikkati çekiyor.

02 ŞUBAT 1919- General Milne, Londra’ya gönderdiği raporunda, önemli kişilerin tutuklandığını bildirdi.
General Milne’in raporu özetle şöyledir:
“Türk Hükûmeti içlerinde Hüseyin Cahit (Yalçın), Mithat Şükrü (Bleda), İsmail Canbulat, Ziya Gökalp, İzmir eski Valisi Rahmi gibi kimselerin de bulunduğu 30 kadar İttihatçı liderini tutukladı. Bunun üzerine İstanbul’da siyasi durum iyileşti. Tutuklamaların taşrada yarattığı izlenim konusunda henüz bilgi alınamadı.”

İNGİLİZ EMİRLERİ

05 ŞUBAT 1919 – Londra’da Lord Curzon, İstanbul’da Yük Komiser Amiral Calthorpe’a gönderdiği yazı ile İstanbul Hükûmeti’ne uygulanacak talimatları bildirdi
Lord Curzon’un, Amiral Calthorpe’a gönderdiği 05 Şubat 1919 günlü talimat şudur:
“158 ve 170 sayılı telgrafınızdan anladığıma göre, Türk Hükûmeti’ni arzuladığımız yönde harekete geçirmek için, herhangi bir baskıya gerek yoktur. (Sadece) kendisine destek vaadinde bulunmamız yetecektir.
O halde aşağıdaki sebeplerden dolayı, sizce ya da ilgili komutanlarca teslim alınmaları gerekli görülecek Türk subayları ile görevlilerinin size ya da en yakın Müttefik komutanına teslim edilmeleri için hemen harekete geçmesi yönünde Türk Hükûmeti’ne talimat veriniz:
1-Mütareke hükümlerine uymakta kusur etmek;
2-Mütareke hükümlerinin uygulanmasına engel olmak;
3-İngiliz komutanlarına, subaylarına hakaret etmek;
4-Tutsaklara kötü davranmak;
5-Gerek Türkiye’de, gerek Kafkasya’da, Ermenilere ya da öteki ırklara karşı zorbalık etmek;
6- Malların yağmasına, yok edilmesine katılmak;
7-Savaş yasalarıyla törelerini çiğnemek.
İşgal altındaki topraklarda ya da Kafkasya’da suç işlemiş olan Türkleri yargılamak üzere, Kafkasya’da, Irak’ta, Suriye’de askerî mahkemeler kurulmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Müttefik işgali dışında kalan toprakların da yukarıdaki suçlardan sanık Türklere gelince, bunların Türk makamlarınca yargılanıp, cezalandırılmasına İngiltere Hükûmeti razı olamaz. O bakımdan, bu gibi suçluların Malta tutsak kampına sürülmek, Müttefiklerin daha sonra verecekleri karara göre yargılanıp cezalandırılmak üzere, bize teslim edilmeleri için direnmeniz gerekir. Usul konusunda henüz bir karar alınmış değildir, ama bu mesele Paris’te görüşülecektir.
158 sayılı telgrafınızın son fıkrasında önerdiğiniz gibi, kendisini destekleyeceğimiz konusunda Padişah’a güvence veriniz. Yukarıdaki noktalar Başkomutan’a da bildirildi.

05 ŞUBAT 1919 - İngiltere, savaş dönemi suçlularının cezalandırılması için Padişah’a destek olunması konusunda Calthorpe’a yetki verdi.
Calthorpe, bu ameliyenin ancak başta Padişah olmak üzere Türk Hükûmeti aracıyla yapılabileceğini belirtiyor, bu bakımdan “suçluların” yakalanması için kesin bir istek öne sürmeden önce, Padişah’a, destekleneceği konusunda “kesin, özel bir ihsasta bulunmak” yetkisinin kendisine verilmesini istiyordu. Bu yetki, ilgili başka makamların da onayı alındıktan sonra 05 Şubat günlü telle verildi. Böylece Vahdettin, İngilizlere yanaşma girişimlerinin ilk olumlu karşılığını almış oluyordu. Fakat bu teminat verme müsaadesi gitmeden de, Babıali geniş çapta tutuklamalara girişmek ihtiyacını duydu.

06 ŞUBAT 1919 – General Milne, İngiliz Savaş Bakanlığı’na gönderdiği raporunda, Ermenilerin dönmeleri için kuvvet gösterisi gerektiğini bildirdi.
“Şimdilik sırf Müslümanları temsil eden idari meclis hayli memnunluğu gerektirir bir şekilde askerî hükûmetle (İngiliz) birlikte yürümektedir... Fakat binlerce Ermeni mültecinin... geri dönmelerine müsaade etmemektedir. Milliyetçi Müslümanların hareket tarzları ya değişmeli veya bu işin bilir çaresine bakmalıdır. Herhalde... Ermenilerin dönmelerini temin için... hazırlıklı olmamız lazım... onların korunmalarını sağlamak, bir kuvvet gösterisi olmadan tabiatıyla mümkün olamayacaktır.”

06 ŞUBAT 1919 – Katolikos V. George’un takdis ederek açtığı “Batı Ermenileri İkinci Kongresi” Erivan’da toplandı.
“Batı Ermenileri İkinci Kongresi” halk mahkemelerinde, Talat, Cemal, Sait Halim Paşalar başta olmak üzere Dr. Nazım, Bahattin Şakir, Cemal Azmi Beyler gibi Meşrutiyet Türkiye’sinin idareci kesiminin gıyabında idamlarına karar veriliyor; söz konusu kişilerin bulundukları yerde vurulmaları için militan timler görevlendiriliyordu.

06 ŞUBAT 1919 – Paris Barış Konferansı’ndaki Ermeni delegasyonu başkanı M. Aharonian, Barış Konferansı huzurunda yaptığı konuşmasında, ihanetlerini açıkladı.
“Milletimiz, Çarlık yönetimine karşı olan sızlantılarını savaşın başlangıcında unutarak “Bağlaşıkların” davasını desteklemek amacıyla Rus bayrağı altında toplanmakla kalmamış, Türkiye’de ve dünyanın her yanındaki ırkdaşlarımız, Çar Hükûmeti’ne şu teklifte bulunmuştur: Rus erleriyle birlikte ve Rus generallerinin komutası altında çarpışacak Ermeni lejyonları kurmak ve bunların masraflarını bizzat karşılamak...”

ERMENİLER PARİS’TE KONUŞTU

06 ŞUBAT 1919 – Paris Barış Konferansı’nda Kürt temsilcisi ilan edilen Şerif Paşa, isteklerini açıkladı.
İngilizlerin telkinleriyle kendisini Kürt Temsilcisi ilan eden Şerif Paşa, Barış Konferansı’nı etkilemeye çalışır ve çeşitli istekler sunar. Şerif Paşa, 06 Şubatta Kürt isteklerini Barış Konferansı’na bildirir. Paşa, Milletler Cemiyeti’nin garantisi altında bir Kürt Devleti kurulmasını ister. Bu Kürt Devleti, Şerif Paşa’ya göre, Ermenistan’da gittikçe güçlenen Bolşevikliğe karşı set teşkil edecek ve Diyarbakır, Harput, Bitlis, Musul illeri ile Urfa Sancağı’nı kapsayacaktır.

06 ŞUBAT 1919 - İstanbul’da, Yüksek Komiserler toplantısında Samsun’daki gelişmeler konuşuldu.
Yüksek Komiserler toplantısında, Amiral Amet, Samsun’da Fransızların huzursuz olduklarını, mutasarrıfın azlinin iyi etki yaptığını, fakat Samsun dışında Rum ve Ermenilerin boğazlandıklarını öne sürdü. Aynı toplantıda, İttihat ve Terakkililerin Anadolu’yu karıştırmak için Bolşeviklerle temas aradıkları, 9’uncu Ordu Komutanı Yakup Şevki’nin tutuklanması gereği üzerinde duruldu.


DR. REŞİT BEY

06 ŞUBAT 1919 - Bekirağa Bölüğü’nden kaçan Diyarbakır eski Valisi Dr. Reşit Bey, Beşiktaş ile Nişantaşı arasındaki bayırda etrafı sarılınca, yakalanmamak için beynine bir kurşun sıkarak hayatına son verdi.
Nişantaşı’ndan Beşiktaş’a inen bayırda bir tabanca sesi duyuldu. İstanbul Mütareke’nin karanlık günlerini yaşıyordu. Koşup baktılar. “İntihar etmiş, dediler, beynine kurşun sıkmış.”
Tahkikat uzun sürmedi; canına kıyan zatın, Sivas eski Valisi Dr. Reşit Bey olduğu anlaşıldı.
Maceralı ve mücadeleli bir hayat, böylece bir bayırın eteğinde son buluyordu. Dr. Reşit Bey, genç yaşında hürriyet mücadelesine katılmış, bu yüzden devrin hükûmeti tarafından takibata maruz kalmıştı. Bu gibilere o günlerin deyimiyle “mağdurin-i siyasiyeden” denilmekteydi. Meşrutiyet ilan olununca asıl mesleği olan hekimliği bırakmış, siyasi ve idarî hayata atılmış, vali olmuştu.
Mütareke ilan olunup da, Zaven Efendi’nin intikam hırsı önüne geleni kasıp kavurmağa başlayınca Dr. Reşit Bey de tevkif olunmuştu. Bekirağa Bölüğü’ne kapatılmış, Ermeni tehcirinden sanık olarak yargılanacağı gün beklemeye başlamıştı. Fakat sözde adalete güveni yoktu. Bir kolayını bulup 25 Ocak 1919 günü hapishaneden kaçmıştı.
İşgal makamları, bu kaçışın hükümet tarafından kolaylaştırıldığını iddia ederek tahkikat açmışlardı. Bu suçlama, Mütareke hükümetini telaşa düşürmüş; bütün zabıta kuvvetlerine, Reşit Bey’in muhakkak yakalanması için kesin talimat verilmişti. Merkez Komutanı Çerkez Ahmet Fevzi Paşa da hemşerisi olan Reşit Bey’i koruduğu zannedilmesin diye aşırı bir gayret gösteriyor, onun ele geçirilmesi üzerinde titizlikle duruyordu.
Eski vali, bu sıkı takipten kurtulamayacağını anlayınca, düşmanın eline canlı geçmektense, hayatını kendi eliyle son vermeyi tercih etmişti.
Dr. Reşit Bey’in cebinde vasiyetname şeklinde şu mektup çıkar:
“Pek sevgili refikam ve çocuklarım,
Firarımdan dolayı... Muhafız Paşa ile Polis Müdürü bütün şiddet ve kuvvetleriyle beni arıyorlar. Ermeni tazıları da bunlara iltihak etmişlerdir. Gayretsiz ve hissiz bazı dostlarımın ihmali, programımı sekteye uğrattı.
Utanmadan teslim olmaklığımı tavsiye ediyorlar. Neticeyi karanlık görüyorum. Yakalanıp Hükûmet’in oyuncağı, düşmanlarımın eğlencesi olmamak için, son dakikada intihar etmek fikrindeyim... Sizi milletim için ihmal ettim. İstikbalinizi düşünemedim. Herkes beni Ermeni malı ile zenginleşmiş biliyor. Hâlbuki sizi temin-i maişetten aciz bırakıyorum. Bu da talihin bir cilvesi...”
Amiral Calthorpe, Londra’ya şunları teller:
“Tutuklamaların etkisi, her bakımdan fevkalade oldu. Hiç değilse İstanbul’da, İttihat ve Terakki Komitesi’nin yıldırıldığını sanıyorum.
Reşit Bey 06 Şubat’ta tekrar yakalandı ve onun üzerine intihar etti.”

06-13 ŞUBAT 1919 – “Batı Ermenileri İkinci Kongresi” Erivan’da toplandı. Katolikos V. George takdis ederek toplantıyı açtı.
Kongre’nin halk mahkemesinde, Talat, Cemal, Sait Halim Paşalar başta olmak üzere Dr. Nazım, Bahattin Şakir, Cemal Azmi Beyler gibi Meşrutiyet Türkiye’sinin idareci kesiminin gıyabında idamlarına karar veriliyor; söz konusu kişilerin bulundukları yerde vurulmaları için militan timler görevlendiriliyordu.

ALLENBY İSTANBUL’DA

07 ŞUBAT 1919 – İngiliz Mareşali Allenby İstanbul’a geldi. Harbiye ve Bahriye Nazırları ile görüştü.
İstanbul’a gelen İngiliz Generali Allenby, Harbiye ve Bahriye Nazırları’nı İngiliz elçiliğine çağırtarak, mütareke hükümlerinin uygulanmamasından şikâyet etti; bazı isteklerde bulundu. İngiliz Generali Allenby, görüşme sonunda Nazırları yanından kovmuştur. General Allenby, bu iki Türk Bakanını, kendisi bir hükümdarmış gibi ayakta kabul etmiş, vereceği ültimatomu yanındaki subaya okutarak, “İşte isteklerim bundan ibarettir ve kesindir” diyerek tartışma yolunu kapatmıştır. Onurları kırılan iki Osmanlı Bakanı, bunun üzerine istifa ederler. Harbiye Bakanı, Allenby’nin isteklerini kapsayan Yüksek Komiser Calthorpe’un notasını, “Tümüyle dayanaksız” diyerek geri çevirir, fakat Sadrazam Tevfik Paşa, “durumun gereği olarak” ültimatomun kabulünün zorunlu olduğunu bildirir.
General Allenby’nin Osmanlı Bakanları’na ayakta dinlettiği on iki maddelik ültimatom şudur:
“1- VI. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa, başka bir göreve atanacaktır.
2-VI. Ordu’nun tüm silahları alınarak, top ve tüfekleri vb. tarafımdan gösterilecek yerde bana teslim edilecektir.
3-Tarafımdan emir verildiği anda, halkın elindeki silahlar toplanacaktır.
4-Bölgemde hizmetlerine lüzum görmediğim Türk jandarmalarının silahları alınarak, bunlar emrim gereğince terhis edilecektir. Bölgemdeki öteki jandarmalar, terhislerine kadar emrim altında bulunacaklardır.
5-Tutum ve eylemlerini hoş görmediğim memurlar, emirlerime uyarak, görevlerinden alınacaklardır.
6-Durumun elverdiği ölçüde, Ermeniler, memleketlerine geri gönderilecektir. Bunların yerleştirilmeleri sağlanacak, arazileri ve öteki malları kendilerine geri verilecektir. Ermenilerin memleketlerine geri dönüşüne yardımcı olmak ve uğradıkları zarar ve ziyanı saptamak üzere gereken yerlere yollayacağım subaylarıma kolaylık gösterilecektir.
7- Gerek cinayet, gerekse genel asayişi bozmakla suçlanan kişileri tutuklamak yetkim içindedir.
8-Konya’nın Doğusu’ndaki bütün demiryolları denetimim altında bulunacaktır.
9-Bölgemdeki bütün telgraf ve telefon haberleşmesi, denetimim altındadır. Türkçe olarak şifre telgrafları buralarda kabul edilmeyecektir.
10- VI. Ordu dağıtılacak ve erler, haftada 300 kişilik kafilelerle memleketlerine gönderilecektir.
11- Osmanlı memurları, Hint Ordusundakiler de dâhil, bütün kaçakları teslim edeceklerdir
12- İstediğim yerleri işgal etmek hak ve özgürlüğüne sahip olduğum anlaşılmalıdır.”

09 ŞUBAT 1919 - Karargâhını Nusaybin’e nakleden Ali İhsan (Sabis) Paşa görevinden alındı. Tevfik Paşa Hükûmeti, aşırı İngiliz baskısına boyun eğer ve Ali İhsan Paşa’yı İstanbul’a çağırdı. Altıncı Ordu’nun adını Üçüncü Ordu’ya çevirdi.
Ali İhsan Paşa, Musul bölgesindeki Altıncı Ordu’nun komutanı olarak Mütareke’nin ilk gününden beri İngilizlere karşı direnmiştir. İngilizlerin Türkiye’yi parçalama, doğu Anadolu’yu Ermenilere peşkeş çekme emellerine engel olmaya çalışmıştır. Orduyu dağıtmamış, silahları teslim etmemiş, İngilizlerin haksız işgallerini protesto etmiş ve Ermeniler arasına girip propaganda yapmaya kalkışan bir İngiliz subayını, Yarbay Killing’i, birkaç gün hapsetmiştir. Bu gibi direnişleri yüzünden Paşa, Mütareke’nin daha ilk günlerinde İngilizlerce mimlenmiştir.

BARIŞ NOTASI

12 ŞUBAT 1919 - Sadrazam (Başbakan) Tevfik Paşa, Osmanlı Hükûmeti’nin kendi meşru haklarını savunan barış notasını büyük devletlere verdi.
“Bazı Ermeni cephelerinde ileri sürülen ve Kafkasya’dan Kilikya’ya kadar uzanan Büyük Ermenistan kurulmasını olumlu bir sonuca bağlamak şüphesiz düşünülemez. Çünkü bu suretle doğacak bir Ermenistan, Wilson Prensipleri’yle büsbütün çelişmektedir.
5.000.000’u aşan İslam nüfusunun birkaç yüz bin Ermeni’nin egemenliği altında bırakılmasına müsaade edilmesi, kaçınılmaz şekilde devamlı karışıklıklara ve kanlı çarpışmalara sebep olacaktır ki, insaniyet hisleriyle dolu bulunan Büyük İtilaf devletleri, tabiatıyla sözü geçen vilayetler halkının ve özellikle azınlık teşkil eden Ermenilerin çıkarları bakımından bu durumdan çekinmek arzusunda bulunacaklardır...”
Yukarda özetlenen açıklamadan sonra, Osmanlı Hükûmeti, nüfus hakkında da, resmî istatistiklere ve bazı yabancı kaynaklara dayanan, kıyaslamalı bilgi vermişti. Bu notada ayrıca:
“Babıali, Rus Komutanlığı raporlarının ispat ettiği gerçeklere dayanarak temin eder ki; henüz Ermeni göçüne sebep olmadan önce ve Çar Orduları, doğu illerini istila ettikten sonra Ermeni çeteleri 1.000.000’dan fazla Müslüman öldürmüşlerdir.
Ölümden kurtulmak için Müslüman halkın kalanlarından büyük bir kısmı dağlara yahut diğer yakın vilayetlere sığınmak zorunda kalmışlardır.
Bütün memleket, Rus Orduları ve özellikle Ermeni çeteleri tarafından son derece sıkıntıya uğratılmışlardır ki, bugün yakılıp, yıkılmaktan ve yağmadan zarar görmemiş tek kasaba ve köy kalmamıştır. Ermeni kıtaları, halen Kafkasya’yı işgal ettikleri yerlerde İslam halka karşı bu çirkin hareketlerine devam etmektedirler” denilmekteydi.
Osmanlı Hükûmeti, sözü geçen muhtırasında Ermeni meselesinin çözüm şeklini şöyle açıklamıştı:
“-Nüfusunun çoğunluğu İslam olan vilayetlerde, Osmanlı egemenlik haklarının devamı ve aynı zamanda azınlık haklarının gelişmesi de emniyet altına alınması sağlanacaktı. Bu takdirde bu vilayetler halkından olan Müslümanlar ve Ermeniler yeniden oralarda yerleşebileceklerdir.
-Kafkas Ermenistan Cumhuriyeti’nin genişletilmesi; ancak, Türkiye’den Kafkas Ermenistan topraklarına kaçan ve Osmanlı Hükûmeti tarafından Birinci Dünya Savaşı başlarında Zor Sancağı’na göç ettirilmiş Ermenilerin yerleşip gelişecekleri kadar olmalıdır. Bu takdirde, Ermenistan Cumhuriyeti’nin eski ve yeni topraklarında bulunan İslam halk Osmanlı Hükûmeti’nin egemenliği altındaki topraklara yerleştirileceklerdir.
-Osmanlı Hükûmeti, bu iki şıktan ikincisini üstün tutar.”

12 ŞUBAT 1919 - Ermenistan Cumhuriyeti Hükûmeti Başkanı ve Temsilcisi A. Aharunyan tarafından Paris Barış Konferansı’na Ermeni muhtırası verildi. Bu muhtıranın açıklanması 26 Şubat’ta yapıldı.
Bu muhtırada da; yine Büyük Ermenistan toprakları belirtilmiş ve bunun 20 yıl süreyle, bir büyük devletin himayesi altına alınması teklif olunduktan sonra, bu devletin şu hususları gerçekleştirmesi şartı ileri sürülmüştü:
1-Halen Ermeni topraklarını işgal eden Türk Hükûmeti memurlarının o toprakları boşaltmak zorunda bırakılması;
2-Halkın silahlarının toplanması;
3-Öldürmelere katılanların, halka taarruz ve yağmacılık yapmış olanların cezalandırılması;
4-Düzeni bozan unsurların ve bozguncu göçebe aşiretlerin memleketten kovulması;
5-Getirilmiş ve yerleştirilmiş olan İslam göçmenlerin memleketten çıkarılması.

PATRİK ZAVEN EFENDİ

12 ŞUBAT 1919 - Bağımsız bir Ermenistan için çalışmalarda bulunmak üzere Patrik Zaven Efendi İstanbul’dan Paris’e hareket etti.
Ermeni Patrik Zaven Efendi 12 Şubat 1919 tarihinde İstanbul’dan Paris’e oradan da Londra’ya hareket etti. Bogos Nubar Paşa ile de görüşerek onu bazı hususlarda aydınlatan Zaven Efendi, Lord Cecil, Lord Curzon ve yardımcısı Lord Harding ile görüştü, Fransız Cambon ve Yunan Başbakanı Venizelos ile müzakerelerde bulundu. Ermenilerin minnettarlığını arz etmek üzere İngiltere Kralı V. George’u da ziyaret etti. Londra’dan Paris’e dönüşünde ise Fransa Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ile görüşen Zaven Efendi, sonuçtan çok emin görünüyordu. Ancak Ermeniler isteklerinde demografik, etnik, politik, ekonomik ve diğer bakımlardan haklı olup olmadıklarını düşünmüyorlardı.

13 ŞUBAT 1919 - Kontramiral Webb, raporunda Samsun bölgesinde Türk, Ermeni ve Rumlar arasında tam bir silahsızlanma gerçekleştirilmedikçe, bölgenin olağan şartlara dönemeyeceğini, bunun için de güçlü askerî kuvvetlerin gerekli olduğunu bildirdi.

13 ŞUBAT 1919 - İngilizler, Beşinci Kafkas Tümeni Komutanı Albay Mürsel (Bakû) Bey’i tutukladılar.

13 ŞUBAT 1919 - İngilizler Kars’a girdiler. İngilizler, Kars İslam Şurası’nı tanıdılar.
İngiliz komutanlığı bu bölgeye Ermeni göçmenlerin getirilmesini ve vali olarak da bir Ermeni’nin (Garganof) atanmasını tazyik etmesi üzerine ilişkiler kopmuştur.

DİVANI HARP SUÇLULARI

.. ŞUBAT 1919 - Mahmut Hayret Paşa’nın başkanlığındaki Divanıharp, Ermeni tehcirinde suçlu oldukları iddia edilenlerin yargılamasına başladı.
Erzurum, Bitlis, Van, Adana, Halep, Kozan, Cebelibereket ve Maraş vilayetlerinde görevli olup da tehcir sırasında Ermenilerin istemediği şekilde hareketleri görülmüş olanlar bu mahkemede yargılanacaktı.
Fakat hepsi bundan ibaret değildi. İngilizlerin bir istekleri daha vardı: Gerek tehcire tâbi tutulmuş Ermeni ve Rumlara, gerek Osmanlı tebaasından olmayan Hristiyanlara ait olup da hükümetçe el konulmuş ve başka kimselere satılmış olan gayrimenkuller de asıl sahiplerine iade edilmeliydi. Ayrıca, bu gibi kimselere hükûmet tazminat da vermeliydi. Ya bunları satın alanlar? Hayır, onlara hiçbir bedel, hiçbir tazminat verilmesi uygun değildi.
Osmanlı Hükûmeti’nin boynu o kadar eğikti ki, Ermenilere ne gibi ihsanlarda bulunacağını kestiremiyordu. Vekiller Heyeti (Bakanlar Kurulu), Ermeni mülteci ve yetimleri namına tertip olunan konserlerden, Darülaceze hissesi olan yüzde on verginin alınmamasını kararlaştırıyordu. Bununla da kalmıyor, Mamnik Berberyan adında bir Ermeni kadını tarafından tertiplenen konserle, Bakırköy’de verilen bir başka konserden evvelce alınmış olan yüzde onluk vergilerin dahi iade edilmesine karar veriyordu.

15 ŞUBAT 1919 - Fransa Başbakanı Millerand’ın Ortadoğu’daki Fransız Silahlı Kuvvetleri Komutanı General Hamelin’e; Ermeni taburlarının dünya savaşının son devresinde Filistin’de taşıdıkları Fransız üniformasının prestijini yücelttiklerini hatırlatması üzerine, General, zarar getirdiğini Harbiye Nazırlığı’na bildirdi.
“Ermeni askerleri sayesinde Filistin’de Fransız itibarının yüceldiği konusundaki görüşleri şüphe ile karşılarım. Ve buna karşılık, katiyetle ifade edebilirim ki, Ermeni askerinin Suriye’de bulunması Fransız menfaatine zarar getirmiştir. Yalnız Müslümanlar önünde değil, Hristiyan cemaatleri nazarında da itibarımızı sarsmışlardır.
Birkaç defa İngiliz komutanlığı bana başvurarak bu Ermeni askerlerinin Beyrut’ta Fransa’nın prestijine ne kadar zarar verdiklerini, şehrin en sakin halkına bile caniyane sabotajlar düzenlediklerine, saldırılara giriştiklerini bildirmiştir.
Ermeni taburlarının Suriye’den uzaklaştırılmasını benden isteyen 21’inci Kolordumuzun üzerine de bunları Beyrut’tan almış ve Cünye ile Gazir’e yollamıştım. İmkân olur olmaz gemilere bindirilerek buralardan tamamiyle uzaklaştıracağım.
Ermeni askerlerinin İskenderun’a indirilmelerinden hemen sonra bir yandan oradaki askeri valimizden, diğer yandan soyulan yerli halktan ardı arkası kesilmeyen şikâyetler gelmiştir.
Ermeni gönüllü askerlerinin Kilikya’ya yayılmaları ile olaylar daha da çoğalmıştır. Evlere baskınlar, soygunlar, halka karşı silahlı saldırılar, cinayetler, camilere tecavüzler, tamamiyle keyfi tevkifler, silahları ile birliklerinden kaçıp halkı dehşet verici girişimler, kadınların ırzlarına geçmeler vesaire...
Halep ile Kilis’teki İngiliz Komutanlığı bu Ermeni askerlerinin kendi bölgelerinde de tecavüzlere giriştiklerini bana bildirerek şikâyetlerde bulundu.
Bu olaylar karşısındadır ki İngiliz Komutanlığı, Kilikya’da asayişi sağlama görevinin Ermeni Lejyonu’na bırakılmasının imkânsız olduğunu görerek, Kilikya kuzey sınırındaki Ermeni topraklarını kendi bölgesine dâhil etti.”

TUTUKLULAR İNGİLİZLERE VERİLMEDİ

16 ŞUBAT 1919 - Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Mustafa Reşit Paşa, tutuklananların İngilizlere verilmesini isteyen Yüksek Komiser Amiral Calthorpe’a red cevabını verdi.
Mustafa Reşit Paşa’nın red cevabı aşağıdadır:
“İngiliz savaş tutsaklarına karşı zorbalığı ya da ihmali görülen bazı kişilerin İngiliz askerî makamlarına teslim edilmelerini isteyen ekselanslarının 01 Şubat 1919 günlü sayılı yazılarını almakla onur kazanırım.
Belirtmem gerekir ki, ekselanslarının bu isteğinin egemenlik ilkelerini serbestçe kullanmak hakkına sahip bulunduğu apaçık ortadadır.
Şu halde ekselanslarına şunu teklif ederim: Amaç, suçluları cezalandırmak olduğuna, Mütareke sözleşmesi de bu kimselerin Müttefik mahkemelerine tesliminden söz etmediğine göre, bu kimselerin Osmanlı adaletine teslimini, bunu yapabilmek için de suçluların suç fiilleriyle ilgili olarak ekselanslarının elindeki bilgilerin bana gönderilmesini...”

17 ŞUBAT 1919 - Fransız paralı askerleri arasında bulunan Ermeniler, İskenderun’da Türk mahallelerinde katliama giriştiler.
Fransız Amirali Cassard, olayı Paris’e, Bahriye Bakanlığı’na bildirdi:
“Akşama doğru Ermeni askerleri silahlı olarak Müslüman mahallesine girerler, iki Türk evini ateşe verirler. Bir Türk öldürülür ve birkaç kişi de yaralanır. Fransız Komutanlığı bunların üzerine Cezayirli asker yollar. Ermeniler karşı koyunca Cezayir askeri ateş açar. 9 Ermeni askeri öldürülür. 7’si yaralanır. Ermeni ateşi ile 3 Cezayirli asker de yara alır. Bunun üzerine Lavoisier savaş gemisinden bahriye askeri karaya indirilip isyancılar üzerine gönderilir. İskenderun kışlasında toplanan Ermeniler şehri ateşe vereceklerini bildirirler. Torpidoların top ve makineli tüfeklerinin ateş tehdidi karşısında kışla kuşatılır ve Ermeni askeri silahtan tecrit edilir. Yalnız fırsattan faydalanan 150 Ermeni silahları ve üniformaları ile dağa kaçmışlardır.”
İsyancı Ermeniler savaş gemilerine bindirilir ve Port Said’e sevkedilir. Suçlular askerî mahkeme önüne çıkarılır.
Paris’te bulunan Millî Ermeni Heyeti Bogos Nubar Fransız Başbakanına bir mektup yollayarak İskenderun olaylarını şöyle anlatır:
“İskenderun’daki olaylar tamamiyle Türklerin tahriki ile doğmuştur. Fransa devleti Kilikya’ya yerleştikten sonra da mahalli Türk idaresini yerli yerinde bıraktığından bu olmuştur. Türklerin bu idaresi sona erince ve Türkler Kilikya’dan uzaklaştırılınca bölge tam bir sükûna kavuşacaktır.
İskenderun’da Ermeniler, Türk haremlerine kapatılan öksüzlerimizi, kızlarımızı ararken şüphesiz olay patlak vermiştir. Ermenilerin bunda hiçbir suçu yoktur.”
Fransa Başbakanı, Bogos Nubar’ın bu iddialarını Amiral Cassard’a bir telgrafla bildirdi.

17 ŞUBAT 1919 - Amiral Webb, raporunda, Samsun, Trabzon, Şile, Amasya, Sivas, Kayseri, Aydın’a asker gönderilmesini istediğini, çünkü buralarda karışıklık çıkması ihtimalinin bulunduğunu haber verdi.

17 ŞUBAT 1919 - Amiral Webb, raporunda, Türklerle evlenmiş Ermeni kadınların geri alınması konusundaki sıkıntıları açıkladı.
“Türklerin elinde eş olarak tutulan Ermeni kadınlarından birçoğu kendileriyle dört yıl birlikte yaşadıkları erkeklerine bağlanmışlardır. Onları terk etmek isteseler bile nereye döneceklerini, akrabalarından kimlerin hayatta olduklarını ya da döndükleri takdirde nasıl karşılanacaklarını bilmemektedirler. Bir de çocukları meselesi vardır. Şer’î kanun çocukların sekiz yaşına basıncaya kadar anne yanında kalmasını buyuruyor. Bu kanunu uygulamada hangi hükûmet başarılı olabilir? Bu şartlar altında bunların zorla toplanmalarının ve doğrudan doğruya faaliyette bulunulmasının doğru olamayacağı düşüncesindeyim. Son haftalardaki denemeler bunu apaçık ortaya koymuştur. Ancak Britanya makamlarına yapılacak başvuruların dikkate alınmasını, bunların resmî makamlarca adalet ve insanlık adına teyidinden sonra işleme konmasını önermekteyim.” diyordu.

22 ŞUBAT 1919 - İngilizler 4.000 kişiden oluşan bir Hint süvari alayı ile Maraş’ı işgal ettiler.

ERMENİ BİRLİĞİ KONGRESİ

24 ŞUBAT – 22 NİSAN 1919 - Ermeni Birliği Kongresi Paris’te toplandı. Bütün dünya Ermenileri bir araya geldiler.
İstekler tespit edildikten sonra Bogos Nubar’ın başkanlığında bir temsilciler heyeti seçtiler, yeni temsilciler heyeti dünya Ermenileri adına Bogos ve Kafkas Ermenileri adına Aharonyan’ın Barış Konferansı’na bir muhtıra vermelerini kararlaştırdı.
Bu muhtırada Ermeni istekleri şöyle sıralanmıştı:
“1-Kafkas Ermeni Cumhuriyeti topraklarıyla birlikte Kilikya ve yedi ilden kurulmuş olmak üzere bağımsız bir Ermenistan Hükûmeti’nin kurulmasını, kefil devletler delegelerinden meydana gelecek ve Ermeni komiserler tarafından yardım görecek sınır tayin komisyonları, Ermenistan’ın kesin sınırlarını yerlerinde çizmekle görevlendirileceklerdir.
Bu komisyonlar harita üzerinde yapılan düzenlemelerin uygulanmasında komşu ülkelerle doğacak anlaşmazlıkları çözümlemek konusunda tam yetkiye sahip olacaklardır.
2-Bu suretle kurulacak Ermeni Hükûmeti, İtilaf devletlerinin ve Amerika’nın ya da katılmasını istediği Milletler Cemiyeti’nin ortak garantisi altında bulunacaktır.
3-Barış Konferansı tarafından bir geçiş dönemi olarak devletlerden birine, Ermenistan hakkında özel bir manda verilmelidir. Kendisine manda verilecek devletin seçilmesi konusunda, şimdi Paris’te toplanmış olan ve bütün Ermeni milletini temsil eden Ermeni kongresinin görüşü alınmalıdır. Mandanın süresi en çok yirmi yıl olacaktır.
4-Barış Konferansı tarafından, Ermeni milletine katliamlar, zorbalıklar, yıkımlar yüzünden uğradıkları zararlara karşı bir tazminat verilmelidir.
5-Ermenistan, Osmanlı Hükûmeti’nin savaştan öncesine ait genel borçlarına ortak olmaya hazırdır.
6-Mandayı üstlenecek devlet şu önlemleri alacaktır:
a)Hâlâ Ermeni topraklarını işgal etmekte olan Türk Hükûmet memurlarını, Azerilerin ve ötekilerin buraları boşaltmaya zorlanması,
b)Halkın genel olarak silahtan arındırılması,
c)Katliamlara katılmış, halka saldırmış, yağmacılık yapmış, halkın eşyasını almış olanların cezalandırılıp sürülmeleri,
ç)Düzeni bozanların ve bozguncu gezgin göçebelerin ülkeden çıkarılması,
d)Sultan Hamit ve Jön Türkler idaresinde bu bölgeye yerleştirilmiş olan İslam göçmenlerin memleketten çıkartılması,
e)İçte ve dışta her tarafta zorla İslam edilmiş, haremlere alınmış çocuk, kız ve kadınların eski dinlerine dönmelerini sağlamak için önlemler alınması,
f)Türklerin gasp ettikleri taşınmaz malların Ermenilere geri verileceğinin Türkiye’ye garanti ettirilmesi, Türk toprağında kalacak olan taşınmaz millî ve özel yapıların İstanbul Ermeni ruhanî idaresine teslimi, bu idareye bunları satmak ve gelirlerini cemaat ihtiyaçlarına sarf etmek hakkının verilmesi,
g)Ermeni asıllı olup yabancı ülkeler uyruğuna girmiş olanlara, her iki tarafı da haberdar etmek suretiyle beş yıl içinde Ermeni uyruğuna girmek hakkının tanınması.”

25 ŞUBAT 1919 - Osmanlı Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı), İngiliz Yüksek Komiserliği’ne bir nota vererek, Albay Rifat Bey’in Batum’daki İngiliz Askerî Mahkemesi’nde yargılanmasına itiraz etti.
General Milne, hem bazı sanıkları Malta’ya sürmek hem de Batum’da kurduğu Askerî Mahkemeyi işletmek kararındadır. Gerçekten eski Dokuzuncu Ordu’nun ve Kafkas İslam Ordusu’nun bazı subayları yakalanıp Batum Mahkemesi önüne çekilir. Bu konuda İstanbul Hükûmeti ile İngiliz Yüksek Komiserliği arasında tartışmalar olur. 25 Şubat 1919 günü Osmanlı Dışişleri Bakanlığı İngiliz Yüksek Komiserliği’ne bir nota verir. Dokuzuncu Ordu çekilirken Kars’taki sabit telsiz istasyonunu İngilizlere teslim etmeyerek yıktığı iddiasıyla Albay Rifat Bey’in Batum’daki İngiliz Askerî Mahkemesi’nde yargılanmasına itiraz eder. İngilizlere de bildirilmiş olan Dokuzuncu Ordu’nun bir raporuna göre, telsiz istasyonunun yıkılması olayında Albay Rifat Bey’in bir suçu bulunmadığını ileri sürer ve şöyle der:
“Yüksek Komiserlikçe de takdir buyurulacağı üzere, bir Osmanlı subayının yabancı bir harp divanında yargılanması, yerleşmiş hukuk kurallarına aykırı olduktan başka, Osmanlı Ordusu üzerinde kötü etki yapmaktan da geri kalmayacaktır.”
İngiliz Yüksek Komiserliği bu notaya karşılık vermez.

BOGOS NUBAR, BARIŞ KONFERANSINDA

26 ŞUBAT 1919 – Paris Barış Konferansı, Ermeni delegelerini ilk defa kabul etti. Millî Ermeni Heyeti Başkanı Bogos Nubar, Ermeni isteklerini Konferans’ta açıkladı.
Paris Barış Konferansı’na, biri Rusya’nın desteğiyle kurulmuş olan Ermeni Cumhuriyeti’ni temsilen, diğeri de bütün Ermenileri temsil eden “Millî delegasyon” dedikleri iki grup ile katılan Ermeniler, bu iki grubun başında bulunan A. Aharonian ve Bogos Nubar tarafından bir muhtıra verildi.
Açmıyazin Ermeni Katogikos=Kataligos (Ermenilerin ruhanî reisi) tarafından bütün Ermeniler adına, İtilaf devletleri yanında, Ermeni davasını kovuşturmaya memur edilen Millî Ermeni Heyeti Başkanı Bogos Nubar, özet olarak “Ermenilerin, Fransız Legions Etrangeres (yabancı kıtaları) da ve Fransız bayrağı altında zafer kazandıklarına ve Fransız Hükûmeti’nin isteğiyle, Millî Murahhas Heyeti tarafından kaydedilmiş olan Ermeni gönüllülerinin, Fransız kuvvetlerinin yarısını teşkil etmiş olduklarını ve Kafkasya’da Rus İmparatorluğu Ordusu’nda 150.000 Ermeni olduğunu ve 40.000 gönüllü Ermeni’nin Nazar Bekof komutasında, Ermeni vilâyetlerinin kurtarılmasına katılmış ve Bolşevikliğin ilanından sonra, mütarekenin (ateşkesin) imzasına kadar Türk Ordusu’na karşı savunma yaptıklarını” ileri sürmüştü.
Bogos Nubar, bu açıklamadan sonra “Altı vilayetin, Kilikya’nın ve Maraş Sancağı’nın Türk boyunduruğundan kurtarılıp, İtilaf devletlerinin yahut Amerika veyahut Cemiyeti Akvam’ın kayırma ve himayesi altında bağımsız bir Ermenistan’ın kurulmasını” istemişti.

26 ŞUBAT 1919 – Kahire’de bulunan Fransız diplomatlarından, Ortadoğu Yüksek Komiseri Georges Picot, Paris’e gönderdiği telgrafında Ermenilerin, Türklere misillemede bulunmak ve mallarına sahib olabilmek amacında olduklarını bildirdi.
“Ermeni gönüllü ve paralı askerlerinin çoğunluğunun yalnızca Türklere misilleme hareketlerine girişmek emeliyle Fransız ordusuna kaydoldukları anlaşılmıştır... Kadrolarındaki Fransız subayları, onları bu emellerinden vazgeçirmeye çalıştığı zaman sinirlenmektedirler. Her taraftan Kilikya’ya gelip yerleşmekte olan Ermeni göçmenleri de, Türklerin ellerindeki malları rahatlıkla kapabilmek için, Ermeni paralı askerlerini bunlara karşı tahrik ediyorlar.”

27 ŞUBAT 1919 - Dokuzuncu Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, İngilizlerin Türk komutanlarını tutuklamaları üzerine, Harbiye Nezareti’nin tutumunu kınadı.
Albay Mürsel (Bakü) Bey’in tutuklanması üzerine sert tepki gösteren Yakup Şevki Paşa, 27 Şubat’ta Harbiye Nezareti’ne şunları yazar:
“Gerek Albay Ali Rıfat Bey’in tutuklanıp yargılanması, gerekse Beşinci Tümen Komutanı Albay Mürsel Bey’in tutuklanması konusundaki görüşlerimi birçok kere bildirmiştim... Eğer bir yabancı hükûmet tümen komutanlarımızı, daha büyük ve daha küçüklerini böyle rasgele tutuklarsa ve buna karşı devletin hiçbir hakkı ve savunacak sözü olmazsa o zaman halimiz neye varır? Tutuklamak, cezalandırmak gerekiyorsa bunları hükûmetimiz tutuklayıp cezalandırsın. Bir Osmanlı tümen komutanı, dünyada görülmüş, işitilmiş hangi kanun, hangi mantık gereğince bir İngiliz harp divanında yargılanabilir? Devletimiz ciddi bir varlık gösterecek olursa, İngilizlerin bu kadar fazla ileri gidemeyecekleri kanaatindeyim.”

27 ŞUBAT 1919 - İngiliz Yüksek Komiserliği’nden General W. H. Deedes, Londra’ya gönderdiği raporunda, Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin girişimlerini bildirdi.
“İktidara gelememiş olan muhalefet (Hürriyet ve İtilaf), İngiltere Büyükelçiliği’nin desteğini sağlamak için birçok girişimlerde bulundu. Her gelişlerinde hep şu kanıtı kullandılar: İngiltere Hükûmeti’nin, İttihat ve Terakki Komitesi’ni, Ermeni kırımından ve Rum sürgününden sorumlu olanları cezalandırmak istediğini bilmektedirler. Şimdiki Hükûmet (Tevfik Paşa Hükûmeti) bunu yapamayacaktır. Kendi partileri ise yapabilecek durumdadır. Bunun için İngiltere’nin desteğini sağlamak istemektedirler. Bu kanıta her zaman şu karşılık verildi: İngiltere Hükûmeti, yalnızca cezalandırmayı arzuluyor değildir; suçluların cezalandırılmalarını sağlamak niyetindedir. Bu konuda enerjik davranacak bir Hükûmet’i enerjik olmayan Hükûmet’e yeğ tutmaktır...”

27 ŞUBAT 1919 - Hürriyet ve İtilaf Partisi, hükümetin yeniden kurulması karşısında duyduğu hayal kırıklığı ile hükûmete karşı ilk defa açıkça cephe alarak yayımladığı bir genelgeyle, kabinede Hürriyet ve İtilaf Partisi’ne mensup nazırlar olsa da, Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin hükûmetle hiçbir ilgisinin bulunmadığını açıkladı.

28 ŞUBAT 1919 - Dokuzuncu Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, Erzurum’dan Harbiye Nezareti’ne gönderdiği telgrafında, “Düşmanların Osmanlı Devleti’ni, hatta Türk milletini yok etmeye karar verdiklerini... Hiç olmazsa şeref ve namusun kurtarılması için direniş gösterilmesini” istedi.

KARA LİSTE

28 ŞUBAT 1919 - İngiliz haber alma subayı Yüzbaşı Hoyland “savaş suçlusu” Türkler konusunda büyük bir “kara liste” hazırladı. Listede Mustafa Kemal Paşa da vardı.
İngiliz haber alma subayı Yüzbaşı Hoyland’ın hazırladığı 28 Şubat günlü büyük kara listede Mustafa Kemal Paşa’nın da adı vardır. Paşa’nın adı, İstanbul’da bulunan ve “azledilip sürülecek” kişilerin başında yer almaktadır. Onun arkasından başka kişilerin adları sıralanmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri Cevat (Gürer) Bey, Yarbay Kel Ali (Çetinkaya), Halil (Killi) Paşa, Kâzım Karabekir Paşa, İsmet (İnönü) Bey ve daha birçok Türk subayının adları gelir.

29 ŞUBAT 1919 – Londra’da Bogos Nubar, Avadis Aharunyan, Patrik Zaven, Lord Cecil, Lord Curzon ve yardımcısı Lord Harding ve Yunan Başbakanı Venizelos ile Fransız temsilcisi Cambon tarafından yapılan toplantıda, Bogos ve Avadis’in projeleriyle kurulması istenen büyük Ermenistan meselesi görüşüldü.
İngilizler, Ermeni isteklerini desteklemekle beraber, Türk topraklarından verilecek olan yerleri küçülterek, aşağıdaki şekli kararlaştırmışlardı:
“Van Vilayeti (Hakkâri Sancağı hariç), Bitlis Vilayeti (Siirt Sancağı hariç), Diyarbakır Vilayeti (Palu hariç) ve Erzurum Vilayeti (Erzincan Sancağı hariç) ile denizde mahreç olarak Trabzon Vilayeti’nin Rize Sancağı.”

29 ŞUBAT 1919 - Fransız askeri komutası, artan katliamlar üzerine, “Ermeni Lejyonu”na karşı müdahalede bulundu.
Kasım sonunda başlamış olan Ermeni intikam hareketleri Şubat 1919’da o derecede korkunç bir ölçüde çoğaldı ki, Fransız askeri komutası bile bu gönüllülere karşı müdahaleye kendini mecbur gördü.

01 MART 1919 - Hariciye Nazırı Yusuf Franko Paşa, Amiral R. Webb’i ziyaret ederek, Hariciye Nezareti’ne yazılan yazıların dilinin daha hoş görülü ya da yumuşak olmasını istirham etti.
Amiral Webb, İngiltere Hükûmeti’nin ve halkının duygularını tam olarak yansıtmasının görevinin gereği gibi yerine getirmesi için şart olduğunu belirterek aradaki mesafeyi sürdürdü.

01 MART 1919 - Fransızlar, Dördüncü Ermeni Lejyonu taburunu dağıtarak bir İngiliz gemisi ile Port Said’e gönderdiler.

01 MART 1919 – Amiral Cassard, Fransa Başbakanı tarafından kendisine bildirilen Bogos Nubar’ın iddiaları ile ilgili suçlamaları cevaplandırdı.
“Hiçbir şekilde tahrik edilmemiş Ermeni askerleri, kendilerini daha kuvvetli hissettiklerinden Türklerden intikam almayı düşünmüşler ve saldırmışlardır. Olaya tek sebep budur.
Mütarekeden sonra İskenderun’a ve Kilikya’ya bu Ermeni Lejyon askerlerinin gönderilmesinin en hafifi ile bir ihtiyatsızlık olduğunu söyleyebilirim.
İskenderun saldırısından mesul 300 Ermeni Lejyon askeri Fransız mahkemeleri önüne çıkarılacaklardır.”

ALİ İHSAN PAŞA TUTUKLANDI

01/02 MART 1919 - Ali İhsan (Sabis) Paşa, İstanbul’a gelince, Haydarpaşa garında İngilizler tarafından tutuklandı.
Ali İhsan Paşa tutuklanışını şöyle anlatır:
“01/02 Mart gece yarısından sonra Haydarpaşa istasyonuna varınca etrafımızı İngiliz polis ve askerleriyle kuşatılmış gördük; işte o zaman acı hakikat meydana çıktı; gafletten ayrıldık ve esrar perdesi kalktı.
Barış zamanında Moda’da oturan ve o vakit İngiliz ordusu karargâhında istihbarat subayı bulunan Yüzbaşı La Fontaine, İstanbul’daki İngiliz komutanının emriyle tutuklandığını ve kendisiyle birlikte gelmekliğimi Fransızca söyledi. Bu konuşma esnasında etrafımızı on beş, yirmi kadar silahlı İngiliz askeri kuşatmıştı... Sebebini sordum; bilmediğini, kendisinin aldığı emri uygulamak zorunda olduğunu ve benimle tartışmaya yetkisi olmadığını söyledi.
İstanbul’da eşimi ve çocuklarımı görmeden İngiliz tuzağına tutulmak bana çok ağır gelmişti. Subay arkadaşlarımdan nemli gözlerimi saklamaya dikkat ediyordum.
Benimle beraber gelmiş olan arkadaşlara veda ettim. Ve kadere boyun eğerek La Fontaine’e döndüm ve Fransızca:
-Haydi gidelim, dedim...”

02 MART 1919 - Ali İhsan Paşa, İstanbul’a geldi ve İngilizlerin emriyle tutuklandı.
Doğu Anadolu Ermenistan projesini engellemeye çalışan Ali İhsan Paşa, 1919 yılının ilk aylarında da İngilizleri uğraştıracak ve “savaş suçlusu” olarak damgalanacaktır. Malta’ya ilk sürülen Türk, Ali İhsan (Sabis) Paşa’dır.
Ali İhsan Paşa, 02 Mart’ta tutuklanır tutuklanmaz, General Milne’ye başvuracaktır. Paşa “Ben buraya Halep’teki İngiliz Generali’nin sağladığı özel trenle serbestçe geldim. İngiliz askerlerinin gözetiminde getirilmedim. Britanya’nın geleneksel adetlerinden böyle bir davranışı asla beklemedim.” Diyordu. Buna rağmen Malta’ya sürülecektir. Ali İhsan Paşa, orada da yetkili İngiliz bakanlıklarına birçok kez başvuracaktır. Allenby, 21 Mayıs’ta “Salınsın” diyecekse de, Ali İhsan Paşa Malta’da tutulacak, sonunda İtalya’ya kaçacaktır.

FRANSIZ GENERAL

02 MART 1919 – Fransız işgal kumandanı Franchet D’Esperay, emir subayı Binbaşı Robert D’Assavt ile Osmanlı Sadrazamı Tevfik Paşa’yı çağırtarak “...hâlâ İttihatçılarınızı tevkif edip temizlemediniz” diyerek bağırdı.
D’Esperay, emir subayı Binbaşı Robert D’Assavt’yu Babıali’ye gönderir. Sadrazam ki Tevfik Paşa’dır. Artık ne protokol vardır, ne de mağluba saygı. Bugün İstanbul Valisi’nin oturduğu odaya adeta zorla girer. Usulen bir selam verdikten sonra yılışır:
-Komutanım, der, sizi çağırdı; haydi gidelim...
Kısacası Fransız işgal kuvvetleri komutanı Devlet-i Ali Osman’ın sadrazamını ayağına çağırtmaktadır.
D’Esperay sadrazamı masasından hafifçe kımıldayarak karşılar. Hırsla bağırır: “Daha hâlâ İttihatçılarınızı tevkif edip temizlemediniz. Ne duruyorsunuz. Padişah’ınıza mı yaptırayım bu işi?..”
Sonra arkasını döner. Sonra anlaşılır ki, o felaketli günlerde bile particilik yakamızı bırakmamıştır. Zira İtilafçılar, Tevfik Paşa ve hükûmetini, muhaliflerini süratle tevkif edip temizlemedikleri için bu Fransız’a adeta ihbar etmişlerdir.

02 MART 1919 - ABD Başkanı Wilson’un, Ermeniler ile ilgili bir açıklaması Şikago Deil Nieus gazetesinde yayınlandı.
Başkan Wilson’un 02 Mart 1919’da Şikago Deil Nieus gazetesinde çıkan açıklaması ilginçtir. Başkan şöyle söylüyor: “Amerika halkı Ermenistan için vekâlet kabul edecek mi? Ermeni delegelerinin isteklerinin, Barış Konferansı’ndaki on üyelik meclise sunulması üzerine bu soruyu dün vatandaşlarıma sordum. Ermeniler Karadeniz’den Kilikya’ya kadar bir hükümet oluşturmalarını konferanstan istiyorlar. Büyük devletlerden birinin yönetiminde tercihen, Amerika olmadığı halde İtalya’nın gözetiminde bir idare istiyorlar. Ermeniler liman olarak Karadeniz üzerindeki Trabzon’u istiyorlar. Bu durumda Amerika halkı uzak bir ülkenin yönetilmesindeki zorlukları ve Rum, Suriye ile Türk çıkarlarıyla doğacak çarpışma ihtimallerini hesap etmelidir.”

03 MART 1919 - General Allenby, bütün Ermeni Lejyonu’nu Fas’a göndermeyi önerdi. Fransızlar buna “Hayır” dediler.

HÜKÛMET, ALİ İHSAN PAŞA’YI KURTARAMADI

03 MART 1919 - Harbiye Nezareti Ali İhsan (Sabis) Paşa’nın tutuklandığını duyunca, Sadaret Makamı’na bir tezkere yazarak, Paşa’nın kurtarılmasını istedi.
Türk Tümen komutanlarından sonra bu defa tutuklamaları Ordu komutanlarına kadar vardırdıklarını, tarihin böyle bir şey kaydetmediğini belirtir. Bu gidişin sakıncalarına değinir ve Paşa’nın kurtarılması için girişimde bulunulmasını ister. Ama tam o gün Sadrazamlığa gelmiş bulunan işbirlikçi Damat Ferit Paşa Hükûmeti’nden bir ses sada çıkmaz.

03 MART 1919 - Sadrazam (Başbakan) Tevfik Paşa istifa etti.
Düşman, İstanbul’da vesair yerlerde askeri kuvvetleri bulunduğunu, İstanbul’daki kumandanları ile sarayı bile baskıları altında bulundurdukları hâlde, orta yerde mesul siyasi bir makamları yoktu. Resmî sıfatı haiz böyle bir makam olmadığı halde Padişah’ı, “İttihatçıları cezalandırmanız sizin menfaatinizedir diye ikna edenler” Ermenilerin siyasi emellerine alet olan İtilaf ve Hürriyet Partisi’nin bilmezleri idi. Memleketin iş görebilecek münevver elemanlarını susturuyorlardı. Sadrazam Tevfik Paşa, tedbirlerinde belki isabetsizlik ediyordu. Fakat şahsen çok namuslu ve muhterem bir zat idi. Memleket mukadderatında rol oynayacak münevverlere karşı yapılan haksız muamelelere, düşman kumandanlarının “Siz İttihatçıları himaye ediyorsunuz. Siz tevkif ve muhakemeye sevk etmezseniz, bu işi biz yapacağız. Şiddetli icraat gösteremezseniz hakkınızda fenâ olacaktır. Bir tabur askerle Yıldız’a gelip istediklerimizi yaptırmaya bizi mecbur edeceksiniz” diye tehdide kalkışmalarına gönlü razı olmadı. İstifa etti.

DAMAT FERİT PAŞA

04 MART 1919 - Damat Ferit Paşa kabinesi kuruldu.
Damat Ferit Paşa, politik hayatta tanınmış bir kişi değildi. Paris, Berlin, St. Petersburg (Leningrad) ve Londra Türk elçilikleri kâtipliklerinde bulunan ve Sultan Vahdettin’in kız kardeşi Mediha Sultan’ın kocası olan Damat Ferit Paşa’ya, önceleri bu Padişah bile değer vermemekte, hatta onu sevmemekte idi. Fakat zamanla Sultan Vahdettin’in onun hakkındaki duyguları tamamıyla tersine dönmüştü.
Hürriyet ve İtilaf memleketin gençliğini İttihatçı diye imha ve ne kadar emekli ve manda taraftarı kimseler varsa memleketin başına musallat etmek üzere idi. Kürt Teali Cemiyeti de Kürdistan istiklali yapacağım diye Doğu vilayetlerinin Ermenistan olmasına sebep olacaktır. Orduların başında güvenilir komutanlar kalmamış, kimi gelmiş, kimi getirilmiş, hepsi İstanbul’a toplanmıştı. Mustafa Kemal, Vehip, Fevzi, Cevat, Cemal, Ali Fuat, Ali İhsan Paşalar, İsmet ve ben (K. Karabekir). Birçok muhtelif rütbedeki zabitler de izinli izinsiz İstanbul’a akın ediyorlardı. Vaziyetin kestirme manası çözülmeydi, dağılmaydı. Sık sık kabinelerin değişmesi, İtilafın her gün artan tecavüzü felaket gününü yaklaştırıyordu.
Hâl böyle iken henüz fikirlerde birlik olmamıştı. Günün birinde Bolşeviklik ilan ediverince Rum ve Ermenilerle arada husumet kalmayacağı zannı vardı. Mütecanis ve iyi bir kabine teşkil olunursa mümkün olan iyice bir durum kurulabileceği kanaatinde olanlar çoktu. Mustafa Kemal ve İsmet Bey bu fikirde hayli ısrarcıydılar. Bizlerin de dâhil olacağı bir kabine İtilaf’ın emniyet ve merhametini celbedebilirmiş. Birçok zatlar da halin aldığı cereyana tabi olmakla iş olacağına varır diyorlardı. 04 Mart Damat Ferit Paşa kabinesi herkeste bir yeis uyandırdı. Bilhassa Hariciye’ye (Dışişleri’ne) Şerif, Şurayı Devlet’e (Danıştay’a) ayandan (senatodan) Kürt Abdülkadir’in tayinleri doğu vilayetlerimiz için açık felaketi gösteriyordu. Kabine birçok namus sahibini tevkife başlamakla endişeleri artırdı. Adeta İtilaf hükûmeti ile Damat Ferit Kabinesi tahribat yarışına çıkmışlardı.
Damat Ferit kabinesinin kurulmasıyla birlikte, muhalif çevreleri büyük bir sevinç kapladı. Artık enerjik ve belirli bir siyaset izlenecek. Tevfik Paşa’nın tereddütlü, idare-i maslahatçı tutumu son bulacaktı. Bu, her şeyden önce İttihat ve Terakkililere karşı şiddet ve bundan ötürü İtilaf devletlerinin gözüne girme, hafif barış şartları elde etme anlamını taşıyordu. Vahdettin gibi her ihtimali kollayan, son derece ihtiyatlı ve kurnaz bir padişah ancak İngilizlerden fiilî destek teminatı geldikten sonra bir Hürriyet ve İtilaf kabinesi kurdurmak gibi tevil götürmez bir davranışa geçmişti. Fakat bunu yapmadan önce Hürriyet ve İtilaf yönetimini ele geçirmeği ihmal etmemişti.

TUTUKLAMALAR BAŞLADI

04 MART 1919 – İstanbul’da, İngilizlerin isteği üzerine tutuklamalar başladı.

04 MART 1919 – Kontramiral Webb, Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Yusuf Franko Paşa’ya Ermenilerle Rumların bütün zararlarının tazmininde kararlı olduklarını bildirdi.
“Büyük Britanya Hükûmeti’nin 4. maddeyi en geniş manasıyla tefsire azmetmiş bulunduğunu, Ermenilerle Rumların, bu iki unsurun, bütün zararlarının tazmini hususunda ısrarda kararlı olduğunu.... meselenin toprak ve meskenlere, yetim ve kadınlara, zorla ihtida ettirilmiş erkeklerle çocuklara, müsadere edilmiş ve bir çok ahvalde de satılmış eşyalara taalluk etmiş bulunduğunu” söylüyor ve şunları ilave ediyordu: “...Vazifelerimi itina ile ifa edebilmem için benim Büyük Britanya Hükûmet ve halkının hissiyatına tam bir titizlikle tercüman olmam zaruridir. Benim dilimin setliğinin herhangi bir şekilde gevşemesi mütareke şartlarının yerine getirilmesi hususunda Türk Hükûmet ve memurlarının tamamen ilerideki hareketlerine bağlıdır...”

05 MART 1919 - Fransa Dışişleri Bakanı Stephen Pichon, Fransız görüşlerini yazılı olarak İngiltere’ye bildirdi. İşgal edilmemiş yerlerde Müttefiklerin Türkleri tutuklayamayacakları görüşünü tekrarladı.

05 MART 1919 – İngiltere Yüksek Komiserliği, “Türk savaş suçluları” konusundaki İngiliz planını, Fransa’nın direnmesine rağmen, yeni hükûmete verdi. Sanıkların yakalanmaları istendi. Böylece İstanbul’da, “insan avı” konusunda İngilizlerle Padişah Hükûmeti arasında tam bir işbirliği dönemi başladı.

07 MART 1919 - Dört büyükler arasındaki manda pazarlığında Fransa Başbakanı Clemenceau, Suriye ve Kilikya’yı istedi.
Clemenceau, Suriye ve Kilikya için Fransız mandası ister. ABD Temsilcisi, Başkan Wilson’un danışmanlarından Albay House, Kilikya mandasına, “Kilikya, Ermeni Devleti’nin en zengin parçası, ABD bu mandayı alabilir” gerekçesiyle karşı çıkar. Clemenceau, “Eğer ABD Ermenistan mandasını alırsa, İskenderun ve onun nehir vadisi dışında, Kilikya’dan vazgeçeceği” cevabını verir. Hatta Ermenistan üzerinde bir ortak Fransız-Amerikan mandası önerir. Tartışma bu noktada kalır.

13 MART 1919 - Dâhiliye Nazırı Cemal Bey’in, Monitevr Oriental Gazetesi’nde, “İttihat ve Terakki Partisi 800 bin Ermeni’yi öldürttü, 400 bin Rum’u da sürdü” diyen demeci yayınlandı.

URFA’NIN İŞGALİ

24 MART 1919 – Urfa, İngilizler tarafından işgal edildi.
İngilizler, 24 Mart 1919 günü öğlen vakti Binbaşı Bedd komutasında tahminen 650 kişilik piyade birliği ile Urfa’ya girerek kenti işgal ettiler. Bu durum özellikle Urfa Ermenileri tarafından sevinçle karşılanmıştır. İşgal komutanı, kentteki seçkin yerleri zorla boşaltarak askerleriyle yerleşmiştir.
Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, bunlara yüz vermemiş; bu hareketinin karşılığı olarak “Tehcir” ile ilgisi olduğu gerekçesiyle İstanbul’a çağırılmış ve 1920’de Divan-ı Harp tarafından idam cezası verilerek şehit edilmiştir. Bu arada İngilizler, kentteki Birinci Süvari Alayı’nı uzaklaştırarak daha rahat hareket etme imkânına kavuşmuşlardır.
İngilizler, işgal hareketlerinin yanı sıra Urfa ve Diyarbakır çevresinde zararlı siyasi propagandalar yapmak suretiyle, halk arasında yılgınlık ve ayrılık yaratmaya; bazı aşiret reislerini para vererek ya da zor kullanmak suretiyle elde etmeye ve devletten koparmaya çalışmışlardır. Ancak aşiretler bu oyunlara gelmemişlerdir.

..MART 1919 - İngiltere’nin Mısır İşgal Ordusu Komutanı General Allenby’nin Cerablus ile Nusaybin arasındaki demiryolunu ele geçireceğini konu ederek, Noel’in aynı karargâhta “göstermelik bir pozisyona atanabileceğini” bildirdi.

26 MART 1919 – Osmanlı Devleti, Ermeni meselesi konusunda, Birinci Dünya Savaşı’na taraf olmamış devletlerden oluşan bir hukuk komisyonu kurulmasını istemişse de, İngiltere bunu engellemiştir.
26 Mart 1919 tarihinde, Birinci Dünya Savaşı’nda taraf olmamış olan İspanya İsviçre, Danimarka, İsveç ve Norveç'e gönderdiği notalarla bu ülkelerden, ikişer hukukçu gönderilmesini istemiştir. Belgeleri son bölümde verilen bu girişim, İngilizlerin müdahalesi üzerine sonuçsuz kalmış ve bu komisyonun kurulması, dolayısıyla konu soruşturması engellenmiştir.
Bu konu, Osmanlı Devleti'nin icra etmiş olduğu işlemlerde uluslararası hukuk çerçevesinde yanlış bir şeyin bulunmadığını gösteren, kendisine olan öngüvenin önemli bir göstergesidir. Adeta, gerçek faillerin ve tasvirlerin ortaya çıkarılması islenmemiştir. Eğer bu komisyon kurulsa idi, bugün Türk milletine yöneltilen asılsız ithamlar gerçek muhatabını bulacak, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik bu asılsız iddialar da o gün tarihin derinliklerine gömülebilecekti.

29 MART 1919 - Türkiye’den Malta’ya ilk sürülen kişi olan Altıncı Ordu Komutanı Ali İhsan (Sabis) Paşa, Malta’ya getirildi.

SADRAZAM, İNGİLTERE’NİN EMRİNDE

30 MART 1919 - Sadrazam Damat Ferit Paşa, Padişah Vahdettin adına Calthorpe’u ziyaret etti. Damat Ferit, Osmanlı Devleti’nin İngiltere’ye tamamen boyun eğdiğini bildirdi.
İngiltere müttefikleriyle birlikte savaşmıştı ama Osmanlı Devleti yalnız İngiltere’yle karşılaşmış ve onun tarafından yenilmişti. Kendisini yenen devlet dışındaki devletlere bağımlı olmak dayanılmaz bir şeydi. Zaten Devlet’in tek kurtuluşu İngiltere’ydi. Bu, hem duygu, hem de menfaat açısından böyleydi. Sadrazam, bunları belirttikten sonra, Osmanlı Devletinin dağılmasının bir Avusturya İmparatorluğu’nun dağılmasına benzemeyeceğini, çünkü ortada bir de dini sorun olduğunu söyledi.
Bu girişten sonra, Paşa, Osmanlı Devleti’nin nasıl bir çözüme bağlanması gerektiğini açıklayan yazılı ve gizli bir tasarı sundu. Bunda, Türk ve Anadolu ile Arabistan arasındaki, değişik soydan insanların oturduğu bölgeler, Padişah’ın doğrudan egemenliğine veriliyordu. Osmanlı Devleti’nin Arap ülkelerine geniş bir özerklik tanınıyor, fakat dince buralar Halife’ye bağlı kalacak, para basma hakkı Padişah’ın olacak, hutbe Padişah adına okunacak, Osmanlı bayrağı dalgalanacaktı. Hicaz Aun ailesinde kalacak, ama yanında bulunacak 100 askerli bir siyasi temsilcisi sayesinde, dış ilişkilerde Osmanlı hükûmetiyle uyum sağlayacaktı. Dini birliğin simgesi olarak, Medine’de, bir Türk generali komutasında bir garnizon bulunacaktı. Yemen’de, savaş öncesi düzeni devam edecekti. Ermenistan, İngiltere’nin öbür devletlerle birlikteki kararına göre, bağımsız ya da özerk bir Ermeni Cumhuriyeti haline getirilecekti. Buna karşılık, 15 yıl boyunca İngiltere, iç asayişi sağlamak ve dışa karşı Osmanlı bağımsızlığını korumak üzere, Devlet’in gerekli gördüğü noktalarını (özerk bölgeler dâhil) işgal edecektir.
Avrupa’da sınırlar, Burgaz yakınlarındaki Emine Balkanları’ndan başlayıp, Şamakof’a kadar devam edecek, oradan Enez’in batısında Ege Denizi’ne ulaşacaktı. Karadeniz ve Çanakkale Boğazları’nda bütün istihkâmlar yıkılacak ve buraları İngilizler işgal edecekti. İç yönetimde, İngiltere, Padişah’ın gerekli görülen nezaretlere İngiliz müsteşarları atamasını “dostluk” icabı kabul edecekti. Bundan başka, her vilayete, 15 yıl süreyle valilerin yanında müsteşarlık da denecek olan İngiliz başkonsolosları atanacaktı. Yerel seçimlerle Mebusan seçimleri İngiliz konsoloslarının denetimi altında yapılacaktı. Başkentte olsun, taşrada olsun, İngiltere, maliye üzerinde denetim kurmak hakkına sahip olacaktı. Doğu halklarının yeteneklerine uygun olarak Kanunuesasî yalınlaştırılacaktı. Meclisler, bütçeyi oylayıp merkezî hükümete yerel ihtiyaçları duyuracaktı. Dış siyaseti yönetmek bakımından, Padişah, “mutlak” serbesti sahibi olacaktı. Calthorpe, bu öneriye karşılık herhangi bir umut vermekten kaçınmıştı. Bununla birlikte, Türklerin millet olarak ve sorumluların kişi olarak cezalandırılmalarından sonra, Osmanlı Devleti’ne karşı dostluk gösterilmesini, çünkü buraların Hindistan İmparatorluğu’nun batı sınırı sayılabileceğini ve Padişah’ın her şeyden önce Halife ve Hadım ül Hamereyn ül Şerifeyn unvanına önem verdiğini ve bunun küçümsenmemesi gerektiğini merkeze karşı savundu.

İNGİLİZ HİMAYESİ İSTENDİ

30 MART 1919 - Damat Ferit Paşa, Padişah’la birlikte hazırladıkları bir projeyi İngiltere Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’a sunarak İngiliz himayesini istedi.
Damat Ferit Sadrazam tayin edildikten sonra onunla birlikte Sultan, bir protektora projesi üzerinde işlemenin zamanı geldiğini gördü; Damat Ferit bu projeyi Yüksek Komiser’e: “Babası Abdülmecit’in onu İngiliz Devleti’ne ve İngilizlere dostluk duygularıyla yetiştirdiğini, bugün takip ettiği gayenin Osmanlı Hükûmeti’ni İngiltere Devleti anlayışına mutlak bir teslimiyetle bağlamak olduğunu” söyleyerek takdim etti. Daha açık konuşması istenince cebinden bir kâğıt çıkardı: Sultan ile birlikte hazırladığı Türkçe bir projenin acele tercümesi idi.
Padişah’ın hazırladığı ve Damat’ın savunduğu bu gizli antlaşmanın ana hatları şunlardır:
-Avrupa ve Asya’da ister doğrudan doğruya Sultan’ın egemenliği altındaki ülkelerde, ister özgür olanlarda İngiltere 15 yıl boyunca Türkiye’nin yabancılara karşı bağımsızlığını korumak ve iç güvenliğini sağlamak için gerekli bulduğu yerleri işgal edecektir.
-Ermenistan, diğer büyük devletlerle anlaşacak olan İngiltere’nin istediğine göre bağımsız bir cumhuriyet olacaktır.
-Boğazlarda bütün tahkimat yıkılacak ve buraları İngilizler tarafından işgal edilecektir. (Karadeniz ve Çanakkale’de)
-İngiltere’ye, bir dostluk nişanesi olarak, Sultan tarafından Osmanlı Bakanlarına İngiliz müsteşarlar tayin edilmesine muvafakat edilecektir.
-Ayrıca her vilayete bir İngiliz konsolosu tayin edilecek ve 15 sene süre ile bunlar aynı zamanda Türk valilere müşavir olacaklardır.
-Parlamento seçimleri ile mahallî seçimler İngiliz konsoloslarının nezareti altında yapılacaktır.
-İngiltere’nin ister başkentte ister taşrada malî denetleme kurma hakkı olacaktır.
-Anayasa doğu milletlerinin istidat ve siyasi kabiliyetlerine göre sadeleştirilecektir.
-Sultan, İmparatorluğun dış siyasasını yönetmekte kesin olarak hür olacaktır.”

30 MART 1919 – Paris Barış Konferansı Batı Trakya Komisyonu, raporunda “İzmir ve arka bölgesinin Yunanlılara verilmesi”ni tavsiye etti.
Amerikalı uzmanlar ise, Yunanlıların ileri sürdükleri rakamların gerçek duruma aykırı olduğunu, Yunanistan’ın istediği topraklarda Türklerin çoğunlukta bulunduklarını bizzat kendileri araştırma yaparak ispat ederler. Ermeni iddialarında olduğu gibi, bu yerlerin Türkiye’den ayrılmasına karşı olduklarını açıklarlar. Amerikan misyonerleri ve bütün şirketleri ile İngiliz ticari kurumları da bu görüşü desteklerler.

BOĞAZLIYAN KAYMAKAMI

30 MART 1919 - Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey, vasiyetinde, yavrusunun yanına gömülmeyi istedi.
Kemal Bey, vasiyetnamesinde şunları yazmıştı:
“Merhum sevgili oğlum Adnan’ın medfun bulunduğu Kadıköy Kuşdili çayırındaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyorum. Teyzem ve kardeşim Kadıköy’ünde sakindirler. Teyzemin adresi Mühürdar Caddesi’nde 67 numaralı hanedir, adı İsmet Hanım’dır. Defin masrafı teyzeme tevdi buyurulmalıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: ‘Millet ve memleket uğrunda şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in ruhuna fatiha’. Perişan zevcem Hatice’ye, yavrularım Müzehher ve Müşerref’e muavenet edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam buyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim. Babam, Karamürsel aşar memur-u sabıkı Arif Bey de acizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da muavenet olunursa memnun olurum. Türk milleti ebediyyen yaşayacak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah, millet ve memlekete zeval vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. İnşallah Türk milleti ebediyete kadar yaşayacaktır.
30 Mart 1919
Boğazlıyan Kaymakam Sabıkı
Kemal.”

31 MART 1919 - Ayan’ın (Senato’nun) içtima devresinin son bulduğu gerekçesiyle Mustafa Asım Efendi reisliğe, Aristidi Paşa 1’inci reis vekâletine, Azaryan Efendi 2’nci reis vekâletine atandılar.

01 NİSAN 1919 - Balfour, E.W.C. Noel’in “göstermelik” görevi konusunu Paris’te General Allenby’ye bildirdi.

06 NİSAN 1919 – Yüksek Komiser S.A.G. Calthorpe, Lord Balfour’a yazdığı yazıda, “Ermenilere zulüm yapmaktan suçlu bütün kişileri yakalamak için, Türklerin tümüyle idamı gerekir” dedi.
Yurdun her bölgesinde kurulan olağanüstü mahkemeler, Rum ve Ermeni suçlularını yargılamaya koyulurlar. Bir Ziya Gökalp bile Ermeni suçluları arasındadır. İngilizler, savaş sırasında Türklerin Ermeni kadınlarıyla zorla evlendiklerini, Ermeni çocuklarını Müslüman yapıp yanlarında alıkoyduklarını, Ermeni ve Rum mallarını yağma ettiklerini ileri sürerler. Rum ve Ermeni ihbarlarına dayanarak, Rum ve Ermeni tercümanların aracılığıyla bunları düzeltmeye koyulurlar. Yüksek Komiserliğin bir Ermeni-Rum şubesi, bununla uğraşır. Böylece çok geniş bir planda suçlu aramanın nasıl bir karışıklık ve yaygın huzursuzluk yaratacağı açıktır.

07 NİSAN 1919 – İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral R. Webb, “ibret için” cezalandırmak istediği 61 kişinin adını Londra’ya bildirdi.

07 NİSAN 1919 - İngiliz Ajanı E.W.C Noel Musul’dan Nusaybin’e hareket etti.

08 NİSAN 1919 – Boğazlıyan Kaymakamı ve Yozgat Mutasarrıf Vekili Kemal Bey, Boğazlıyan’da katliam yapan Ermenileri, kanun gereği, yerlerini değiştirdiği için, Divanıharp tarafından idama mahkûm edildi. Jandarma Komutanı Tevfik Bey ise, 15 yıl hapse mahkûm oldu. Kemal Bey, hakkında idam kararı verilen ilk Türk “savaş suçlusu” dur.

BOĞAZLIYAN KAYMAKAMININ İDAMI

09 NİSAN 1919 – Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey’in idam kararı, onaylanmak üzere Padişah’a sunuldu.
Sultan Vahdettin, kararı tasdik etmeden önce, Şeyhülislam’a bunu görüp görmediğini sormuş ve görmüş ise benim bunu imza etmekliğim için yarın sabaha kadar bir fetva-yı şerife versin demişti. Şeyhülislam, böyle bir fetva vermeği çok güçlükle kabul etti. Ancak Hükümdar, böyle bir fetvayı almadan önce Kemal Bey’in idam hükmünü onaylamıştı. Padişah, bu idamı protesto edenlerden çekindiği için bir fetvaya bağlamayı lüzumlu görmüştü. Çünkü Kemal Bey’in idam edileceği duyulduğu vakit İstanbul halkı çok üzüntü duymuş, bu yüzden bazı gösterilerde bulunmuştu.

10 NİSAN 1919 – Yabancı işgallerine karşı çıkan Türk milliyetçilerine gözdağı vermek için Boğazlayan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey, Sadrazam Damat Ferit’in kararı, Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin fetvası ve Sultan Vahdettin’in onayı ile Beyazıt Meydanı’nda asıldı.
Sirkeci Gümrük Müdürlüğü’nden emekli Arif Bey, Bekirağa Bölüğü’nde mevkuf bulunan oğlu Kemal Bey’e her günkü gibi yemek götürüyordu. Kadıköy’deki evinden çıkmış, Beyazıt Meydanı’na varmıştı. Vakit akşamüzeriydi.
Birden, meydana toplanmış büyük bir kalabalık gördü. Ne var, ne oluyor, diye merak etti. Kalabalığın arasına sokuldu. Tiplerinden, konuşmalarından, meydanı dolduranlardan çoğunun Ermeni olduğu anlaşılıyordu. İçlerinden birine sordu:
“-Bu kalabalık nedir, bir şey mi var?”
“-Bir adam asıldı, ona bakıyoruz.”
Bu cevabı duyan Arif Bey birdenbire irkildi ve kalabalığı yararak önüne çıkanları ite kaka sehpaya doğru yaklaştı.
Sehpada sallanan, oğlu Kemal Bey’in cesediydi.
Bir feryat kopararak yığıldı.
İdamda hazır bulunmak üzere Beyazıt’a gelmiş olan Merkez Komutanı Osman Şakir Paşa, o tarafa doğru koştu. Arif Bey’in perişan halini görünce sordu:
“-Kimsiniz?”
Yaşlı adamın ağzından bir inilti çıktı:
“Babasıyım...”
Osman Şakir Paşa birden kıpkırmızı kesildi, titremeğe başladı:
“-Emriniz?”
“-Evladımı bana veriniz!”
Derhal emir verildi. Kemal Bey’in cesedi sehpadan indirildi. Bahtsız baba, oğlunun henüz tamamıyla soğumamış cesedine hıçkırıklar içinde sarsılarak kapandı.
Teselya’nın Yenişehir eşrafından Arif Bey, evladının cesedini Kadıköy’e, teyzesi İsmet Hanım’ın evine nakletti.
Suçu, 1915’te İstanbul’un emri ile Yozgat Sancağı’ndaki Ermenileri Suriye’ye doğru göndermektir. Haber, bütün yurtta bir matem olarak karşılandı. Akşama doğru da toprağa verildi. Kemal Bey’in tabutu Kadıköy Karakolu’nun önünden geçirilirken halk heyecanlanmış, karakoldaki subay ve erler de bayrağı yarıya indirerek askerî merasimde bulunmuşlardır.
İdam, alışılmış olduğu gibi, sabahın erken saatlerinde değil, öğleden sonra, hal kitlelerinin gözü önünde, Bayezit Meydanı’nda infaz edilmiştir. Burada, halkın tepkisi biraz daha oluşmuştur. Kemal Bey, darağacı önünde halka şöyle seslenir:
“Sevgili vatandaşlarım; ben bir Türk memuruyum; aldığım emri yerine getirdim, vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben de masumum; son sözüm bugün de budur, yarın da bu olacaktır. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar... Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet!”
Bayezit Meydanı yasa bürünür. Halkın içinden “kahrolsun” sesleri duyulur.
Cenazeden dolayı yapılan kovuşturma sonucunda tutuklananlar arasında (bunlar 8 kadardı) bir doktor, bir Tıbbiyeli, bir Hariciye memuru, bir imam, bir tekke şeyhi vardı. Ayrıca Üsküdar Mevkii Komutanı da cenazeye ancak 20 silahlı gönderdiği için azledildi.

10 NİSAN 1919 - İngiliz Yüksek Komiseri Amiral S.A.G. Calthorpe, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamını Londra’ya rapor etti.
“Eski Boğazlayan Kaymakamı Kemal... Özel Harp Divanı’nın kararıyla 10 Nisan günü idam edildi.
Kırım suçuna katılmaktan dolayı bir kimse, ilk defa layık olduğu cezaya çarptırılmıştır. Bundan sonra Hükûmet’in, geniş ölçüde ve özellikle yüksek düzeydeki suçlular aleyhinde aynı sertlikle hareket etme cesaretini gösterip gösteremeyeceğini bekleyip görmek kalıyor.”

11 NİSAN 1919 – Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in cenazesi defnedildi.
Kemal Bey’in cenazesi vasiyeti üzerine Kadıköy Kuşdili çayırındaki oğlunun mezarı yanına gömülecekti. Cesedi ailesine teslim edilir. Kadıköy’de büyük bir cenaze töreni yapılır. Tıbbiye öğrencileri, cenazeyi “Türklerin Büyük Şehidi Kemal Bey” yazılı bir çelenkle karşılarlar. Tabut, Kadıköy İtfaiye Karakolu önünden geçerken bir manga asker kendiliğinden cenazeyi selamlar. Cenaze alayı gittikçe büyür. Evlerden hıçkırıklar duyulur. Mezarı başında imam sorar:
“- Merhumu nasıl bilirsiniz?”
Cemaat birden gürler:
“- Büyük vatanperverdir, iyi biliriz. Allah rahmet eylesin!”

12 NİSAN 1919 - Kars bölgesindeki İngiliz Generali Thomson, İslam Şurası Parlamentosu’nu bastı. Cihangiroğlu İbrahim başkanlığındaki İslam Şurası Hükûmeti üyeleri tutuklanarak Malta’ya sürüldü.

İNGİLİZ AJAN

12 NİSAN 1919 - İngiliz Ajanı E.W.C. Noel Nusaybin’e geldi. Buradaki ahalinin Türk yanlısı olduğunu hemen anladı.
Aşiretler yabancı tahakkümünden çekinmektedirler ve onların gözünde “Ermeni” ve “İngiliz” (Hristiyanlık’tan ötürü) eş anlamlıdır. Nitekim görüştüğü aşiret reisi “kanının son damlasına kadar müstevliye karşı çarpışacağını” kendisine söyleyecektir.

13 NİSAN 1919 - Ermeniler, İngilizlerin yardımıyla Kars’ı işgal ettiler.
İngilizler, Kars’ın yönetimini Ermeni Osebyan ile Garganof’a teslim ederler. Bu tutum içindedir ki, Doğu’da. Ermenilere karşı 1917 yılından beri sürüp giden millî direnme gelişir.
Oltu ve Kağızman, Ordu’nun desteklediği milis güçleriyle silahlı savunmaya yönelirler. Oltu, Kars’ın işgalinden sonra kısa bir süre bir İngiliz subayının yönetiminde kalmıştır. İngiliz subayı ayrılınca Oltu’da Şura Hükûmeti kurulur ve “Büyük Ermenistan” devletini kurma çabasındaki Ermenilere karşı savaş başlar.

14 NİSAN 1919 - İngiliz Yüksek Komiserliği’nden Yüzbaşı La Fontain, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in cenaze töreniyle ilgili raporunu Londra’ya bildirdi.
“Cenaze törenini Kadıköy, Mecidiye, Üsküdar Dergâh şeyhi Münip Efendi yönetti. Münip Efendi, törene katılmaları için mollalara emir vermiştir. Törende, Tıbbiye öğrencilerinden başka çok sayıda subay ve er de bulundu. Elinde bir buket çiçek tutan Tıbbiye öğrencilerinden biri, mezarın başında bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmadan aşağıdaki parça aynen çevrilmiştir.
“Dinle ey Millet!
Dinleyin ey Müslümanlar!
Burada toprağa verdiğimiz insan, Kahraman Kemal Bey’dir.
İngiliz’i Odesa’dan attılar; haydin biz de İstanbul’dan kovalım. Ne bekliyoruz? İngiliz’i atmak borcumuzdur. Felaketimizi hazırlayan İngiliz’i yok etmek zorundayız. Allah’ın yardımıyla yakında İngiliz’in kafasını ezeceğiz.”
Bu öğrenciden sonra, bir başkası da aynı sertlikte bir konuşma yapmıştır. Her iki konuşmanın tonu, açıkça ayaklanmaya kışkırtmak için hesaplanmıştır...”

18 NİSAN 1919 - Erzurumlular, Sadrazam’a gönderdikleri telgrafta, Ermeni tehlikesine dikkati çekerek, Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarını bildirdiler.

KARS İSLAM ŞURASI ÜYELERİ MALTA’DA

19 NİSAN 1919 - İngiliz Generali Thomson, Kars İslam Şurası parlamentosunu basarak Hükûmet üyelerini tutuklatarak Malta’ya sürdüler.
Bu olaydan sonra, artık İngilizlerin Kafkasya’ya yönelik siyasetleri büyük bir çıplaklıkla gözler önüne çıkacaktı. Gelişmeleri takip eden 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın Amerikan Heyeti’ne bildirdiği gibi “İngiliz nüfuzuyla Kars’ta Ermeni kuvvetini tezyit ederek idareyi Ermenilere, bu suretle İngiliz nüfuzuyla bu mıntıkanın her tarafına yerleştikten sonra, İslamları imha ederek, nüfusça ekseriyet temin etmeye, bu suretle birçok mezalim ve fecayi icrasına başladılar. Bu sebeple bu havalide asayiş bozuldu. Hergün yüzlerce, binlerce İslam’ın kanı akıtılmaya başlandı. İngilizlerin yardım ve himayeleri Ermenileri şımarttı. Ermenilerin İslamlar hakkındaki mezalimini arttırdı. Ermeniler: Sarıkamış, Kağızman ve Ardahan’ı hep İngilizlerden teslim aldılar. İngilizlerin nüfuzuyla bu mıntıkaya yerleştiler.”

20 NİSAN 1919 – Amiral Calthorpe, General Milne’nin Ermeni vatanını kurabilmek için asker isteğini rapor etti.
General Milne, “Ermenilerin Anadolu’daki yurtlarına iadelerini temin için büyük miktar Britanya Hint askeri kıtalarının Küçük Asya’ya nakledilmelerini” zaruri addetmekle beraber Önasya’da bulunan bütün kıtaların gittikçe hızlanan terhislerinin bu akışı karşısında bu pek ümit edememekte, böylece Ermeni rüyalarının gerçekleşmesi içinse yüz binlerce harp kuvvetine ihtiyaç görülmekte idi.

21 NİSAN 1919 - İngiliz Ajanı E.W.C. Noel, Mardin’de Amerikan misyonerleri ile tanıştı. Bunlar savaş sırasında Ermenileri teşkilatlandırdıkları için halk tarafından sevilmemektedirler.

22 NİSAN 1919 - İngiliz ajanı E.W.C. Noel, Mardin’de Hristiyan azınlık gruplarını ziyaret etti.
22 Nisan’da yöredeki Hristiyan azınlık gruplarını ziyaret eden Noel, Yakubî, Roma’ya bağlı Katolik Süryanî ve Kaldelilerle tanışır. Yaptığı kısa bir değerlendirmede Noel, Müslüman halkın ona göre Osmanlı propagandasının tesiriyle İngiliz işgalinden korktuklarını ve kendilerine karşı koymak üzere kabilelerin silah satın aldıklarını yazar. Eğer bu propagandaya karşı konulmazsa Noel yöreye girecek İngiliz askerlerinin işinin son derece zorlaşacağına inanmaktadır.

DİYARBAKIRLILAR

25 NİSAN 1919 - Diyarbakırlılar, Sadrazam’a çektikleri telgrafta Ermeni tehlikesine temas ederek Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Osmanlı İmparatorluğu’nun ayrılmaz bir parçası olduğunu ifade ettiler.

.. NİSAN 1919 - Urfa eski Mutasarrıfı Nusret Bey tutuklandı.
Erenköy’de orta halli bir evin kapısı çalındı. Gelenler iki sivil polisti:
“-Sabık Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey evde mi?”
“-Hayır, bakkala kadar gitti, oradadır.”
Memurlar, Nusret Bey’i bakkalda buldular ve kendisini tutuklama emri aldıklarını söyleyerek Bekirağa Bölüğü’ne götürdüler.
Nusret Bey şaşırmıştı. Niçin tutuklanıyordu? Gerçi, o günlerde her şeyin sebebi sorulmazdı. Ama Nusret Bey yine de düşünüyor, düşünüyor; hiçbir sebep bulamıyordu.
Nihayet kendisine tevkif sebebini bildirdiler; Ermeni tehcirindeki hareketleri sebebiyle tutuklanmıştı.
O zaman Nusret Bey derin bir nefes aldı. Öyleyse mesele yoktu. Bir kere suçsuz ve günahsızdı. İkincisi, mütareke imzalandıktan sonra Dâhiliye Vekilliği’ne getirilen Cemal Bey (Artin Cemal adıyla tanınır) kendisini azletmiş ve İstanbul’a getirtmişti. Hurşit Paşa’nın başkanlığında kurulan Divanıharb’e sevk edilmiş, Ermeni tehciri ve öldürülmesi hadiselerinde suçlu olduğu ileri sürülerek yargılanmıştı. Fakat neticede hiçbir suçu olmadığı için beraat kararı verilmişti.
Nusret Bey o bakımdan da müsterihti. Bir beraat kararı almıştı. Artık aynı suçtan cezaya çarptırılması düşünülemezdi ya!..

.. NİSAN 1919 - Şurayı Devlet Reisi olan Abdülkadir, mesai arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da Amiral Webb’i ziyaret etti.
Bu ziyaretten sonra, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na yazan Calthorpe, “Kürt Meselesi”nin sandıklarının da ötesinde Barış Konferansı’nda bir ağırlık kazanacağını bildirdi. Webb, kendisine bir muhtıra sunan Abdülkadir’in sözlerinden Güneydoğu Anadolu’nun önemli olaylara “gebe” olduğunu anlayacaktı. Webb, Abdülkadir’e söz konusu gelişmelerin önünü almasını tembihlemişse de karşısındakilerin kararlılığını gözlemlemekten aciz değildi. Calthorpe ise Şeyh Abdülkadir’in “Satın alınabildiği takdirde” kendilerine güçlük çıkarmayacağına inanıyordu.

.. NİSAN 1919 - Amiral Webb, Şurayı Devlet Reisi Abdülkadir ile yaptığı görüşmeden sonra Gnbdeeds’i Sadrazam’a, Baştercüman Andrew Ryan’ı Harbiye Nazırı’na yollayarak, Babıali’nin Güneydoğu Anadolu’da askerî bir takım tedbirler alınmasını istedi.

DİVANI HARPTE YARGILAMA

27 NİSAN 1919 - İstanbul’da, Ermeni Kıyımı’nın (!) hesabını sormak için tutuklananlar hakkında, Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılamalar başladı.
İstanbul’da Divan-ı Harb-i Örfi’de (Sıkıyönetim), Sadrazam Prens Sait Halim Paşa ile eski nazırlardan Mebusan Meclisi Reisi Halil Ahmet Nesimi, İbrahim, Şükrü, Kemal, İttihat ve Terakki Cemiyeti Umumi Merkez üyelerinden Küçük Talat, Topçu Rıza, Ziya Gökalp, Atıf, Teşkilat-ı Mahsusa Reisi ve İstanbul Merkez Komutanı Albay Cevat Beylerin yüzlerine karşı, Talat Efendi, Enver Efendi, Cemal Efendi, Dr. Nazım, Dr. Bahattin Şakir, Dr. Rüsuhi ve eski Emniyet Müdürü Aziz Beylerin gıyabında aleni muhakeme başladı. Enver, Cemal Paşalar askerlik silkinden çıkarılmış oldukları için Talat Paşa ile bunlara sadece efendi deniliyordu.

28 NİSAN 1919 - İttihat ve Terakki iktidarının tutuklanabilmiş Nazırları, Genel Merkez üyelerinin, Ziya Gökalp gibi fikir adamlarının ve en başta o dönemin Sadrazam Sait Halim Paşa’nın, İstanbul’da kurulan Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılamaları başladı.
28 Nisan günü, saat 13.40’ta Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Nazım Paşa,”ufak dağları ben yarattım” edasıyla Başkanlık koltuğuna oturur. Eski iktidarın Sadrazamı Sait Halim Paşa’dan başlanarak, sanıklar teker teker mahkemenin önüne getirilir: Eski Maarif Nazırı Şükrü Bey, eski Nafıa Nazırı Ali Münif Bey, eski Hariciye Nazırı Ahmet Nesimî Bey, yine eski Hariciye Nazırlarından Halil Bey, eski Adliye Nazırı İbrahim Bey. Sonra, İttihat ve Terakki Genel Merkez üyelerinden Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki Genel Kâtibi Mithat Şükrü Bey, eski İstanbul Merkez Kumandanı Albay Cevat Bey...
Mahkeme, bu insanların “suçlu” olabileceklerine içten inanmakta mıdır? Bilinmez, ama biraz kararsızdır. Bir ithamname hazırlanmıştır. Ne söylemek istediği pek açık değildir; ama anlaşılan şudur ki, eski iktidar üyelerine yüklenmek istenen başlıca suç, “Ermeni Kırımı”dır.

29 NİSAN 1919 – İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinin cezalandırılmasını isteyen “Kararname” İkdam Gazetesi’nde yayınlandı.
29 Nisan 1919 tarihli “İkdam” gazetesi, iddianame hüviyetindeki “Kararname”yi neşreder. Buna göre, Genel Harp sırasında kurulan “Teşkilat-ı Mahsusa”nın “tehcir (göçe zorlama)” ve “katletme”de kullanılması iddiası başta olmak üzere birçok “suç”la itham edilen İttihatçılardan Talat, Enver, Cemal Paşalarla, Cevat, Bahaeddin Şakir, Doktor Nazım, Trabzonlu Rıza, Biga eski Mebusu Atıf, Emniyet eski Genel Müdürü Aziz Beylerin Ceza Kanununun 170’nci; eski Sadrazam Sait Halim Paşa, İttihat ve Terakki eski Genel Kâtibi Mithat Şükrü, Ayan’dan Adalet eski Bakanı İbrahim, Genel Merkez azası Doktor Rusuhi, Meclis-i Mebusan Reisi Halil, Maarif eski Bakanı Şükrü, İstanbul Murahhası Kemal, Genel Merkez azası Küçük Talat, Hariciye eski Bakanı Ahmet Nesimî ve Ziya Gökalp Bey’lerin de aynı kanunun 45. Maddesi mucibince cezalandırılmaları isteniyordu.

ASIL TEHLİKE

29 NİSAN 1919 - Calthorpe, Londra’ya yazdığı raporunda, asıl tehlikenin, Abdülkadir’in değil, ama Süleyman Nazif’in başında bulunduğu “Müdafaayı Hukuk Cemiyeti” olduğunu bildirdi.
Calthorpe, Abdülkadir’i ciddiye almamaktadır. Ona göre asıl tehlike Süleyman Nazif’in başında bulunduğu “Müdafaayı Hukuk Cemiyeti”dir. İşte, bu cemiyete karşı Abdülkadir ve oğlu kullanılabilirdi. Dışişleri’ne yazan Calthorpe, hükûmetinin bir Güneydoğu Anadolu politikasının olup olmadığını sormaktadır. Muhatap olduğu Ermeni ve Kürt iddialarına karşı ne gibi bir tavır alacağından kendisinin haberdar edilmesini rica etmektedir.

29 NİSAN 1919 - İngiliz ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, Londra’ya gönderdiği raporunda, Güneydoğu Anadolu’da yaptığı gezi sırasında, halkın İngiltere aleyhinde olduğunu tespit ettiğini bildirdi.
Noel, oldukça heyecanlı bir üslûpla yörede yoğun İngiliz aleyhtarı İslamcı akımın varlığını kaydetmektedir. Halk, İngilizlere karşı olduğu kadar Avrupa’da Kürtçülük şampiyonluğuna kalkan Şerif Paşa’ya da düşmandır. Noel, burada derhal harekete geçmenin acilliği üzerinde de durmaktadır.

02 MAYIS 1919 - Times gazetesi, “Ermenistan’ın Felaketleri” başlıklı başyazısında, Türkler’in yabancı milletleri yönetemeyeceklerini iddia etti.

02 MAYIS 1919 - Calthorpe, Londra’ya gönderdiği raporunda, işgalleri dışındaki yörelerde yapılabilecek çalışmaları bildirdi.
Calthorpe’a göre Londra’nın önünde üç alternatif yatmaktadır: İngilizler, ya işgalleri dışındaki yörelerde cereyan eden gelişmelere gözünü kapatacaktır; ya tavsiyeleriyle Babıali’nin bu konuda bazı tedbirler almasını sağlayacaklardır; ya da Kürt liderlerinden bazılarını yanlarına alarak gelişmeleri kontrol altında tutacaklardır. Yüksek Komiser’e göre en doğrusu, üçüncü şıkkı seçmekti. Ancak, “İttihatçılar” Ermeni tehlikesini kullanarak Türklerle Kürtleri aynı safta toplamayı başarmışlardı. Üstelik İngiltere’ye sempati duyan liderlerin yörede aslında hiç de ağırlıkları yoktu. Bedirhanların ise durumu farklıydı; eğer kardeşler Noel’le buluşabilirlerse belki kısmî bir sonuç. Alınabilirdi. Fakat buna da bel bağlamamak lazımdı.

03 MAYIS 1919 - İngiliz ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, Londra’ya gönderdiği raporunda, Güneydoğu Anadolu’daki halkın tutumunu değiştirmek için İngiltere’nin Kürtler lehine açıklamalarda bulunması gerektiğini bildirdi.

04 MAYIS 1919 - İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi, İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin sorgulamalarına devam etti.

04 MAYIS 1919 - Şeyh Mahmut ve taraftarları Seyyit Ahmet ve Reşit Efendi, Paris Barış Konferansı’na katılma hakkı tanınması için İngiltere’ye müracaatta bulundular.

ZİYA GÖKALP MAHKEMEDE

06 MAYIS 1919 – Ziya (Gökalp) Bey’in ilk duruşması yapıldı. Mahkeme reisi İttihat ve Terakki ile Müdafaayı Milliye Cemiyeti arasındaki bağlantıyı sordu.

07 MAYIS 1919 - Mardinliler, Sadrazam’a bir mektup göndererek, Osmanlı Devleti’ne olan bağlılıklarını bir kere daha bildirdiler.

11 MAYIS 1919 - İngiliz ajanı E.W.C. Noel, Mardin’de VI. Ordu’ya bağlı V. Kolordu Komutanı Miralay Kenan Bey’le görüştü.
Miralay ona İstanbul’dan gelen talimata göre Allenby’nin mütareke şartlarına eklediği on iki ek maddeye uymayacağını açıkladı. Bu arada Noel, İstanbul’dan gelen Fehim Efendi ile Yakubî Patriği Elias’ın Mardin’deki Osmanlı hâkimiyetinin devamı için müracaatta bulunmak üzere payitahta doğru yola çıktıklarını da rapor edecek ve bu kişilerin Halep’te durdurulmalarının yerinde olacağını vurguladı.

12 MAYIS 1919 – Ziya (Gökalp) Bey’in ikinci duruşması yapıldı. Mahkeme başkanı Ziya Gökalp Bey’e, “Turancılık” yapmanız gayrımüslümleri rencide etmez mi? diye sordu.

13 MAYIS 1919 – İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi, İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin sorgulamasına devam etti. Mahkemenin sorgu hâkimliğine Aşçıyan adlı bir Ermeni atandı.

13 MAYIS 1919 - İngiliz ajanı E.W.C. Noel, Mahalami aşiretine konuk oldu.
13 Mayıs akşamını Mahalami aşiretine konuk olarak geçiren Noel, orada Şeyh Halil ile kardeşi Hasan Beylerle tanışır. Amcaları Halaf Bey’in Türkler tarafından yakalanıp idam edilmesine rağmen Mahalami kabilesi reisinin Hükûmet’le hiçbir surette kırgın olmadığı İngiliz ajanını oldukça şaşırtacaktır. Aksine Halil Bey, gerçek bir Türk dostudur ve bir İslam hükûmetinin her icraatının, aleyhlerine tecelli etse bile, onlara şeref katacağına inanmaktadır. Noel bu tutumun halkın genel yaklaşımı olduğuna kanaat getirmiştir.

OSMANLI PASTASI

14 MAYIS 1919 – Dört büyükler, uzun tartışmalardan sonra Anadolu’yu paylaşmakta anlaştılar.
ABD de İstanbul ve Ermenistan mandalarını şimdilik kabul eder. Ne var ki, İzmir’in Yunanlılarca işgalinden bir gün önce alınan bu karar uzun ömürlü olmaz. İtalyanlar, paylaşmayı beklemeden, Anadolu’daki işgal bölgelerini genişletmeye koyulurlar.

14 MAYIS 1919 - İngiliz ajanı E.W.C. Noel Midyat’a gitti. Burada Osmanlı üniforması taşıyan Kürt kökenli subaylarla karşılaşınca şaşırır.
Tanıştığı Kürtler kendisine Osmanlı Ordusu’nun sadece Süleymaniye’deki birliklerinde 2.000’e yakın Kürt’ün olduğunu hatırlatınca Noel’in hayreti daha da artacaktır. Kürtlerdeki Türk dostluğunu gözlemleyen Noel, aşiretlerin Ermenilerle uzlaştırılmasının pek mümkün görünmediğine de artık inanmış bulunmaktadır. Bu sebeple Noel, halkı İngiltere’nin Ermenilerle hiçbir şekilde işbirliği yapmadığına ve yapamayacağına inandırmaya çalışır. Fakat gayretleri boşunadır.

14 MAYIS 1919 - İngiltere, Şeyh Mahmut ve taraftarlarının Paris Barış Konferansı’na katılmalarını uygun bulmadı.

15 MAYIS 1919 - İzmir’in işgali sırasında İzmir Ermeni cemaati tarafından, Yunan Başbakanı Venizelos’a tebrik telgrafı çekildi. Atina’da da Ermenilerin, Yunanistan lehindeki gösterileri devam ediyordu.

17 MAYIS 1919 – İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nde, İttihat ve Terakki ileri gelenlerinin yargılanmalarına devam edildi. Tutuklu bulunan Ziya Gökalp, yargılanması sırasında, iftiracılara iftiralarını haykırmıştır: “Türkiye’de bir Ermeni kırımı değil, bir Türk-Ermeni vuruşması olmuştur!”
Tutuklu bulunan Ziya Gökalp, 17 Mayıs günlü duruşmada ortada bir kıyım olmadığını, karşılıklı vuruşma olduğunu belirterek, sert ve gerçeklere uygun bir savunma yapar. Bu savunmanın Türkler arasında büyük yankı yapması ile İngiltere, Londra’da verdiği kararı uygular ve Malta’ya sürülmesini ister.
Ziya Gökalp’e yapılan suçlamaların esasını teşkil eden meselenin ele alındığı bu celse ile Gökalp, siyasi tarih önünde, bir devirle birlikte Türklüğün “hesabını” da, “icaz” denilebilecek birkaç cümle ile vermişti:
“Reis: Türkler tarafından bir Ermeni katliamı olmuştur. Bunda fetvayı siz vermişsiniz. Buna ne dersiniz?
Z.G.: “Milletinize iftira ediyorsunuz! Türkiye’de bir Ermeni katliamı değil, bir Türk-Ermeni vuruşması olmuştur! Bizi arkadan vurdular biz de vurduk!”

17 MAYIS 1919 – General Milne, raporunda, “Hastanede bulunan Yakup Şevki, vaktinde Malta’ya yollanmalıdır.” dedi.

MALTA YOLCULARI

19 MAYIS 1919 - Amiral R. Webb, Malta’ya sürülecek tutukluların listesini General Milne’ye gönderdi.
Bekirağa Bölüğü’nde en az 250 kadar tutuklu vardır. ...Şimdiye kadar doğru dürüst hazırlık yapılmış değildir. Malta’ya sürülecekler ve sürülmeyecekler diye bir ayırma da yapılmamıştır. Amiral Webb, çarçabuk bir liste hazırlar. İngilizlerin gözünde, “en tehlikeli” ya da “en ağır suçlu” kişilerdir bunlar. Liste 59 kişilikti. İlk Malta adayları bunlardı.
Amiral Webb, 19 Mayıs günü listeyi General Milne’ye iletirken 59 kişinin içinden 19 kişinin adlarının karşısına birer yıldız (*) işareti koyar. “Yıldızlara dikkat” diye Ordu komutanını uyarır. 59 kişinin içinde bu 19 kişi adeta “azılı” kimseler sayılır. Bunların adları Webb’in listesindeki sıraya göre şöyledir:
Sabit Bey: Sivas eski Valisi. (Sürgün suçu).
Memduh Bey: Musul eski Valisi.
Ahmet Muammer Bey: Sivas eski Valisi.
Rahmi Bey: İzmir eski Valisi
Hüseyin Cahit Bey: İstanbul Mebusu. (Asayişi bozmak suçu).
İsmail Canbolat Bey: Dahiliye eski Nazırı. (Asayişi bozmak).
Hüseyin Tosun Bey: Erzurum Mebusu. (Asayişi bozmak suçu).
Abbas Halim Paşa: Nafıa eski Nazırı. (İmparatorluğun kaderinden sorumlu Kabine’nin üyesi).
Yunus Nadi Bey: “Yeni Gün” gazetesi sahibi. (Siyasi sebepler).
Kâzım Bey: Albay. Enver Paşa’nın kayınbiraderi.
Ziya Gökalp: Ergani Madeni Mebusu. (Asayişi bozmak suçu).
Hacı Adil Bey: Mebusan Meclisi Reisi. (Asayişi bozmak).
Mahmut Kâmil Paşa: Birinci Ordu eski Komutanı. (Kırım ve sürgün).
Kemal Bey: İaşe eski Nazırı. (Asayişi bozmak).
Mithat Şükrü Bey: Maarif eski Nazırı. Burdur Mebusu.
Ali Münif Bey: Nafıa eski Nazırı. (Spekülasyon, siyasi sebep).
Sait Halim Paşa: Eski Sadrazam.
Halil Bey: Adliye eski Nazırı. İttihat ve Terakki üyesi.
Şükrü Bey: Maarif eski Nazırı.
Bu liste Londra’ya ulaştığı zaman, İngiltere Dışişleri görevlilerinden Mr. Edmons, “yıldızlı” ve “yıldızsız” kişilere bir göz atar ve şunları not eder:
“Tanınmış panislâmist Ubeydullah Efendi, Ordu Sıhhiye hizmetleri başı Süleyman Numan Paşa ve Sofya eski sefiri Fethi (Okyar) Bey de birer yıldızı hak edecek kadar önemlidirler.”

21 MAYIS 1919 – Paris Barış Konferansı’nın bu günkü toplantısında İngiliz Başbakanı Lloyd George, Anadolu’nun Ermeni ve Yunan işgali altındaki bölgeleri dışındaki kalan kısımlarının artık parçalanmamasını, ya bağımsız kalmasını ya da Amerika Birleşik Devletleri mandası altına konulmasını teklif etti.
Lloyd George, meseleye bir çözüm aramaktadır. İstanbul ve Boğazları Fransız kontrolüne bırakmak çözüm değildir. Bu sebeple İngiltere Başbakanı 21 Mayıs’ta yeni bir manda planıyla gelir. Buna göre İzmir bölgesi Yunanistan egemenliğinde olacaktır. Müttefikler arası Komisyon, raporunu tamamlayıncaya kadar, Fransa ve İngiltere, Suriye, Mezopotamya ve Filistin üzerinde geçici mandalar kuracaklardır. ABD İstanbul ve Boğazlar ile Ermenistan’da ya “tam” manda alacaktır, ya da bütün Anadolu üzerine “gevşek” bir mandayı kabullenecektir.
Clemenceau, yeni İngiliz planına kesinlikle karşı çıkar:
“Size Musul’u bırakırken ve Kilikya’nın Ermenistan’a bağlanmasına rıza gösterirken, bunlara karşılık bizim de bir ödüne layık görüleceğimizi sanmıştım. Kuzey Anadolu’da bir Fransız mandası kurulması fikri, size bu sırada geldi. Daha sonra bize bütün Anadolu önerildi... Bugün ise, Fransa’nın bir kenara itilmek istendiğini görüyorum...
Fransa’yı Anadolu’dan hemen kovuyorsunuz. Bu bana biraz fazla geliyor.”
Lloyd George, kendini savunur:
“Anadolu’da bir Amerikan mandası kurulması düşüncesine ben, ortak çıkarlarımız bakımından varmış bulunuyorum. M. Clemenceau ise, bu önerinin sırf Fransa’yı Anadolu’dan uzaklaştırmak için yapıldığını sanıyor.”
Clemenceau ise, Anadolu’ya ABD’yi sokmanın tehlikeli olduğunu ileri sürer.
Wilson, Fransa’nın kuşkularını yatıştırmaya çalışır:
“Amerika’nın Anadolu ile doğrudan doğruya bir ilgisi, bu bölgede bir çıkarı yoktur... Amerika, Ermenistan üzerinde bir mandayı da sırf insancıl düşüncelerle kabul etmektedir. ABD kamuoyu, Ermenistan’la ilgilidir.”
Wilson, Fransa’nın Türkiye’de Sultan’a “öğütçülük” yapması görüşünü tekrarlar. Wilson’a göre, ABD, İstanbul mandasını alsa bile, Anadolu Hükûmeti konusunda Sultan’a belli konularda başka devletlerin öğüt vermesine kesinlikle karşı çıkmaz. Ama İngiltere tamamen aksi kanıdadır. Eğer ABD Anadolu mandasını alamazsa, Sultan’ın İstanbul’dan çıkarılması uygundur.

BEREKETLİ TOPRAKLAR

21 MAYIS 1919 – Fransız Le Temps Gazetesi, savaştan sonra “bereketli topraklar üzerinde en büyük hak sahibi Fransa’dır” şeklinde yazı yayınladı.
“Avrupa savaştan sonra bereketli topraklara, ürünlere ve pazarlara muhtaçtır. Bu bereketli topraklar üzerinde en büyük hak sahibi Fransa’dır. Zira Fransa buradaki insanlara yüzyıllar boyu kültürünü ve hocalığını boşuna ve bedava yapmış değildir. Anadolu’nun ücra noktasındaki bir Türk’ü ele alınız. İdareci, hukukçu veya eğitimci olabilir. Suriye’den İran sınırına kadar uzanan topraklardaki bir Süryani Katolik papazını ele alınız. Kuzey Irak’taki bir Kürt’ü ele alınız. Ve nihayet Fransız kültürünün ve medeniyetinin Fransız olmayan Doğu halkları arasındaki en sadık dost ve yardımcısı olan Ermenileri alınız. Bunların hepsi mükemmel Fransızca konuşurlar ve nerede ise “Biz de Fransız sayılırız.” derler. Zira insanlığı medeniyetimiz ve kültürümüzden öğrenmişlerdir. Bize ödenecek fatura, buraların Fransa’ya verilmesidir.”

21 MAYIS 1919 - Hükûmet, 23 milliyetçi tutukluyu serbest bıraktı. Bunlar arsında Yeni Gün başyazarı Yunus Nadi, Köprülüzade Fuat Beyler vardı. Bundan başka Kütahya’ya sürülmüş bulunan Vakit başyazarı Ahmet Emin’in de İstanbul’a dönmesine izin verildi.

24 MAYIS 1919 - Amerika Senato Meclisi, 23’e karşı 52 oyla Ermeni isteğini reddetti.

24 MAYIS 1919 – Amiral Calthorpe, “Ermenileri korumak maksadıyla ait olduğu mülkiye memurlarına talimat verilmesi ricasıyla,” Osmanlı Hükûmeti’ne bir nota verdi.

MALTA SÜRGÜNLERİ

28 MAYIS 1919 – İngilizler, İstanbul’da tutukladıkları Türk subaylarını, politikacılarını ve milliyetçi aydınları, mahkemenin sonucunu beklemeden Malta’ya sürgüne gönderdiler.
“Prencess Ena” adlı İngiliz gemisi 78 sürgün götürür. Bunların 67’si İstanbul’dan Bekirağa Bölüğü cezaevinden alınmıştır. Geri kalan 11 kişiyse, İngilizlerce dağıtılan Kars Şurası üyeleridir. Amiral Calthorpe, bu 11 kişiyi Türk makamlarına bildirmemiştir.
Bekirağa Bölüğü’nden alınan 67 kişi, hiçbir ayırım yapılmaksızın tek bir liste olarak sürülürler. Amiral Calthorpe, Daha sonra bunları üç grupta toplar:
I) 12 eski nazır veya politikacı, Birinci sınıf tutuklular.
II) 41 eski nazır, politikacı, vali, biraz daha küçük görevliler. İkinci sınıf.
III) 14 subay, İngiliz savaş tutsaklarına kötü davranmaktan sanık tutuklular.
Böylece ülke, subay ve aydın kişilerden temizlenmeye çalışılır. Bu, ne demektir? Bu, bir yok etme planının başlangıcıdır. Ve bütün bu olup bitenlere “barış ve demokrasi” havarisi Wilson’un hiç sesi çıkmaz ve hiçbir tepki göstermez. Böylelikle ABD’nin ve Başkanı Wilson’un savaştan sonraki barış düzeni dediği ortam,kendini göstermeye başlar!.. Barış!.. Barış ama kimin için barış, kime barış?.. Wilson, açıkça ifade etmemiş olsa da,bu barış, Hristiyanlaştırılmış ve Türklerden arındırılmış bir Türkiye’de ABD mandası altında kurulmuş “mozaik” özleminin barışı olacaktı!..

28 MAYIS 1919 - Rum ve Ermeni cemaatlerinden on kişilik bir heyet, Ödemiş Kaymakamı’ndan, asayişi korumak amacıyla Yunanlıları Ödemiş’e davet ettirmek istediler. Jandarma Tabur Komutanı Tahir Bey’in müdahalesi ile heyetin bu arzusu gerçekleşmedi.
Ödemiş Jandarma Komutanı Tahir (Özerk) Bey bu meseleden şöyle bahsetmektedir:
Heyete başkanlık eden Rum papazı, kaymakama hitaben, “Beyefendi, biz neye geldik, biliyor musunuz? İttihatçıların ileri gelenlerinden Celâl (Bayar) Bey ve Sarı Efe Yüzbaşı Edip Bey Ödemiş civarındadırlar. Çeteleri olduğunu, Edip’in Çıplak İstasyonu civarında iki kişiyi öldürdüğünü haber aldık. Buralarda asayiş yok demektir.”
Papazın sözünü kestim. “Asayiş meselesi, herkesten evvel beni –Jandarma Komutanı’nı- alakadar eder” dedim. “Edip kimseyi öldürmemiştir, yalandır. Bunları söylemekten maksadınızın ne olduğunu anlıyorum. Asayişin korunması bahanesi ile Yunanlıları davet değil mi?”
Buna papaz serbestçe cevap verdi:
“Komutan Bey, şimdiye kadar biz ağladık, bundan sonra da Türkler ağlayacaklardır ve ağlamalıdırlar.”
Yine Tahir (Özerk) in ifadesine göre, bu papaz, Ödemiş’in kurtuluşu savaşında şehre ilk giren askerimiz tarafından idam edilmiştir.

28 MAYIS 1919 – Erivan’da bağımsız Ermenistan’ın birinci yıldönümü kutlanırken, “Ermenistan Parlamentosu, bu günden itibaren, Ermenistan parçalarının bir hükûmet halinde birleşmiş olduğunu” ilan etti.

28 MAYIS 1919 - İngiliz ajanı E.W.C. Noel, Dirik’te sabık Revanduz Kaymakamı ile karşılaştı. Bunun yakalanarak Musul’daki otoritelere teslim edilmesini sağladı.
Dirik’te münasebet kurduğu Osmanlı makamlarının kendisine iyi davrandığını kaydeden Noel’e göre aslında Türkler Londra’nın kendilerine karşı gaddarlıkla davranmayacağını sanmaktadırlar. Bu yörede asıl nefrete mazhar olan millet, Ermenilerin davasını üstlenmiş gözüken Amerikalılardır. Hatta bir süre önce Diyarbakır’a İstanbul’dan bir emir gelerek, bölgede bir “İngiliz Muhipleri Cemiyeti” kurulması düşünülmüştür. Ancak, tabii bazı kişiler Yunanlıların İzmir’e çıkmasındaki İngiliz parmağını Noel’e hatırlatmaktan kaçınmamışlardır. Şammar Arapları ile de temas kuran Noel’e Şerif Hüseyin’in adamlarının oralara kadar nüfuz ettikleri ve İngilizleri Musul’dan atmak üzere halkı etkiledikleri söylenmişti. Noel’in anlayamadığı bir husus Şerif’in adının Türklerle bir tutulmasıydı. Başka bir deyişle Noel, Şerif’le Türkler arasında İngilizlere karşı bir işbirliğinin şekillendiğini sezinlemişti. Acaba Türkler’le Araplar “İslamcılık” şemsiyesi altında yeniden bir araya mı geleceklerdi? Bu cepheye Müslüman olan Kürtler de katılırsa, İngiltere’nin hali nice olurdu? .. Noel, Arapların Kürtlerden daha dindar oldukları kanaatine kapılmış ve İngiltere olarak Araplar yerine gayretlerini Kürtler üzerinde yoğunlaştırarak, onları dinî değil millî hedefler doğrultusunda yönlendirme ihtimalinin güçlü olduğuna inanmıştı.

SÜLEYMANİYE’NİN İŞGALİ

28 MAYIS 1919 - Şeyh Mahmut’un İngilizlere karşı isyanı üzerine Binbaşı Wilson, Süleymaniye’yi işgalden başka çare görmediğini üstlerine bildirdi.
Artık çevredeki kabilelerin de Mahmut’un isyanına katılacaklarından korkulmaya başlanmıştı. Üstelik bu ayaklanmanın önü alınmazsa Güneydoğu Anadolu, İran ve Musul’da zincirleme akisleri beklenebilirdi.

29 MAYIS 1919 - İstanbul’dan kalkan İngiliz “Prencess Ena” adlı sürgün gemisi Limni adasına uğradı. Ziya Gökalp de dâhil olmak üzere 12 Türk sürgünü burada bırakılarak Malta’ya hareket etti.
Sürgün gemisi 29 Mayıs 1919 günü Limni adasına uğrar ve sürgünlerden 12 kişiyi Mondros Limanı’na boşaltır. Bunlar, Amiral Calthorpe’un “birinci sınıf” diye nitelediği kişilerdir. Mondros’ta hapsedilirler. Dört ay kadar burada kaldıktan sonra 21 Eylül günü Malta’ya sürülürler ve öteki kader yoldaşları sürgünlere katılırlar.
Malta adasında aldıkları sürgün numaralarına göre, bu 12 kişinin künyeleri ve sözde “suçları” şöyle sıralanmıştır:
2754–Prens Abbas Halim Paşa: Nafıa eski Nazırı. Sürülme sebebi: Türk İmparatorluğu’nun kaderinden sorumlu Kabine’nin üyesi olmak ve Ermenilere zorbalık.
2755 – Prens Sait Halim Paşa: Eski Sadrazam. Sürülme sebebi: Ermenilere zorbalık.
2756 –Mithat Şükrü (Bleda) Bey: İttihat ve Terakki Partisi Genel Kâtibi. Burdur Mebusu. Maarif eski Nazırı. Sürülme sebebi: Ermeni kırımı.
2757–Hacı Adil Bey: Mebusan Meclisi Reisi. Sürülme sebebi: Asayişi bozmak, kırım gibi suçlar.
2758–Mahmut Kâmil Paşa: Beşinci Ordu eski Komutanı. Sürülme sebebi: Ermeni kırımı ve sürgünü.
2759–Ziya Gökalp: Darülfünun hocası. Akdağ Madeni Mebusu. Sürülme sebebi: Asayişi bozmak, Ermeniler’e zorbalık.
2760 – Halil (Menteşe) Bey: Adliye ve Hariciye eski Nazırı. Sürülme sebebi: İttihat ve Terakki üyesi olmak, Ermenilere zorbalık.
2761 – Kemal Bey (Kara Kemal): İaşe eski Nazırı. Sürülme sebebi: Asayişi bozmak.
2762–Ali Münif Bey: Nafıa eski Nazırı. Sürülme sebebi: Spekülasyon, Ermenilere zorbalık.
2763–Ahmet Şükrü Bey: Maarif eski Nazırı. Mebus. Sürülme sebebi: Asayişi bozmak, Ermeniler’e zorbalık.
2764-Ahmet Ağaoğlu – Darülfünun hocası ve yazar. Afyonkarahisar eski Mebusu. Sürülme sebebi: Asayişi bozmak, Ermenilere zorbalık.
2765– Hüseyin Tosun Bey: Erzurum Mebusu. Millî Telgraf Ajansı sahibi ve Müdürü. Sürülme sebebi: Asayişi bozmak, Ermenilere zorbalık.

..MAYIS 1919 - İzmir’in işgalinden dolayı, Atina Ermeni cemaati tarafından bir ziyafet tertiplendi ve cemaat reisi Nikoşyan Efendi, Yunanistan’ı metheden bir konuşma yaptı.

ERMENİLER YIĞINAK YAPIYOR

30 MAYIS 1919 - Mustafa Kemal Paşa, 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgrafında, Ermenilerin Kars ve Sarıkamış’ta yığınak yaptıklarını bildirdi.
Mustafa Kemal Paşa, 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgrafında, Ermenilerin Kars ve Sarıkamış’ta on bin kişilik yığınak yaptıkları, Antranik komutasında otuz bin kişilik Ermeni Ordusu’nun Van yakınlarına inmekte olduğunu bildiriyor ve şunları ekliyordu:
“Daha önce arz ettiğim siyasi durumumuzu ben çok karanlık görüyorum. İtilaf devletleri atadan kalma özbeöz bizim olan topraklarımızı çiğnemeyi Hristiyanlık adına bir hizmet sayıyor. Bununla ilgili olarak illerimizi Ermenilere peşkeş çekiyorlar. Böyle bir durumsa İngiliz birliklerinin İzmir’de Yunanlılarla Rumlara yaptıkları gibi bu cephede de Ermenilere kılavuzluk etmeleri beklenir...”

31 MAYIS 1919 - İngiliz ajanı E.W.C. Noel, Yezidîlerin arasından geçerek Millî aşireti reisi İbrahim Paşa’nın oğullarının kampına geldi.
Millî aşiretinin kendisine özgü renkli ve çekici hususiyetlerini kaybederek “Araplaştığını” gizlememeksizin, satırlarında itiraf edecekti. ..İstanbul’daki Kürt Cemiyeti’nin ve Arapların da onu ziyaret ettiğini söyleyen Noel, Mahmut Bey’in aynı anda Kürtler, Araplar, İngilizler ve Türklerle temas kurup, “müşteri kızıştırdığını” anlamıştı. Noel’e göre, adam, bu gidişle kendisini çok önemli biri sanacaktı.

..HAZİRAN 1919 - Güneydoğu Anadolu, Şeyh Mahmut’un İngilizler’e karşı başkaldırmasına destek olmak istemişse de, Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa bunu anlayamamıştır.
Güneydoğu Anadolu, Şeyh Mahmut’un İngilizlere karşı başkaldırmasına destek olmak istemiştir. Fakat devlete sadık bazı eşrafın Babıali’yi tazyikini Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa anlamamıştır bile, kendisine “İslamiyet’in mukaddes mabedi olan Ayasofya’ya karşı Yunanlıların mecnunane talepleri ve o sırada da Osmanlı payitahtının mukadderatına ait birçok dedikoduların duyulması suretiyle hakaret görmesi hepimizi derin bir şekilde müteessir ve müteheyyiç etmiştir” diyerek, bütün bu aşağılanmaların müsebbibi ve Güneydoğu’yu bombalayan İngilizlere karşı direnişe geçmiş Şeyh Mahmut’a sahip çıkılması gerektiğine yalvaran yöre halkının isteklerini, aşiretlerin yarattığı “anarşi”den yakınmaları olarak yorumlayacaktı.

02 HAZİRAN 1919 – Sivas Vali Vekili, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgrafta, Albay Demange’nin ihtarlarını bildirdi.
“Bugün Albay Demange imzasıyla alınan telgrafta “Aziziye’de İzmir’in işgal edildiği ve bu ise doğru olmayıp, size durumdan haber veriyorum ki bu haller müttefik askerleri tarafından vilayetinizin işgaline sebep olur” manasında ihtarlarda bulunmaktadır... vs.”
Bu telgrafa Mustafa Kemal Paşa’nın yorumu şöyledir:
Hakikatte, ne Sivas’ta endişe verici bir hal vardı ve ne de Hristiyanların öldürmekle tehdit edildiği doğru idi. Meseleyi milletçe yapılmaya başlanılan mitinglerden korkan ve bunu emellerinin gerçekleşmesine engel sayan Hristiyan azınlıkların, yabancıların dikkatini kendi üzerlerine çekmek için bilhassa yaydıkları uydurma haberler olarak kabul etmek lazımdır.

ERMENİ MÜLTECİLER

02 HAZİRAN 1919 – Harbiye Nezareti, İngilizlerin Ermeni mültecileri korumak amacıyla verdikleri nota konusunda Mustafa Kemal Paşa’dan bilgi istedi.

02 HAZİRAN 1919 – Mustafa Kemal Paşa, İngilizlerin, Ermenileri korumak amacıyla verdikleri nota konusunda Harbiye Nazırlığı’na verdiği cevapta, “Sivas ve civarında, evvelce bulunan Ermenileri tehdit edecek bir olay olmamıştır” dedi.
“Harbiye Nazırlığı Yüksek Makamına
Sivas ve civarında, evvelce bulunan Ermenileri ve sonradan gelen mültecileri dehşete düşürecek hiçbir olay olmamıştır. Ne Sivas’ta ve civarında endişe verici hiçbir hal yoktur. Herkes sükûnet içinde iş ve güçleriyle meşguldür. Bunu, kesinlikle arz ve temin ederim. Bu itibarla İngiliz notasındaki istihbarat kaynağının ne olduğu âcizelerince bilinmek lazımdır. İzmir’in ve Manisa’nın işgaline dair gelen acı haber üzerine, Müslüman halkça yapılan ve Hristiyan azınlıklar hakkında hiçbir düşmanca maksat gütmeyen toplantılardan belki de bazılarının ürkmüş olması hatıra gelebilir. İtilaf devletleri milletimizin haklarına ve istiklaline saygı duydukları müddetçe ve millet, vatanın hiçbir tecavüze uğramayacağından emin bulundukça, Müslüman olmayan azınlıkların korkuya kapılmalarına hiçbir sebep yoktur ve bu hususta devlete karşı her türlü sorumluluğu yüklenir ve buna tamamiyle emniyet buyurulmasını istirham ederim. Fakat milletin istiklal ve varlığını yok eden, millet hayatını tehlikeye düşüren işgal, suikast ve zulüm gibi İzmir bölgesinde görülmekte olan tecavüzlerin benzeri hadiselerin yeniden meydana gelmesine karşı, ne milletin heyecan ve vicdan ızdıraplarını ve ne de bundan doğan millî nümayişleri engelleyip durdurmak için kendimde ve hiç kimsede kudret ve kuvvet göremeyeceğim gibi, bu yüzden çıkacak olay ve hadiselerin karşısında da sorumluluk kabul edebilecek ne komutan ve ne de sivil idareci ve ne de hükûmet tasavvur ederim.”
Mustafa Kemal.”

02 HAZİRAN 1919 - İstanbul’dan hareket eden İngiliz “Prencess Ena” adlı sürgün gemisi Malta’ya geldi.
“Birinci grup”ta yer alan 12 kişi Limni adasına bırakılmıştı. “İkinci grup”ta yer alan siyasi suçlular 41 kişi ile “üçüncü grup”ta yer alan 14 “savaş suçlusu” vardı. Bunlar “İngiliz savaş tutsaklarına kötü davranmaktan” sanık olarak Malta’ya sürülmüşlerdir.

02 HAZİRAN 1919 - İngiltere’nin İstanbul’daki Yüksek Komiseri Calthorpe, Sadrazam Damat Ferit Paşa’dan, İttihatçı liderlerini çağırması için baskı yaptığını Londra’ya bildirdi.
Yönetimin en üst kademesini teşkil eden ve Ermeni vurucu timlerinin idam listelerinde en başta isimleri bulunan Paşalar, yurt dışına çıktıkları için ancak gıyaben mahkûm edilebilmişlerdi. Ancak, İngilizler onların peşini bırakmamakta kararlıydılar. Yüksek Komiserleri, Damat Ferit Paşa’ya tazyik yaparak, Almanya’da bulundukları yolunda istihbarat aldıkları Enver, Talat, Cemal ve Sait Halim Paşalarla, Dr. Nazım, Bahattin Şakir, Cemal Azmi Beylerin bu ülkeden iadesini talep etmeleri için Babıali’yi sıkıştırırlar. İngiliz entellijansından eski dragoman (Sir) Andrew Ryan’ın bizzat takip ettiği teşebbüsler sonucunda Almanya, Türkiye’ye, söz konusu kişiler hakkında resmî sabit suç varakaları düzenlendiği takdirde yardımcı olabileceğini; ancak bu kişilerin ülkelerinde olup olmadıklarını henüz tespit edemediklerini bildirir. İngiltere bu cevaptan hoşnut kalmayacak ve kendi metotlarıyla İttihatçı avına çıkacaktır.

03 HAZİRAN 1919 - Babıali, Şeyh Mahmut’a karşı bir harekâtın hazırlıklarını hissedince, İngiliz kuvvetlerinin mütareke şartlarını çiğneyecek şekilde Musul ve Diyarbakır’a herhangi bir saldırıya geçilmemesini rica etti.

03 HAZİRAN 1919 - Şerif Paşa, Sir Percy Cox ile Marsilya’da buluştu. Şerif Paşa, İngiltere’den Mezopotamya’da Araplara vaat edilenin aynısını Kürtler için talep etti.

04 HAZİRAN 1919 - Kürt Kulübü kapatıldı.
Önceleri Hükûmet’e sadık bir görünüm vermişse de, giderek özgür bir çizgiye kaymış, fakat eğilimi ile Babıali’nin hışmına uğrayarak kapatılmıştır.

06 HAZİRAN 1919 - İngiltere, Binbaşı E.W.C. Noel’in yanı sıra C.L. Woolley’i de Kürtler arasında incelemeler yapmak üzere görevlendirir. Woodley aşiretlerle yaptığı görüşmeyi Londra’ya rapor etti.
İngilizler, Noel’le yetinmeyecekler ve Mısır İşgal Kuvvetlerinin sahasına giren yörede benzeri bir araştırma yapmak üzere Yüzbaşı C.L. Woolley’i görevlendireceklerdi. Yüzbaşı Millî, Zaza, Karavar, Kitkan, Barası ve Elayn aşiretleri liderleri, dinî ve mülkî zevat, Osmanlı subayları ve köylülerle görüşecekti. Yaptığı mülakatlar çerçevesinde “Kürdistan”ın Kars ile Tiflis’ten Adana’ya, Trabzon’dan Malatya ve Revanduz’a uzandığını ileten Woolley’e göre altı “Ermeni” vilayeti, Rusya’nın bir kısmı ve kuzey İran’ın da Kürtlerin “vatan” addettikleri araziye dâhil olduğunu yazmaktaydı. Woolley de, aynen Noel’le ağız birliği etmiş gibi, Ermenilerin nüfus iddiaları konusunda Batı’nın aldatılmış olduğunu yazıyor ve Güneydoğu Anadolu’da çoğunluk oluşturan Kürtlerin aslında Arî ırka bağlı barışsever bir halk olduğunu, İngiltere himayesinde onları manda idaresi altına almanın yerinde bir karar olabileceğini vurguluyordu. Noel’den farklı olarak Woolley, Kürtlerin Türklerden değil de “dinsiz”likle suçladıkları İttihat ve Terakki Partisi’ndean nefret ettiklerini ileri sürecekti. Araplar ve Ermenilerle ilişkiler konusuna gelince, Woolley’in ziyaret ettiği aşiretler kendisine Ermenistan veya Irak mandası altında yaşamaktansa alıştıkları Türk hâkimiyetinin devamını tercih edeceklerini bildireceklerdi. Yabancı “himayesi” değil, “desteği” istediklerini belirttiler.

ERMENİLER DE YUNANLILAR GİBİ MEZALİM YAPACAK

..HAZİRAN 1919 - İngiliz ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, Doğu’da yaptığı incelemelerinde İngilizlerin desteğiyle İzmir’in işgali ve Yunanlıların yaptığı mezalimin aynısını Ermenilerin de yapacağı inancında olduklarını gördü.
Yunanlıların İngiltere’nin teşviki ve himayesinde İzmir’e çıkmaları ve yörede gerçekleştirdikleri katliamlar, Doğulular için de başlarına gelmesi muhtemel akıbetin göstergesi niteliğindeydi. Başka bir deyişle, İngiltere’nin yörede nüfuzunu kurmasının ardından Ermeni işgali, istilası ve katliamı bekleniyordu. Fakat Noel’e göre bu çıkmazdan sıyrılma ihtimali de vardı. Şöyle ki, Kürt Kulübü’nün “gerçek” amacı deşifre edilip, liderleri karalanabilirse, yöre halkının onlara olan desteği azalır ve bu kaostan yararlanan İngilizler, güçlü bir muhalefetle karşılaşmaksızın Diyarbakır ve havalisine girilebilirdi.

09 HAZİRAN 1919 - Sadaret Makamı (Başbakanlık), Harbiye Nezareti’nin (Savunma Bakanlığı) sorularını cevaplandırdı. Ermenilerin Kars ve Van çevresindeki hareketleri hakkında bilgi verdi.
Harbiye Nezareti’nin sorularını cevaplayan 09 Haziran tarihli yazısında Sadaret Makamı, Kars ve Sarıkamış’ta 10.000 Ermeni’nin toplanmış ve Antranik komutasında 30.000 kişinin Van tarafına inmeğe başlamış olduğunu, onların bu hareketlerinden “Hükûmeti, İzmir işgali gibi bir emr-i vaki karşısında” bırakmak istediklerinin sezildiğini, ayrıca iki İngiliz subayının idaresinde tecavüz hareketlerine giriştiklerini bildirdikten sonra, “Meclis-i Vükela”nın, Müslümanları korumak üzere “orduca harekât-ı tedafüiyyede” bulunulmasına ve Ermeni taarruzunun “Devamı halinde” Türk askerî kuvvetlerinin arttırılacağının, İtilaf devletleri temsilcilerine duyurulmasına karar verdiğini bildirdi.

10 HAZİRAN 1919 – Amiral Sir S.A.G. Calthorpe, Lord Curzon’a gönderdiği raporunda, Binbaşı Noel’in Doğu’da çalıştığını bildirdi.
Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra Osmanlı toprakları galip devletlerce işgal edilmeye başlanır. Bu işgal süreci aynı zamanda bu emperyalistlerin kendi aralarındaki paylaşım kavgasının da somut bir tarihidir. İngiltere; Ermenilerin, Kürtlerin, Arapların, Rumların vs. adeta herkesin isyanını desteklemeye çalışır. Noel adlı ve bir Kürt fanatiği olan binbaşılarını gizlice Doğu Türkiye’de çalıştırırlar. Noel’in ne maksatla bölgede çalıştığını Amiral Sir S.A.G. Calthorpe, Lord Curzon’a gönderdiği 10 Haziran 1919 tarihli yazısında şu şekilde ifade eder:
“...Binbaşı Noel, Kürt şefleriyle görüş birliğine varırsa bundan büyük faydalar sağlayacağını söylüyor. Bunlar İstanbul’da Abdülkadir ve Bedir Han ve daha az önemli bazı kimselerdir. Bunlar şüphe uyandırmamak için Noel’den ayrı olarak Kürt bölgelerine gidecekler. Türkler sulh konferansına Kürtlerin de getirileceğinden korkuyorlar. Kürtler henüz Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmadı ama Noel bunu sağlayacağından emin...”
İngiltere, Binbaşı Noel aracılığıyla Kürtleri, Millî Mücadele aleyhine kışkırtıp, örgütlemeye çalışırken, tabii ki esas mesele Kürtlerin hakkı veya onların devlet kurması değildir. İngiltere’nin amacı, Ortadoğu ve Türkiye’yi sömürgeleştirebilmektir.

11 HAZİRAN 1919 - Harbiye Nezareti, acele kaydıyla 3’üncü Ordu Müfettişliği’ne ve 15’inci Kolordu Komutanlığı’na gönderdiği yazı ile Ermeni taarruzlarına karşı, dışarıya bildirmeden, hazırlığın yapılmasını ve çarpışmalara hazırlanmasını istedi.

11 HAZİRAN 1919 - Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nazırlığı’na yazdığı raporunda, Oltu’ya gelen Ermenilerin geri gittiğini, Kars ve Sarıkamış’ta on bin asker yığdıkları ve elebaşı Antranik’in de otuz bin kuvvetle Van yönünde ilerlediğine ilişkin doğrulanmamış bilgiler alındığını ve 15’inci Kolorduca durumun araştırılmasını istediğini bildirdi.

BİNBAŞI NOEL’İN TEKLİFİ

13 HAZİRAN 1919 - İngiliz ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, Halep’ten Londra’ya gönderdiği raporunda, eğer Irak’a dost bir komşu ülke tesisi düşünülüyorsa, Erbil, Süleymaniye, Nusaybin ve Harran’ın Kürtlere tesliminin zaruretlerini savundu.

17 HAZİRAN 1919 - Mustafa Kemal Paşa, Kâzım Karabekir’e, Kürt Kulübü ve Ermeni çeteleri hakkında bilgi ve düşüncelerini bildirdi.
Şifre Amasya, 17.06.1919
“15’İNCİ KOLORDU KOMUTANI KÂZIM KARABEKİR PAŞA HAZRETLERİ’NE
1-Diyarbakır’daki Kürt Kulübü İngilizlerin teşvikiyle İngiliz himayesinde bir Kürdistan kurmak gayesini takip ettiği anlaşıldığından kapattırılmıştır. Üyeleri hakkında kanuni kovuşturma yaptırılıyor. Kürdistan’ın tanınmış beylerinden aldığım birçok telgraflarla dağıtılan bu Kürt Kulübü’nün hiçbir Kürt’ü temsil etmediği birkaç serserinin girişimlerinin sonucu olduğu, vatan ve milletin tamamen müstakil ve hür yaşaması uğrunda her fedakârlığa ve bu konuda emirlerimize hazır bulundukları bildirilmektedir.
2-Doğu illeri halkının Ermeni çetelerinin acımasızlıklarına ve saldırılarına hedef olmuş en büyük felaketi görmüş bir unsur olmak sıfatıyla gerçekten fedakârlık lüzumunu en evvel takdir eyledikleri kemali iftiharla (çok övünç verici olarak) görülmektedir. Fakat Anadolu’nun sakin tarafları böyle değildir. Siyasi zümrelerin şimdiye kadar menfaatleri uğrunda halkı oyuncak etmiş olmaları ahalide her türlü teşkilata karşı bir nevi çekingenliğe sebep olmuştur. Bu sebeple Samsun’a gelişten şimdiye kadar en çok ehemmiyet verdiğim durum, milletin istikbali (geleceği) ve hayat hakkımızın ancak millî birlikle kurtarılacağını anlamak ve bunun için her nevi siyasi ihtirastan ve kişilikten uzak ve yalnız milleti hür ve müstakil yaşatmağa yönelik teşkilatın yani Müdafaayı Hukuku Milliye’nin her nahiyeye varıncaya kadar kurulması ilkelerini hazırlamak oldu. Övücü çalışmalar olduğunu, her tarafta sizin gibi asker ve sivil görüş ve ilke birliği olan arkadaşlarımızın çalışması ve öncülüğü ile her taraftan aldığım telgraflar milletin bu ihtiyacı duyduğunu ve genel olarak bu işe başlandığını ispat ediyor. Hükûmet merkezinin adeta esir bir vaziyette olması payitahtın (başkentin) kuvvetli bir askeri işgal altında bulunması dolayısı ile milletin kaderi yine millet ordusuyla gerçekleşeceği sizce bilinmektedir. Bu sebeple ben Kürtleri ve hatta bir öz kardeş olarak Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyetleri aracılığı ile göstermek karar ve azmindeyim. Esasen millî vicdandan doğan bu kadar kuvvet tasavvur etmiyorum. Erzurum’da bütün Doğu illeri delegelerinden oluşan bir heyet bulundurmak konusundaki fikir ve teşebbüsünüzü takdir ederim. Bu, ne olursa olsun lazımdır. Anadolu’nun diğer illeri ile Edirne ve İstanbul Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyetleri’yle işbirliği konusundaki teşebbüs ve düşüncelerimi de bu sunduklarıma ek olarak arz edeceğim. Hürmetle gözlerinizden öperim.
3’üncü Ordu Müfettişi
Mustafa Kemal.”

17 HAZİRAN 1919 - Damat Ferit Paşa, Paris Barış Konferansı’nda ikinci muhtırasını verdi. Onlar Meclisi huzuruna çıkarak Türkiye’nin dünya savaşına katılması ve Doğu meselesinin çözümü üzerine Osmanlı Devleti’nin fikirlerini açıklayan bir konuşma yaptı.
Damat Ferit’in konferansa verdiği muhtırada Cengiz ve Timur devletlerini birer kasırga ve beşerî felaket gibi tarif ettikten sonra Edirne ilinin kuzeyinde Bulgar topraklarını, batı Trakya’yı ve Adaları geri istedi. Erivan Ermeni Cumhuriyeti ile Osmanlı sınırı işini münakaşa edeceğini söylemekle Doğu illerimizin bir kısmını Ermenilere vermeğe razı olduğunu ifade etmiş ve Asir ve Yemen dâhil bütün ülkelerinin Hicaz’ın Emaret ve diğerlerinin nihayet muhtar il şeklinde Osmanlı İmparatorluğu’na dâhil kalmalarını istemiştir. Yani halis Türk topraklarını Ermenilere verirken, Arap illerini muhafaza etmeyi düşünmüştür.

17 HAZİRAN 1919 - İngiliz ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, Diyarbakır’da aşiret reisleri ile görüşerek onlara birçok vaadlerde bulundu.
Diyarbakır’da görüştüğü aşiret reisleri, Noel’e, Ermeni iddialarına Avrupa kamuoyunda sahip çıkılırken kendilerinin hâlâ burada yerlerinde oturmaya mecbur tutulduklarından dolayı sitem edeceklerdi. Noel ise, karşılık olarak, merak etmemelerini İngiltere’nin meseleleri en kısa zamanda çözümleyeceğini vaat ediyordu. Ne var ki, Noel bu yörede son derece kesif İngiliz aleyhtarlığı ile karşılaştığını hatta adamlarının halk tarafından tahkir edildiğini ve yerine göre tartaklandığını da itirafa mecbur kalacaktır.

ERMENİ MİLİTANLAR GÜNEYDE

.. HAZİRAN 1919 - Ermeni militanlar güney illerimize geldiler.
Ermenistan idarî şefi unvanını taşıyan Bremond, “1919-20 Yıllarında Kilikya” adlı anılarında şöyle der: “1919 Haziran’ında eski Sason kahramanı Mihran Damadyan Mersin’e, oradan da Adana’ya geldi. Aynı gün Adana’daki Hristiyan topluluklar Fransız mandası altında bağımsızlıklarını ilan ettiklerini açıklayan bir bildiri dağıtıyorlardı. Kendilerine bu bildirinin ilgili makamlara sunulacağını, ama devletlerin kesin kararının alınmasının epeyce gecikeceğini, her halde halkın, Fransız memurlarına ve bunları yönetenlerin akıl, dirayet ve kiyasetlerine güvenmeleri gerektiği hatırlatıldı. Gerçekten de o gün bir taşkınlık görülmedi.”

24 HAZİRAN 1919 - Fransız İşgal Kuvvetleri Başkomutanı Franchet d’Esperey, istihbarat subaylarından Albay Mougin’e hazırlattığı raporu Paris’e, Savunma Bakanlığı’na gönderdi.
Bu raporda Kemalistlerin isyan bölgelerinde muhtelif ırklardan, cemaatlardan bahsediliyor. “Ermeniler” bölümünde özellikle şu noktalar var:
“-Ermeniler Anadolu’da nüfusun hemen onda birini teşkil ediyorlar. Özellikle ticaretle meşgul oluyorlar...”
“-Dinleri bakımından; Katolik Ermeniler en mutedil olanlarıdır. Protestan Ermeniler ticaretlerinden başka bir şey düşünmezler. Gregoryan Ermenilere gelince, bunlar öylesine ‘çevrelerine tahakküm etme hırsı’ içine düşmüşlerdir ki, yalnız Türkler arasında değil fakat Osmanlı ülkesindeki diğer ırklar ve hatta kendileriyle aynı dili konuşan kardeşleri arasında dahi nefretle karşılanmaktadırlar...”
“-Ermeni lejyon askerleri, davranışları ile Fransa’nın şerefini lekelemişlerdir. Bunlarda bir askerde rastlanabilecek tüm kötü huylar mevcuttur. Fakat bir askerin iyi taraflarından hiçbirine Ermeni askerlerinde rastlayamazsınız.”
Fransız Albay Mougin’in raporunun sonunda şu cümle var:
“-Ermenistan’ın manda idaresini üzerine alacak devlet hakikaten acınacak duruma düşecektir.”

24 HAZİRAN 1919 - Babıali, İngiliz ajanı Binbaşı Noel’in Güneydoğu Anadolu’da gezmesinden haberdar oldu ve XV. Kolordu Komutanlığı’na bilgi verdi.
Noel’in misyonundan Babıali de haberdar olmuş, XV. Kolordu Komutanlığı’na aşağıdaki şifre çekilmiştir: “Osmanlı Hükûmeti aleyhinde pek fena propagandalar” yapan Noel’in “rüesa-yı aşairden aldığı kati cevaplar kendisini memnun etmemiştir. Kürtler bilâkaydışart devletten ve Türk kardeşlerinden ayrılmayacaklarını, bu uğurda en son nefeslerine varıncaya kadar fedayı hayatta amade bulunduklarını söylemiştir. Ve mumaileyhin vermek istediği külliyetli parayı kabul etmeyerek ibraz-ı hâkimiyet ve namus eylemiştir.”

25 HAZİRAN 1919 - Mustafa Kemal, 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir’e gönderdiği telgrafında, “Kolları ve bacakları kesilen erkeklerinden, namuslarına saldırılmış kadınlarından söz edilerek il metropolitlerinden İstanbul Patrikhanesi’ne sürekli olarak rapor yağdırıldığı ve bu düzmece raporların yabancı basında yer bulabildiği anlaşılmaktadır.” dedi.

26 HAZİRAN 1919 - İngiltere Yüksek Komiser Vekili Amiral R. Webb, Türk Hükûmeti’nin üçüncü notasına cevap vererek söz konusu olan tutuklu Türk subaylarının verilemeyeceğini bildirdi.
İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral R. Webb, üçüncü Türk notasına 26 Haziran’da lütfen karşılık verir. Söz konusu subayların Mütareke’yi çiğnediklerini, bu bakımdan İngiliz makamlarına hesap vermek zorunda olduklarını söyler. “Karma mahkeme” gibi herhangi bir ödünün söz konusu bile olamayacağını bildirir ve Yakup Şevki Paşa’nın da yakalanıp yargılanmak üzere İngiliz makamlarına teslim edilmesini ister.

.. HAZİRAN 1919 - Ermeni Marzmanof’un birlikleri Pülümür (Dölekçayır) köyüne saldırarak, hayvanlarla eşyasını hep yağmalayıp, kaçamayarak köyde kalmış olan 5-10 kişinin giyimlerini alıp kendilerini öldürmüş ve kadınların ırzlarına geçmişlerdir.
Bu köy halkı üç gün aç olarak dağlarda kalmış ve Ermeniler çekildikten sonra köye dönüşlerinde, harabe ve cenazeden başka nesne bulamamışlardır.

İNGİLİZLER YİNE ERMENİ KORUYUCUSU

01 TEMMUZ – Bir İngiliz subayı, yanına bir Ermeni subayını alarak Ermeni mezaliminden korkup dağa kaçan Kars Millî Şurası üyelerinden Ahmet Efendi’nin yanına, Kumru dağına gittiler. İngiliz subayı, on güne kadar Ermenilere teslim olmalarını teklif etti.

03 TEMMUZ 1919 - Rum Patrik Vekili Dorotheos Mamelis ile Ermeni Patrik Zaven Efendi, Türkiye’deki asayişsizlikten, Türklerin “Millî savunma bahanesiyle Hristiyanlara saldıracaklarından, Anadolu’da teşkilâtlanmakta olan millîcileri hükümetin desteklediğinden” bahseden bir dilekçeyi İngiliz Yüksek Komiserliğine vererek tedbir alınmasını istediler.
Patrik Zaven Efendi, Rum Patrikliği ile birlikte 03 Temmuz 1919 tarihinde, İngiliz Yüksek Komiserliği’ne verdiği dilekçede, “Türkiye’de... Millî savunma bahanesi altında Hristiyanlara saldırmaları için çeteler ile milisler teşkilatlandırılmıştır... Asayişsizlikten, esas itibarıyla Türk Hükûmeti mesuldür. Doğu Hristiyanlarının koruyucusu ve mazlum milletlerin kurtarıcısı olan Müttefiklerin münasip görecekleri tedbirleri almaları için temennilerimizi ortaya koymamız hususuna müsaadelerini rica ediyoruz.” diyerek, İtilaf devletlerini işgale teşvik ediyordu.

04 TEMMUZ 1919 - Ermeniler, Selim’de, Türklere karşı uyguladıkları vahşiliği artırarak çoğalttılar.
Ermeniler, (Selim’de Allahüekber dağları güneyindeki) Akçakale’ye bağlı dört köyü 04 Temmuz 1919’da basarak, bir köyün halkını bütün ve öteki köylerden altmışar adam götürüp öldürmüşlerdir. Bozkuş köyünden bir Müslüman’ın kardeşi ile eşini ve kızını alıp götürmüşlerdir.

05 TEMMUZ 1919 - Ermeniler, Ermeni Generali Mayor Şalkonikof’un idaresinde, Erivan civarındaki bir Türk köyüne saldırdılar. Türk katliamı yaptılar.
Ermeni generali Mayor Şalkonikof’un ele geçen gizli bir emrine göre Türk ve Müslümanların hepsinin öldürüleceği ve Aras çayına döküleceği öğrenildi.

05 TEMMUZ 1919 - Ermeniler, Kars çevresinde Mescitli ve Gülantep köylerine saldırdılar. Cinayetlerine devam ettiler.
Ermeniler, Mescitli ve Gülantep (Beşyol) köylerine 05 Temmuz 1919’da taarruz ederek, birinci köyde Türklerden dört şehit ve dört yaralı verdirmişler ve ikinci köyde ise on Türk’ü öldürmüşlerdir.
Kızıl (Şehidhalit), Hamamlı ve Kağızman yakınlarındaki Çürük köylerine de saldırarak, zorla alma, yağma ve kıyımlar yapmışlardır. Bunlara karşı Ermeniler top ve makineli tüfek de kullanmışlar ve top sesleri sınırdan işitilmiştir.

08 TEMMUZ 1919 - Ermeni katliamlarına ve müthiş hazırlıklarına rağmen Dâhiliye Vekâleti, valilere, komutanlar tarafından seferberlik emirleri verilirse, yapmayın diye bir tamim gönderilmesi üzerine, 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir, vereceği seferberlik emrine uyulmasını istedi.
“14’üncü Kolordu, 13’üncü Kolordu, 20’nci Kolordu Komutanlıkları ile İkinci Müfettişlik, Trabzon, Sivas, Erzurum, Diyarbakır, Van, Bitlis vilayetleri ile Samsun, Erzincan sancaklarına, Bilumum Kolordu, Müfettişliklere, Erkânı Harbiye Umumiye (Berayimalumat)
Bir tehlike vukuunda seferberlik ilanına kanunen selahiyetim vardır. Meclisi vükela kararile dahi Harbiye Nezareti Celilesini huduttan hiçbir Ermeni’nin geçirilmemesi ve milleti masumei İslamiyenin her türlü taarruzdan koruması için gerekli görülen tedbirlerin kabul edilmesinde serbest suretiyle bu hakkı kullanmaya tekiden müsaade etmiştir. Bu böyle olduğu halde Nezaretin 26 Haziran 1919 tarihli ve Ali Kemal imzalı tamiminin Kolordum mıntıkasındaki valilere dahi tebliğ edildiğini maatteessüf pek geç olarak haber aldım. Bu tamimde memurini hükûmet ve halkımıza kumandanlar tarafından verilecek seferberlik emrine itaat etmemeleri ve bu fesadın önünü almak ne yapmak lazımsa yapılmasını aksi halde o emri verenler gibi icra edenlerin de mesul edileceğini söylüyor. Ne gibi bir saik ile yazıldığını anlamadığım bu tamim eğer madunlara tebliğ edilmiş ise derhal iptal edilmesini, her makamdan rica eylerim. Bu havalinin müdafayı namus ve hayatı uhdeme mevdudur. Herhangi bir mıntıkasına taarruz vukuunda vereceğim seferberlik emrine her kim itaat etmez veya fiilen veya sözle güçlük çıkarırsa derhal divanı harp kararı ile mahv ve ifna olunurlar. Yüz binlerce şühedamızın titreştiği bu topraklar elden giderse Anadolu’nun baştanbaşa bir İslam Mezarlığı olacağını herkesin bilmesi lazımdır. Kanunun hükmünden ziyade Cenabı Hakkın gazap ve lanetinden korkulmasının icap edenlere tebliğini rica ederim.
Kâzım Karabekir.”

ERMENİLER, KAR-OLTU’DA KATLİAMA DEVAM ETTİ

08 TEMMUZ 1919 - Ermeniler, Kars ile Oltu arasındaki Türk köylerinde katliama başladılar. Bu köylerdeki Türkleri tamamen öldürmüşlerdir.
Ermenilerin Müslüman halka karşı davranışları o kadar merhametsizce ve iğrenç idi ki, İngiliz Yarbayı Rawlinson bile, “Müslüman ahalinin insanlık adına Ermenilerin hâkimiyeti altında” bulundurulmamasını istemişti. Yine Rawlinson, Kâzım Karabekir Paşa’ya Ermeniler için “Bunlar çapukudur, her fenalığı yapabilirler. Bu bakımdan, Kars havalisine topladıkları 40.000 kadar Müslüman göçmenin bir fenalığa maruz kalma ihtimalleri vardır” diyordu. Fakat birçok Avrupalı ve Amerikalı tarafından, kötülükleri tespit edilmiş olmasına rağmen, Ermeniler yine de uzun süre Türkler tarafından işkence ve ölüme tabi tutulan zavallı bir millet gibi kabul olundular.

08 TEMMUZ 1919 - Ermenilerin, sınır boyuna kadar Türk köylerini yağma ve katliama başladıkları haberi gelince Kâzım Karabekir, o gece Hasankale’de bulunan Rawlinson’a bir an evvel Sarıkamış’a giderek, Ermeni katliamını gözleriyle görmesini telefonla bildirdi. Ayrıca bir tel gönderdi.

“İNGİLİZ KAYMAKAMI RAWLİNSON BEY CENAPLARINA
1)Ermenilerin Kağızman ve civarı Müslüman halkını katliam suretiyle imhaya başladıklarını kendilerini kurtarmak maksadıyla kaçanlar haber vermektedirler.
2)Ermeniler “Kurudere”yi basarak beş erkek, üç kadın şehit edildikten sonra 33 erkek, 1 gelin, 1 kız, 440 hayvanı alarak götürmüşlerdir.
3)04 Temmuz’da Kars ile Oltu arasındaki Akçakale’ye tabi dört köye baskın yaparak birisinin insanlarını tamamen, diğerlerinden altmışar adam götürüp kestikleri bildirilmektedir. Bu köylere baskın yapan Ermeniler beş top, yedi makineli tüfek kullanmışlardır. Bu kuvvetin kumandanı Arşak namında birisi imiş.
4-“Yüzkuş” köyünde bir İslamın kardeşiyle karısı ve kızını da Ermeniler götürmüşlerdir.
5-Ermeniler “Karakurt” mıntıkasında İslamları katliam etmeye devam etmektedirler. Sınır dışında cereyan etmekte ve umum üzerine de pek derin tesirat yapmakta olan bu halkın acılarına acilen bir son verilmesini ve mesullerinin cezalandırılmasıyla bizi de bu hususta aydınlatmak lütfunda bulunulmasını çok rica ve takdimi hürmet eylerim efendim.
15’inci Kolordu Komutanı
Tuğgeneral
Kâzım Karabekir.”

10 TEMMUZ 1919 - Ermeni vahşetine dayanamayan Adanalılar, Adana’yı boşaltmaya başladılar.
“On Temmuz bilseniz ne kara gündü,
Obalar göç etti, ocaklar söndü.
Adana bir yangın yerine döndü,
O günden ruhlarda bir sızı vardır
Şafakta kalanların bir izi vardır.”

10 TEMMUZ 1919 - Osmanlı Hükûmeti yetkilileri ile Kürt Kulübü görüşmelerde bulundu.
23 Temmuz’da Calthorpe, ayın 10’unda Kürt Cemiyeti ile Osmanlı Hükûmeti yetkilileri arasında geçen görüşmelerin ayrıntılarını –sanki teypten çözülmüş gibi- Londra’ya iletiyordu. Toplantıyı açan Haydarzade valilerden gelen telgraflarda Kürtçü komitelerin yurt sathına hızla yayıldıklarını ve bağımsızlıklarını elde etmek amacıyla giderek örgütlendiklerini, hatta Hükûmet’i tanımaz bir tavıra girdiklerini belirterek şöyle devam edecekti: “Hükûmet adına kendilerini çağırıp, gerçek taleplerinizi öğrenmek istiyoruz. Bu sebeple arzularınızı yazarak vükelaya bildiriniz.”
Bu sitemler üzerine Miralay Emin Bey söz konusu telgrafların gerçek dışı olaylardan söz ettiğini ve Cemiyetlerinin şubelerine bu tür “gayr-ı meşru” emirler vermediğini ifade edecektir. “Bana inanmalısınız” diyen Haydarzade’ye göre “Kürtlerin Osmanlı’dan ayrılmak istemediklerini biliyorum, fakat aldatılmış olabilirler. Aslında Süleymaniye’yi işgal eden İngiltere büyük bir Kürdistan kurup, Doğu vilayetine katılmak istiyor. Biz bunu görüyoruz.” Mevlanazade Rıfat atılarak eğer Haydarzade’nin söyledikleri doğru ise İngiltere’nin Türkiye’ye Sadrazam Damat Ferit’ten daha fazla sahip çıktığını iddia edecektir. Çünkü büyük Ermenistan’dan ziyade büyük Kürdistan, Osmanlı çıkarlarına daha fazla hizmet edecektir. Haydarzade: “Ne demek istediğinizi pek anlayamadım.” Cevap olarak Mevlanazade: “Malumunuz, Paris Konferansı’nda Sadrazam Hükûmet’in Ermenilere geniş otonomi vereceğini açıkladılar. Bu da doğal olarak Kürtleri etkilemiştir.” Bu çıkışa karşılık Avni Paşa bu otonominin Anadolu’da değil, Kafkasya’da bahis konusu olduğunu hatırlatacaktır. Ne var ki, Rıfat sesini yükselterek Sadrazam’ın nasıl onlara ait olmayan arazi üzerinde vaadler verebileceğini sorar. Abuk Paşa kızmıştır: “Merak etmeyin, biz komutanlarımıza sınırlarımızı santimi santimine korumaları için emir verdik.”
Binbaşı Avni Bey, konuşmaya girerek “O zaman Kürdistan’da gerekli tedbirleri almak için de bize de emir verin” diyecektir. Abuk Paşa onlara merak etmemesini ve Kürt askerlerini de silahlandırdıklarını belirtir. Bedirhanzade Emin ise “Peki, öyleyse niye bizden şikâyet ediyorsunuz?” diye sorar. Haydarzade şikâyetçi olmadıklarını ve Kürtlerin samimiyetinden emin olduklarını, sadece Kulüb’ün taleplerini öğrenmek istediklerini anlatacaktır. Ona karşılık Seyyit Abdülkadir, Sadrazam’ın sözlerinin açık olduğunu ve Ermeniler lehine Kürtleri feda ettiklerini vurgulayacaktır. Haydarzade de Sadrazam’ın beyanının talihsiz olduğunu ve tashih edilmesi için girişimlerde bulunduklarını itiraf edecektir. Mevlanazade: “O zaman neden kamuoyunu teskin etme yoluna hâlâ başvurmadınız?” Haydarzade: “Sadrazam’ın dönüşünü bekliyoruz.”
Avni Paşa, bu ateşli münakale üzerine havanın gerginliğini azaltmak için “Açık konuşalım, bugün kaderimiz belli değil. Aynı netice için birlikte çalışmalıyız. Sizden sadakat ve destek istiyoruz.” Diyerek Kürtlere, Osmanlılar çökerse onların da bu enkazın altında kalacağını işaret eder. Eğer o zaman gelirse, kendisi, Kürtlere “artık biz bittik, şimdi başınızın çaresine bakın” diyecektir. Mevlanazade hemen itirazını yükseltir: “Fakat o zaman çok geç kalınmış olmayacak mıdır?” Rıfat’a göre şu anda herkesin kaderi Paris’te tayin edilmektedir ve hükûmetler o kararlara uymak zorunda kalacaklardır. “Onun için kulübümüz Kürt milletinin selameti için Kürdistan’da barış ve asayişi temine çalışmaktadır.”
Bu konuşmalardan sonra Bedirhan Emin Ali, baklayı ağzından çıkaracaktır: Bugünden sonra Osmanlı Hükûmeti Kürdistan’ın varlığını kabul eder, bize otonom bir irade verir mi?” Avni Paşa’nın cevabı “evet”tir. Paşa, İmam Yahya’ya karşı yapılan son Yemen seferinde artık âdem-i merkeziyetin İmparatorluğun muhafazası için vazgeçilmez bir şart olduğuna inanmıştır. O zaman arkadaşları onu dinlememişlerdir, fakat sonra önerisini kabule mecbur kalmışlardır. Bedirhan Emin Bey: “Madem Kürdistan’a imtiyazlar vermeyi kabul ediyorsunuz, peki o zaman oraya Kürt bir vali ile subaylar göndermeniz daha iyi olmaz mı?” deyince Avni Paşa, “Neden olmasın. Bize isim verin.” Cevabını yapıştıracaktır. Seyyit Abdülkadir ise Babıali’nin bundan önce teklifini kabul ederek Diyarbakır ve Mamuretelaziz’ iki Kürt vali atadığını, fakat Ferit Paşa’nın bu kararı iptal ettiğini hatırlatacaktır. Ona göre, Reşit Paşa, “Kürtlere karşıdır.” Avni Paşa kararı bozanın Ferit Paşa olmadığını belirtince, Abdülkadir “Öyleyse, kimdi?” diye sorar. Avni Paşa, “Onu burada söyleyemem” diyecektir. Altı buçukta biten toplantı sonunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki nüfus oranına göre Kürt subay ve mülkî yetkililerinin yollanması prensip olarak karara bağlanır.

10 TEMMUZ 1919 - Ermeniler, Sarıkamış Karakurt Bucağı’ndaki Başköy’ü işgal ettiler. Armutlu batısındaki sırtlara da top yerleştirerek çevredeki köylerin Türklerine saldırdılar.

.. TEMMUZ 1919 - İngiltere, Kürtleri saflarına çekmek için Calthorpe aracılığıyla girişimde bulunulmasını istedi.

12 TEMMUZ 1919 - Ermeni caniler, Kağızman ile Kars’a giden iki Türk ailesini, Tiknis (Büyükdere köyü) ile Ağadeveler arasında öldürdüler ve göğsü ile yanlarında açtıkları ceplere el, kulak ve burunlarını doldurmuşlardır.

ERMENİ SALDIRILARI

13 TEMMUZ 1919 - Ermeniler Çürük (Çardakçatı), Antep (Beşyol), Armutlu, Başköy köylerine saldırarak Türklerin mallarını yağmaladılar. Kazıkkaya (Gazikaya) Türk köyünü basmak isteyince Türkler karşı koydular. Ermeni eşkıyaları ile Türk köylüleri arasında çatışma oldu.

18 TEMMUZ 1919 - İngilizler, Ermeniler lehine yürüttükleri politikanın yanlış olduğunu açıkladılar.
İngiliz Koloniyal Ofis’in resmî yayını “Near East” dergisi, önceleri (18 Temmuz 1919), Millî Liberal Kulüp’te bir konuşmada, “Geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’na yönelen politikamız, orada yaşayan Hristiyan halklar için felaket getirmiştir” dendiğini aktarmaktan çekinmedi.

20 TEMMUZ 1919 - İngiliz subaylarından kurulu bir “öğütçüler grubu”, Kağızman’a giderek, Türklerden, Ermenilere itaat etmeleri istendi.
Bu öğütçüler, ses çıkarılmaksızın dinlenmiştir. Nahcıvan bölgesinde Ermenilerin Türk kırımına girişmesine rağmen, İngiliz subayları aracılık yapınca, Türkler, silahlarını teslim etmişlerdir.

20 TEMMUZ 1919 - Bayburt Kaymakamı Nusret Bey, sürgüne gönderilen Ermenilere kötü davrandı diye idama mahkûm oldu.

MEZOPOTAMYA

21 TEMMUZ 1919 - Amiral Calthorpe, Londra’daki dostu Tilley’e yazdığı mektubunda, Mezopotamya’nın İngilizlerin olması gerektiğini yazdı.
Amiral Calthorpe’un mektubu şöyledir:
“Şimdiki sıkıntım Kürtlerle... Bağdat’tan Noel geldi. İyi ve dirayetli bir adama benziyor, fakat o da başka bir fanatik. Kürtlerin peygamberi olarak ortaya çıkıyor. Ona göre, Kürtler’den cömert, soylu ve iyisi yoktur. Yine Noel’e bakılırsa, Ermenilerle Türkler de o kadar aşağılık ve tiksindiricidirler. Kürtler bir tek Ermeni’nin kılına bile dokunmamışlar, hatta binlercesini (tehcirden) kurtarmışlardır. Tam aksine, asıl Ermeniler Kürtleri katletmişlerdir. Korkarım, bu görüşleri ve yaklaşımı ile Noel bir Kürt Lawrence’ı olup karşımıza çıkacaktır.”

23 TEMMUZ 1919 - Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa, genel durumumuz hakkında bir bilgi yayınladı.
“23 Temmuz 1919’da vaziyeti umumiye
1-Ermenistan Meclisi vükelasının bir nutkunda Kafkasya’da bulunan Ermeni muhacirlerinin Türkiye’ye dönüşleri için Ermeni ordusunun muavenetine ihtiyaç olduğunu zikretmesi şayanı dikkattir.
...........
6-Her hükûmette az çok askerin terhisi devam etmekte olduğu halde Yunanlılar mütemadiyen seferberliklerini tevsi ve bizzat arazimiz dâhilindeki Rumları da silahaltına almaktadır. Memleketimiz dâhilindeki Yunan kuvveti, Ayvalık, Bergama havalisinde dördüncü Bahrisefit, birinci ve sekizinci Girit adaylarından mürekkep bir tümen, Aydın, İzmir, Manisa havalisinde iki ile üç tümen tahmin olunmaktadır. Buna mukabil Kuşada, Söke, Fethiye, Antalya, Burdur havalisinde 33 ve 34’üncü alayları vardır.
Erkânı Harbiyei Umumiye Reisi
Cevat.”

25 TEMMUZ 1919 - İngiltere’nin Bağdat’taki Sivil Komiseri, Londra’ya, Binbaşı Noel’i, Diyarbakır’dan sonra Kahire yoluyla İstanbul’a göndermeyi teklif etti.

KARS VE SARIKAMIŞ’TA MEZALİM

.. TEMMUZ 1919 - Ermeniler, Kars ve Sarıkamış çevresinde Türklere karşı mezalimlerine devam ettiler.
Ermeniler, Kars ve Sarıkamış bölgelerinde Türklerin ileri gelenleri ile gençlerini toplayarak, bir takımını hapsetmekte ve sürmekte, bir takımını da öldürmüş oldukları; ayrıca bundan başka, “savaş yükümleri” adı ile Türklerin at, araba, dirlik ve hayvanlarını toplamakta oldukları ve bunun için de asker kuvveti gönderdikleri anlaşılmıştır. Kars ve Sarıkamış bölgelerinden bir takım ahali, bu yüzden Allahüekber Dağı’na çekilmek zorunda kaldıkları gibi bu mezalim, Nahçıvan ile (Karabağ’daki) Zengezor ve (Nahçıvan bölgesi kuzeyindeki Dere-Elegez) Daralagaz bölgelerinde daha geniş ölçüde yapılmıştır.

26 TEMMUZ 1919 – 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir, İngiliz Kaymakamı Rawlinson’a, Ermenilerin Türklere yaptığı mezalimi ve toplanan silahların Ermenilere verildiği şayialarının duyulduğunu bildirdi.
Erzurum, 26.Temmuz.1919
“İNGİLİZ KAYMAKAMI RAVLİNSON CENAPLARINA
Ermenilerin sınırın öteki tarafındaki İslam ahaliye karşı yaptıkları mezalim ve faciaların işitilmesi ve sınırımızın pek yakınında bile İslam kanlarını akıtmaktan çekinmediklerinin sınır üzerindeki asker ve ahali tarafından görülmesi, İslamlara attıkları mermilerin sınırımız içerisinde askerimiz arasına kadar düşmesi ve İslamlar hakkında tatbik ettikleri bu imha hareketi ile beraber Sivas’a kadar gidecekleri vesaire hakkında da bin türlü şayialı çıkarmaları halk üzerinde pek fena tesir yapmış olduğunu evvelce arz etmiştim. Ahval bu merkezde iken sürgü kolu ve kamaların trenle Sarıkamış üzerinden sevkedilmekte olduğu haberi hâsıl olan heyecan ve galeyanı bir kez arttırdı. Bunların Ermenilere verilerek İslamların bir daha Ermeni cellatlarının bıçakları altında bırakılacağı ve sağ kalanların da amele olarak çalıştırılacağı gibi bir fikir hâsıl etti. Silahların Ermeni içerisine gönderilmesine her suretle engel olunacağı hakkında pek çok kıylükaller ve müracaatlar vaki oldu. Şu ahvale karşı pek müşkil vaziyette kaldığımdan keyfiyeti ve sürgü kolu ve kamaları trenle sevki kabil olamayacağı gibi karadan Trabzon’a gönderilmesine de ne derecede muvaffakiyet hâsıl olacağını kestiremediğimden barışın kabulüne kadar Erzurum’da itilaf temsilcilerinin nezaret ve kontrolü altında depo edilmesi münasip olacağını ve burada bu suretle muhafazası mesuliyetini deruhde edeceğimi Harbiye Nezaretine arz ettim. Halkın İngiliz soylu ırkına karşı olan itimat ve hürmetinin sarsıntıya uğramaması Ermeniler tarafından İslamlara yapılan mezalim ve azgınlıklar dolayısıyla hâsıl olan endişe ve galeyanın teskini için zati aileleri tarafından da bu husus Dersaadet (İstanbul) İngiliz karargâhı Umumisine teklif buyurulursa ahvale karşı en muvafık ve samimi bir iş yapılmış ve yine süngü kolu ve kamaların daimi nezaretiniz altında kalmasıyla maksad da temin edilmiş olacağını ve bu tarzı hâl ile acizlerine karşıda büyük bir iyilik yapılmış olacağını arz eyler ve hissiyatı samimanenin kabulünü rica ederim.
Kazım Karabekir”

28 TEMMUZ 1919 – 15’inci Kolordu Komutanı Kazım Karabekir, Rawlinson’la görüşmesini Harbiye Nezareti’ne bildirdi.
Erzurum: 28.07.1919
HARBİYE NEZARETİNE
Erzurum İngiliz mümessili Kaymakam Rawlinson, 27 Temmuz 1919 da ziyaretime gelmişti. Konuşma arasında manda hakkında şu beyanatta bulundu: “Paris kongresinde Amerika, Türkiye ile Ermeni Azerbaycan ve Gürcü mandasını kabul etmişti. Fakat son havadise nazaran galiba Amerika Ayanı (Senatosu) bunu kabul etmemiş. Şu halde İngiliz mandası olacak demektir. Esasen Amerika, İslamları sevk ve idare edemez, hâlbuki İngilizlerin bu konudaki tecrübesi büyük olduğu gibi tahtı idaresinde milyonlarca islam vardır dedi. Mandadan maksadın ne olduğunu sordum. Cevaben mesela Kafkasya’da büyük bir kumandanlığımız bulunuyor. Ayrıca da Azerbaycan, Gürcü ve Ermeni Cumhuriyetleri nezdinde birer komutan ve erkânı harbiyesi bulunur. Tabii asayişin temini ve arzu edilen kanunun tatbiki için de bir miktar kuvvetimiz olur dedi. Ve misal olmak üzere Mısır, Irak, Hindistan’da İngiltere’nin sırf insaniyet için çalıştığını ve asayişin devamı ile oradaki insanların refahına uğraştığını söyledi. Mandaya ait konuşma bu kadardır. Bendenize şimdiye kadar vaziyeti siyasiyemiz hakkında hiçbir malumat verilmediğinden aşağıda olduğu gibi bazı maruzatta bulunmayı vazifei namus ve hamiyet bildim: Hükûmetimizin bahsedilen mandaların mahiyetinden haberi var mıdır? Yoksa azar azar yok etme ile günün birinde her varlığımızın namusu millî dâhil olduğu halde yeni güçler karşısında faydasız çırpınacak veya alçakça bir mısır idaresi mi kabul olunacaktır. Her halde Mısırlıların, Hintlerin asırlardan beri uyuşmuş ve sefahat ve itibarsızlığa doymuş ırkında bile bir vatanını kurtarma gayretinde bir kıpırdanma ve bir gayreti dindarene görülürken muazzam bir tarihe ve esaret kabul etmez bir seciye (soy) ve ahlaka malik olan koca bir milleti bir kadere razı olma ve teslimiyet ile kendi elimizle zinciri bendi esaret zincirini takmamak için ahvalin pek basiretkâr ve azma metanetle karşılanması mütalaasında bulunduğumu arz eylerim.
Kazım Karabekir”

ERMENİ SALDIRILARI BİLDİRİLDİ

28 TEMMUZ 1919 – Üçüncü Ordu müfettiş Vekili Kazım Karabekir, Harbiye Nezareti’ne Ermeni saldırıları hakkında bilgi verdi.
Erzurum: 28.07.1919
“HARBİYE NEZARETİ’NE
Ermeniler Kafkasya dâhilindeki İslamlara her türlü mezalim (zulümler) ve facialar yapmakta ve az çok mukavemet gördükleri mahallere değişik sınıflardan mürekkep kuvvetler sevk etmektedirler. Bu maksatla Nahçıvan, Şerur mıntıkalarına ve Kağızman Oltu havalisine kuvvetler celb ve tahşit (getirtme ve yığma, biriktirme) ve İslamları yok etme politikasını mütemadiyen takip ve tatbik etmektedirler. Ermenilerin bu günlerde Sarıkamış’a takviye kıtaatı olarak beş yüz kadar piyade ve süvari askeri ile dört topları geldiği, Sarıkamış ve batısındaki mıntıkada bilumum ahaliden savaş vergisi ile araba ve topluma ait araçlar gibi bir takım hazırlıkta bulundukları bilgi alınmış ve Oltu cihetindeki Müslümanlara karşı bir harekette bulunacaklarına ihtimal verilmemiştir. İşte Ermenilerin sınır yakınlarındaki harekât ve icraatları ve vilayatı sitteyi (altı ili) işgal edecekleri ve yakında Sivas’a kadar gidecekleri hakkında şayialar çıkarmaları genel durum ve vaziyeti siyasiden habersiz olan halk üzerinde fena tesirler yapmakta ve her türlü dedikoduları mucip olmakta (şaşırmakta) ve esasen mevcut olan korku ve endişeyi arttırmaktadır. Bugün elimizde kalan silahlara malik olduğumuz müddetçe Ermenilerin her türlü taarruzlarına karşı emin ir vaziyette olduğumuzu arz eylerim.
Üçüncü Ordu Müfettiş Vekili
Kazım Karabekir”

28 TEMMUZ 1919 - Kazım Karabekir, Tümenlerin düzenlenmesi ve silahların teslimi emrini veren Harbiye Nezareti’ne, birisi mandaların mahiyeti ve diğeri de Ermenilerin Sarıkamış’a mühim kuvvet yığdıklarını ve taarruz edecekleri hakkında iki şifre yazdı.

28 TEMMUZ 1919 - İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Bağdat’taki Sivil Komiser’in, Noel’i İstanbul’a gönderme teklifini kabul etmediğini bildirdi.

İNCELEME HEYETİ SİVAS’TA

28 TEMMUZ 1920 – Topalzade Halil, Kurtzade Hulusi ve Kozanlı Hasan Efendizade Mustafa Faik’ten oluşan bir heyet, Adana işgal bölgesindeki durumu incelemek ve rapor etmek amacıyla Sivas’a geldiler.
28 Temmuz 1919 tarihinde işgal bölgesinde durumu incelemek ve rapor etmek amacıyla Sivas’a gelen Topalzade Halil, Kurtzade Hulusi ve Kozanlı Hasan Efendizade Mustafa Faik’ten oluşan heyetin verdiği bilgiler, bölgedeki durumu açıklıkla ortaya koymaktadır. Bu kişiler tarafından bölgenin durumu açıklıkla ortaya koymaktadır. Bu kişiler tarafından bölgenin durumu ile ilgili olarak düzenlenen raporda şu görüşler yer alıyordu:
“Adana önemi itibariyle Osmanlı memurlarının oradaki mevki ve ehemmiyetlerinin ne derecede kaldığı bilgileri dâhilindedir. Kozan’a 1919 yılının Mart ayında işgal kuvvetleri komutanı olarak Yüzbaşı Mösyö Taillart’a gönderilmiştir. Bu Fransız komutanı daha gelmeden önce, yanında Ermenilerden oluşan kuvvetlerle geleceği, Kozan’da duyulmuştur. Adana’da işlenen faciaların Kozan’da da tekrar etmesi endişesi, Türk ileri gelenlerini bir araya toplamıştır. Görüşme sonucunda Kozan Dağı eteklerinde Ermeniler tarafından atılabilecek bir silahın, bölgede büyük bir karışıklık meydana getireceği ifade edilmiştir. Türklerin tecavüzkâr ve zalim gösterileceği haberi duyulduğundan, Adana’daki İngiliz generaline bir muhtıra yazıldı. Muhtırada, Kozan’da asayişin korunabilmesi için, Ermenilere yüz verilmemesi rica edilmiştir. Bu muhtıra Mösyö Taillart’ın gelmesinden önce, yola çıkarılmış, bilahare adı geçen şahıs Kozan’a gelmiştir. İşgal haberinin doğruluğu, Ermeniler’in şımarmasına sebep olmuş, gerçeğe aykırı beyanlarda bulunmuşlardır. Mütarekeden evvel, Krikor isminde bir Ermeni’nin öldürülmesinden dolayı bazılarımızın suçlu görülmesi, arkadaşlarımızdan Mustafa Efendi’nin çocuklarını, aldıkları kararla, beş sene müddetle bölge dışına çıkarılmasına sebep olmuş ve diğerleri de tazyik ve takip sonucu aynı akıbetle yüzyüzedirler. ...

29 TEMMUZ 1919 – Amiral Calthorpe, Milne’nin Ermeniler’le ilgili bir raporunu Foreign Office’e gönderdi.
“Savaş Nahcıvan yakınında ve Olti’nin vuku buluyor; Büyük Ermenistan sözü milli hareket ateşini alevlendiriyor; Kürtleri tekrar sırt sırta Türklerle bir hizaya getiriyor...”

30 TEMMUZ 1919 - Ermeniler Karakurt’un güneydoğusundaki Zaraphane (Çayarası) adlı köye 100 kişilik bir kuvvetle baskın yaptılar. Baskında makinalı tüfek kullandılar. Köyden dağlara kaçan Türkleri şehit ettiler.

31 TEMMUZ 1919 - Bir İngiliz subayı, Oltu Geçici Hükûmeti’ne giderek, bölgenin Ermenilere verildiğini, onlara boyun eğmek gerektiğini söylemiştir. Oltu Hükûmeti, İngiliz subayına büyük saygı göstermiş, onun isteğini on günlük süre isteyerek geçiştirmiştir.

.. TEMMUZ 1919 - Ermeniler, Kars ve Sarıkamış bölgelerinde Türklerin ileri gelenleri ile gençlerini toplayarak, bir takımını hapsedip, sürdüler, bir takımını da öldürdüler. Ayrıca (savaş yükümleri) adı ile Türklerin at, araba, dirlik ve hayvanlarını topladılar. Bunun için ayrıca asker kuvveti gönderdiler. Kars ve Sarıkamış bölgelerinden bir takım ahali bu yüzden Allahuekber Dağı’na çekilmek zorunda kaldılar. Ermenilerin bu mezalimi Nahçivan ile Karabağ’daki Zengezor ve Daralagaz (Nahçivan kuzeyindeki dere-Elegez) bölgelerinde daha geniş ölçüde yapılmıştır.

GENERAL HARBORD

01 AĞUSTOS 1919 - ABD Başkanı W. Wilson, Ermenistan mandası konusunun incelenmesi için General Harbord’u görevlendirdi.

01 AĞUSTOS 1919 - İngiltere Hindistan Bakanlığı Müsteşarı Montagu, Bağdat’taki İngiltere Sivil Komiseri’ne gönderdiği yazıda, İngiliz siyasi danışmanlarının yönetimi altında otonom Kürt devletçikleri gerdanlığının sardığı bir Arap eyaletinin Kuzey Irak’ta kurulması talimatını verdiklerini belirtti.
Bu talimatların geçici nitelikte olduklarını ve nihaî kararın Osmanlı ile barış antlaşması imzalandıktan sonra alınacağını da ilave edecekti. Mütereddit Montagu sorunu şu içinde bulundukları konjoktürde ele almaya gerek duymamıştı. Ancak Bağdat’tan aldıkları istihbarata bakılırsa, ciddi bir siyasetin olmayışı mahallî şartların aleyhlerine gelişmesine sebebiyet veriyordu. Böylece, Bakan, Majesteleri Hükûmeti’nin en kısa zamanda bu meseleye eğilmesinin isabetli olacağını savunuyordu. ... Montagu, başka hiçbir Batılı gücün Güneydoğu Anadolu mandasını kabul etmeyeceğine değiniyor, diğer alternatif olan Türk hâkimiyetinin yeniden tesisi ise, Calthorpe’un belirttiği gibi, pratik bir çözüm olarak görülemezdi. Bu yüzden belki de en doğrusu aşiretleri kendi hallerine bırakmaktı. Fakat kendi başına büyük bir Kürdistan; kuzeyde Ermenilere, güneyde ise Irak’a sevimsiz bir komşu olabilirdi. Hele İran’daki Kürtlerin milliyetçilik akımının ağına düştüğü bir sırada Kürtlere bağımsızlık tanıması söz konusu İngiliz nüfuz sahasını da içinden çökertebilirdi. Bu şartlar dâhilinde, Montagu dönüp dolaşıyor ve Wilson’un önerilerine katılmaktan kendini alamadığını itiraf ediyordu.

05 AĞUSTOS 1919 - Bayburt Kaymakamı Nusret Bey idam edildi.

05 AĞUSTOS 1919 - Ermenilere göre Sason kahramanı (!) olan Mihran Damadyan, Adana’da, kendisini vali olarak ilan etti.
Ermenistan’ın idarî şefi unvanını taşıyan Bremond olayı şöyle anlatmaktadır:
“05 Ağustos sabahı saat ona doğru Damadyan, siyasi durumunu unutarak, yanında memlekete yabancı olan, dört komite ileri geleni ve her birinin on kadar adamıyla birlikte doğruca valinin odasına girerek oraya yerleşmiş ve kendisini Fransız himayesinde bulunan Kilikya’nın valisi ilan etmişti. Ermeni mahallesi bile bu harekete ilgi göstermemişti. Elli kadar adamı hükûmet binasını ve koridorları koruyorlardı.
Ben (Bremond) hemen telefonu kestirerek bu gülünç oyunu durdurmasını bildirdim. Damadyan kendisinin ancak zorla çıkarılabileceği karşılığını verince, derhal valiliğe gittim ve süngülü bir kıta ile valinin odasına girince Ermeniler derhal hükûmet konağını terk ettiler. Bu üzücü olay valinin makamına geçirilmesiyle sona erdi.”

05 AĞUSTOS 1919 - İngiliz Albay French, Kahire’den Londra’ya yazdığı raporunda, Arif Paşa, Süreyya Bedirhan ve Sait Kâmil Paşa’nın kendisini ziyarete geldiğini ve İngiltere’nin bağımsızlık yolunda Kürtlere destek olmasını, hiç olmazsa ilk safhada manda yönetimini kabullenmesini istediklerini bildirdi.

ERMENİLERİN KARS’TA YAPTIKLARI

05 AĞUSTOS 1919 - Güneybatı Kafkas Müslüman Millî Merkez Komitesi Başkanı Dr. Esad (Oktay)’ın, Merkez Komitesi’ne yazdığı yazıda, Kars’taki gelişmeleri anlatmakta ve Ermenilerin yaptıklarını dile getirmiştir.
“Güneybatı Kafkas Murahhaslar Heyeti’ne,
05 Ağustos 1919, Kars, Sayı: 343
Kars Müslüman Millî Komitesi Merkezi, şu hususları ilgililere nakletmenizi dileyerek, bilgilerinize arz etmekle şeref duyar:
Osmanlı Birlikleri, Mütareke antlaşmasının şartlarına göre, 01 Ocak 1919’da, Kars ve Batum İlleri’ni boşaltır boşaltmaz, Ermeniler her yandan Kars İli’ne saldırdılar; onların zulmünden kaçmış olan Erivan Türklerinin yerleşmiş oldukları (Arpaçayı sağındaki) Peğler ve Koşavenk köylerini yaktılar. Bundan sonra Ermeniler, saldırmalarını Kağızman kasabasına yönelttiler; nizami Ermeni Birlikleri gelerek, faaliyet halindeki çetelerle birleştiler. Güneybatı Kafkas Hükûmeti’nin bu uğurda İngilizler nezdinde yaptığı teşebbüsler, hiçbir sonuç vermedi. Ermeni Hükûmeti, İngilizlerin kendilerine gönderdiği notalara cevap olarak: “Nizami Ermeni Birlikleri’nin, bir takım çeteler tarafından idare edilen bu hareketlere karışmamış olduklarını ve Hükûmetleri’nin bu hususta hiçbir bilgisi olmadığını” iddia etti. Daha sonra İngilizler, Ermenileri 30 Nisan 1919’da Kars İli’ne getirmek suretiyle durumu ağırlaştırdılar.
Taşınır ve taşınmaz mallarını bırakarak, Kars’ta Ermenilerin terk etmiş oldukları köylere yerleşmiş bulunan Erivan Türk göçmenleri, Ermeniler tarafından hemen hemen yok edildiler. Ermeniler, onların kaldığı köyleri böylece yeniden ele geçirdikten sonra, yerli Türk köylerine karşı da silahlı hücumlara geçtiler. Bu köyleri yağmaladılar ve içinde oturanları kırdılar.
Kars’ta, Sürmeli’de ve Kağızman’da Ermeni çokluğunu sağlamak maksadıyla, Ermeniler’in başları ile Ermeni Birliklerinin Komutanları, Türk ahalisini yok etmek veya göçmeğe zorlamak siyasetini güttüler. Ermeni Hükûmeti, Ağrı ve Karakurt Kürtlerini imha etmek için, kasıtlı olarak Asker Birlikleri gönderdi.
Erivan çevresinden göçüp gelmiş olan Kürtler, Rumlardan boşalan Sarıkamış Oluklu, Yeni-Selim ve öteki köylere yerleşmişlerdi. Ermeni Hükûmeti onlara, yerlerini bırakmalarını teklif ediyor. Nereye sığınacaklarını bilemeyen Kürtler bu köyleri, kendilerine verilen mühlet içinde terk etmediler. Ermeni Komutanı bunu bahane ederek, bu Kürtlerin hepsini imha etti. Haziran ve Temmuz aylarında aynı kıyım hareketlerine devam edilerek, Türkler her yerde takip ve imha edildiler.
Sürmeli (Tuzluca-Iğdır-Aralık) çevresinde Ermeniler, otuz sekiz köyü ateşe verdiler; üç bin beş yüzden çok insan, buralarda can verdi. Kırk binden çok kişi de evsiz-barksız kaldı.
Bu mezalimin biricik bahanesi, Kars (Millî Şûra) Hükûmeti’ne bağlı kalan Kürtlerin, Ermenilerin (Erivan’daki Meclis için yapılan) Milletvekili seçimlerine katılmakta çekimser davranmasından ibarettir. Bu çekimserlik, 06 Haziran ve 04 Temmuz’da Ermeni Telgraf Ajansları ile de doğrulanmıştır.
06 Temmuz’da aynı ajans, Sürmeli Sancağı’nda 46.441 kişinin seçimlere katılma hakkına sahip olduğunu bildiriyordu. Böyle iken 04 Temmuz’da yine aynı ajans, Taşnakzutiyun Ermeni Komitesi’nin Sürmeli’den 9 135 oy almış bulunduğunu, hâlbuki Müslümanların ancak 3.985 oy aldıklarını bildiriyordu.
Dokuz Türk ve bir Kürt köyü, seçimlere katılmaktan çekimser kalmışlardı. 1917 İstatistiğine göre Sürmeli çevresinde yetmiş bin Müslüman yaşıyordu. Bundan da anlaşılıyor ki, Ermenilere oy vermeyi reddeden bütün memleket, seçimlere katılmaktan çekimser kalmıştır.
Aynı zamanda Ermeni Hükûmeti, Oltu’da, Sarıkamış’ta, Göle’de ve Karakurt’taki Müslümanları kendilerine tabi kılmağa zorluyordu. Oltu’da Ermeniler yenildiler; fakat Kars çevresindeki 70 köy, Kağızman civarındaki 500 köy ve aynı zamanda –30 köylü- bütün Göle, Ermeniler tarafından tahrip edildi; ölüler ile yaralıların sayısı on binleri buluyor; 150.000’den çok insan evsiz kaldı. Bunların arasında çocuklarla yaşlılar, iklimin sertliğinden ve oralarda hüküm süren tifüs salgını ile öteki hastalıkların tahribatından dolayı, yok olmak tehlikesiyle karşılaşıyorlar.
Kars’ın talihsiz Müslüman ahalisinden zengin olanlar, Azerbaycan ile (İngiliz idaresindeki) Batum tarafına göçüyorlar; hâlbuki yoksullar, açlar ve çaresizler, Erzurum’a sığınıyorlar.
Bu bakımdan Merkez Komitesi, bu barbar Ermenilere karşı, büyük devletler nezdinde protestoda bulunmanızı, Konferans’ın ülkemizin muhtariyetini tasdik edeceği ana kadar, büyük devletlerin kontrolü altında memleketimiz idaresinin bizlere emanet edilmesini ve halkın sağlık ihtiyaçları ile yiyeceğini karşılayabilmek maksadı ile bize yardım yapılmasını sağlamanızı rica eder...
Güneybatı-Kafkas Müslüman
Millî Merkez Komitesi Başkanı
(Çıldırlı) Dr. Esat (Oktay)”

ERZURUM KONGRESİ

07 AĞUSTOS 1919 - Erzurum Kongresi, 16 günlük çalışmadan sonra bitti.
Mustafa Kemal, Kongre sonunda bir konuşma yaptı.
“Muhterem efendiler,
Milletimizin ümit ve necat ile çırpındığı en heyecanlı bir zamanda fedakâr Heyeti muhteremenin her türlü mezalime katlanarak burada, Erzurum’da toplandı. Hassas ve necip bir ruh ve pek salabetli bir iman ile vatan ve milletimizin halasına ait esaslı mukarrerat ittihaz etti. Bilhassa bütün cihana karşı milletimizin mevcudiyetini ve birliğini gösterdi. Tarih bu kongremizi şüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir. Heyeti muhteremenizin, rüfekayi kiramının hakkımda gösterdiği samimi muhabbet ve itimat asarına buradan alenen teşekkür etmeyi bir vecibe addederim. Bu felehpira içtimaımız sona ererken Cenabı Vahibülamal Hazretlerinden avnü hidayet ve peygamberi Zîşanımızın ruhu pürfütuhundan feyzü şefaat niyaziyle vatan ve milletimize ve devleti ebed müddetimize mesut akibetler temenni ederim.”

07 AĞUSTOS 1919 – Erzurum Kongresi kararları, bir bildiri ile açıklandı.
Kongre sona erdiğinde, Kongre heyeti, bir bildiri yayınladı ve alınan kararları açıkladı.

“Doğu Anadolu Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Erzurum: 07 Ağustos 1919
DOĞU ANADOLU İLLERİNİN ERZURUM KONGRESİ BEYANNAMESİ

Barış anlaşmasının imzalanmasından sonra gittikçe artan sözleşmeyle ilgili kırıcı davranışlar ve İzmir, Antalya, Adana ve havalisi gibi memleketimizin önemli parçalarının fiilen işgali ve Aydın ilinde yapılan tahammülsüz Yunan faciaları ve Ermenilerin Kafkasya dâhilinde hudutlarımıza kadar dayanan katliam ve Müslümanları yok etme siyasetiyle istilâ hazırlıkları ve Karadeniz sahilinde Pontus hayalini tahakkuk ettirmek gayesiyle hazırlıklar yapılması ve sırf bu maksatla Rusya sahillerinden akın akın muhacir namı altında gelen yabancı Rumların ve bu arada da silahlandırılmış eşkıya çetelerinin sevk ve celp edilmesi gibi hadisât karşısında mukaddes vatanın bölünme dağılma tehlikesini gören milletimiz hiçbir iradei milliyeye dayanmayan hükûmeti merkeziyemizin bu belirti ve facialara çareler bulucu olamayacağına uğursuzluğuyla kani ve birçok müessirat tahtında ihtimal ki daha elim ve gayri kabili hazım ve kabul mukarreta da serfüru edeceğinden tamamiyle tasalı bulunuyor. Bundan dolayı kendini en yakın ve en kanlı tehlikeler karşısında gören Doğu Anadolu illerinin mukadderatını bizzat muhafaza gayesiyle her taraftan vicdanı millîden doğmuş cemiyetlerin iştirakiyle sonradan kabul edilen, toplanan Erzurum Kongresi 07 Ağustos 1919 tarihlerinde çalışmalarına son vererek biltaffı teala aşağıda olan kararları kabul etti.
1-(Trabzon ili) ve (Samsun sancağı) ile Doğu anadolu illeri (Erzurum, Elâzığ, Van, Bitlis, Sivas) ve bu bölgedeki bağımsız livalar; hiçbir sebeb ve bahane ile birbirlerinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılması mümkün olmayan bir bütündür. Mutlulukta ve felakette ortaklığı kabul eder ve aynı amacı hedef edinirler. Bu bölgede yaşayan bütün Müslümanlar birbirlerine karşı fedakârlık duygusu ile doludurlar, soy ve sosyal durumlarına saygılı özkardeştirler.
2-Osmanlı vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığının sağlanması, saltanat ve hilafet makamlarının korunması için millî kuvvetleri yapıcı duruma getirmek ve milli iradeyi egemen kılmak esastır.
3-Her türlü işgal ve müdahale Rumluk, Ermenilik teşkili amacına yönelme sayılacağından bilikte savunma ve karşı koyma esası kabul edilmiştir. Siyasi egemenliği ve sosyal dengeyi bozacak surette, Hristiyanlara yeni imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir.
4-Hükûmetin buraları bırakmak veya buralarla ilişiğini kesmek zorunda kalması ihtimaline karşı saltanat ve hilafete bağlılığı ve milli hakları koruyucu tedbirler ve kararlar alınmıştır.
5-Vatanımızda, ötedenberi birlikte Müslüman olmayan kimselerin, kanunlarla pekiştirilmiş müktesap haklarına tamamiyle uyarız. Mal, can ve ırzlarının korunması, esasen dinimizin, milli geleneklerimizin ve yasaklarımızın gereği olduğundan, bu esas, kongremizin genel kanısı ile de sağlamlaştırılmıştır.
6-İtilaf devletlerinden; Mondros Mütarekesinin imzalandığı 30 Ekim 1918 günüdeki sınırlarımız içinde kalan ve her bölgesinde olduğu gibi, Doğu Anadolu İllerinde, büyük çoğunluğu Islam olan ve kültürel, ekonomik üstünlüğü Müslümanlara ait bulunan birbirlerinden ayrılmaları imkânsız öz kardeş, dindaş ve soydaşlarımızın oturduğu memleketlerimizin bölünmesi düşüncesinden vazgeçerek, varlığımıza ve tarihî, ırkî, dinî haklarımıza saygı gösterilmesi ve bu suretle hak ve adeletle dayanan bir karar verilmesi beklenir.
7-Milletimiz, “insanı ve asri” amaçları yüceltir. Fen, sanayi ve ekonomik bakımından ihtiyaçlı durumumuzu takdir eder. Bundan ötürü; devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı, vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak üzere, altıncı maddede açıklanmış olan sınırlar içinde, milliyet esaslarına uygun ve memleketimize karşı istila isteği olmadan herhangi bir devletin fenne, sanayie, ekonomiye ait yardımlarına hoşnutlukla karşılarız. İnsanlığın esenliği ve umumun huzuru adına böyle insancıl ve adaletli kuralları kapsayan bir barışın tez elden kararlaştırılması en büyük millî arzumuzdur.
8- Milletlerin kaderlerini kendilerinin çizdiği bu tarihî çağda İstanbul Hükûmetinin de millî iradeye boyun eğmesi zorunludur. Çünkü milli iradeye dayanmayan milletlerin kendi başlarına verdikleri kararlara milletçe uyulmadığı gibi, bu kararların dışında da itibarı olmadığı ve olmayacağı şimdiye kadar ki olaylar ve sonuçlarıyla ispatlanmıştır. Bundan ötürü, milletin, içinde bulunduğu korkulu durumdan ve kuşkudan kurtulma çarelerine başvurmasına hacet kalmadan hükûmetimizin hemen millî meclisi toplaması ve bu suretle milletin kaderi hakkında alacağı bütün kararları millî meclisin denetiminden geçirmesi zorunludur.
9-Vatanımızın karşılaştığı üzücü olaylar ve aynı amaçla millî vicdandan doğan derneklerin anlaşma ve birleşmeleri ile meydana gelen kitle bu [Doğu Anadolu Müdafaayı Hukuk Cemiyeti] adında bir topluluk haline getirmiştir. Cemiyet her türlü particilik akımlarının dışındadır. Bütün Müslüman yurttaşlar deneğin tabii üyesidir.
10- Kongre tarafından seçilen bir Heyeti Temsiliye (Temsilciler Kurulu) kabul edilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar olan millî kuruluşlar birleştirilmiş ve sağlamlaştırılmıştır.”

AMERİKA MANDASI

10 AĞUSTOS 1919 – Halide Edip Mustafa Kemal’den, Amerika mandasının kabulünü istedi.
“MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE,
Muhterem efendim,
Memleketin siyasi durumu en had bir safhaya geldi. Kendimize bir yön tayini için, Türk Milletinin zarını atıp müspet bir tutumu benimsemek zamanı geçmek üzere bulunuyor:
Dış durum, İstanbul’da şöyle görünüyor:
Fransa, İtalya, İngiltere, Türkiye’de mandaterlik meselesini Amerika Senatosu’na resmen teklif etmiş olmakla beraber, bütün kuvvetlerini senatonun kabul etmemesi için sarf ediyor. Bölüşmeden hisse kaçırmak tabii işlerine gelmiyor.
Suriye’de hüsrana uğrayan Fransa, zararını Türkiye’de telafi etmek istiyor. İtalya namuslu bir emperyalist olduğundan, savaşa ancak Anadolu’nun bölüşülmesinde pay almak için girdiğini açıktan açığa söylüyor. İngiltere’nin oyunu biraz daha incedir.
İngiltere, Türk’ün birliğini, çağdaşlaşmasını, hakikî İstiklal kazanmasını, istikbal için olsa bile, istemiyor. Yeni vasıta ve fikirlere tamamen çağdaş ve kuvvetli bir Müslüman-Türk hükûmeti, başında hilafet de olursa, İngiltere’nin Müslüman esirleri için, kötü bir örnek teşkil eder. Türkiye’yi bütünüyle İngiltere alabilse, kafasını, kolunu koparır, birkaç senede sadık bir sömürge haline koyar. Buna en başta, bilhassa dini sınıflar memleketimizde çoktan taraftardır. Fakat bunu Fransa ile dövüşmeden yapabilmek mümkün olamayacağından taraftar olamaz. Fakat Türkiye’yi bütün halinde muhafaza zarurî görülürse, yani bölüşmenin ancak büyük askerî fedakârlıklarla olabileceğini anlarsa, Latinleri sokmamak için, Amerika fikrine yardımcı ve taraftar olur. Nitekim İngiliz siyaset adamları arasında zaten bu fikre temayül var. Morison gibi meşhur simalar, Amerika’nın Türkiye’de genel manda almasına taraftar oluyorlar.
Diğer bir çözüm yolu da, Türkiye’yi Trakya’dan, İzmir’den Adana’dan, belki de Trabzon’dan ve mutlaka İstanbul’dan mahrum ettikten sonra, eski “Kapitülasyon”ları ve boğulmağa mahkûm iç sınırlarıyla müstakil bırakmak.
Biz İstanbul’da, kendimiz için, bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici bir Amerika mandasını “ehven-i şer” olarak görüyoruz. Sebeplerimiz şunlardır:
1-Aramızda, hangi şartlar altında olursa olsun, hristiyan azınlıklar kalacaktır Bunlar hem Osmanlı vatandaşlık haklarından faydalanacaklar, hem de dışarıda bir Avrupa devletine dayanarak karışıklık çıkaracaklar, devamlı müdahaleye yol açacaklar, zaten görünüşten ibaret olan istiklalimizden azınlıklar adına her yıl bir parça daha kaybedeceğiz.
Sağlam bir hükûmet ve çağdaş bir idare kurulması için, patrikhanenin siyasî imtiyazları, azınlıkların kuvvetli devletler vasıtasıyla devamlı tehdidi ortadan kalkmalıdır. Küçük ve zayıf bir Türkiye bunu yapamayacaktır.
2- Birbirini yok eden, menfaat, hırsızlık veyahut macera ve şiddet uğruna yaşayanların hırsını tatmin eden hükûmet nazariyesi yerine, milletin refah ve kalkınmasını sağlamak, halkı, köyleri, sıhhati ve uygulamasına ihtiyacımız var. Bunda gereken para, ihtisas ve kudrete sahip değiliz. Siyasi dış borçlar, siyasi esareti arttırıyor. Taraf tutma, cahillik ve çok konuşmaktan başka müspet bir netice veren yeni bir hayat yaratamıyoruz.
Bugünkü hükûmet adamlarını takdir etmese bile, halkı ve halk hükûmeti kurulmasını faydalı bilen Filipin gibi vahşi bir memleketin, bugün kendi kendini idareye muktedir çağdaş bir makine hâline getiren Amerika, bu hususta çok işimize geliyor. On beş, yirmi sene, zahmet çektikten sonra yeni bir Türkiye ve her ferdî, tahsili, zihniyetiyle hakiki İstiklali kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiye’yi, ancak yenidünyanın kabiliyeti yaratabilir.
3-Yabancı devletlerin Türkiye üzerindeki rekabetlerini ve kuvvetlerini memleketimizden uzaklaştırabilecek bir yardımcıya ihtiyacımız var. Bunu ancak, Avrupa dışında ve Avrupa’dan kuvvetli bir elden bulabiliriz.
4-Bugünkü oldu- bittileri kaldırmak ve bir an önce davamızı dünyaya karşı savunmak için gerekli kuvveti haiz bir devletin yardımını istemek lazımdır. İstilacı Avrupa’nın bin bir vasıtasına ve melûn siyasetine karşı böyle bir vekil sıfatıyla Amerika’yı kendimize kazanarak ortaya atabilirsek, Doğu Meselesi’ni de, Türk Meselesi’ni de gelecek için kendimiz halletmiş olacağız.
Bu sebeplerden dolayı, bir an önce istemememiz lazım gelen Amerika mandası da, tabiî mahzursuz değildir. Gururumuzdan epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz. Yalnız bazılarının düşündüğü gibi, Amerika’nın resmi sıfatında, dinî temayül ve taraf tutma yoktur. Hristiyanlara para verecek misyoner kadını Amerika’sı, Amerikanın idare makinesinde bir mevki tutmaz. Amerika’nın makinesi, dinsiz ve milliyetsizdir. O, çok ahenkli, farklı cins ve mezhepte adamları, çok kaynaşmış bir halde, bir arada tutmanın yolunu biliyor.
Amerika, Doğu’da mandaterliğe ve Avrupa’da gaile yüklenmeğe taraftar değildir. Fakat onların gurur meselesi yaptıkları Avrupa’ya usulleri ve idealleriyle üstün bir millet olmak iddiasındadırlar. Bir millet samimiyetle Amerika milletine başvurursa, Avrupa’ya, girdikleri memleket ve milletin hayrına nasıl bir idare kurduklarını göstermek isterler.
Resmî Amerika’nın önemli şahsiyetleri arasında lehimize epeyce bir temayül meydana geldi. İstanbul’a Ermeni dostu olarak gelen birçok mühim Amerikalılar, Türk dostu ve Türk propagandacısı olarak döndüler.
Bu akımı temsil eden resmî ve gayri resmî Amerika’nın fikri, gizli olarak şudur: Türkiye’yi, olduğu gibi, hiçbir parçaya ayırmamak, eski sınırları içinde bütün halinde muhafaza etmek şartıyla umumî bir kongre yaparak Amerika’yı istemiştir. Amerika’da, Suriye’nin bu arzusu pek hararetle karşılanmıştır.
Resmî Amerika bizim topraklarımız üzerinde Ermenistan kurmağa niyetli görünmüyor. Eğer manda alırlarsa, bütün milletleri eşit şartlar altında bir memleket evladı olarak kabul edip alacaklarını, en önemli çevrelerden haber aldım.
Fakat Avrupa, mutlak bir Ermenistan meselesi yapmak -bilhassa İngiltere– Ermenilere tavizler vermek istiyor. Amerika umumî efkârında zulüm görmüş Ermeniler adına bir oyun oynamağa çalışıyor. Avrupa korkusu bizim fikir adamlarımızı düşündürüyor. Reşat Hikmet Bey gibi, hatta milli birliğe şekil veren diplomatlarımızın, Ermeni meselesi için bir çözüm yolu tavsiyeleri var. Resmen size yazılıyor.
Çok tehlikeli anlar geçiriyoruz. Anadolu’daki mücadeleyi dikkat ve sevgiyle takip eden bir Amerika var. Hükûmet ve İngilizler, bunun, Hristiyanları öldürmek, ittihatçıları getirmek için bir hareket olduğunu, Amerika’ya telkine el birliğiyle çalışıyorlar.
Her an bu Millî Mücadele’yi durdurmak için kuvvet gönderilmesi düşünülüyor, bunun için İngilizleri kandırmağa çalışıyorlar. Millî mücadele süratle ve müspet arzularla hemen meydana çıkarsa (ve Hristiyan düşmanlığı gibi bir rengi de olmazsa) Amerika’da hemen yardımcı bulacağını, yine çok önemli çevreler garanti ediyorlar.
Sivas Kongresi toplanıncaya kadar, Amerika komisyonu alıkoymağa çalışıyoruz. Hatta kongreye Amerikalı bir gazeteci göndermeğe de belki muvaffak olabileceğiz.
İşte bütün bunlar karşısında, davamızda yardımcı olabilmesi için, bu fırsat dakikalarını kaybetmeden, bölüşülme ve çökme korkusu karşısında kendimizi Amerika’ya başvurmağa mecbur görüyoruz. Vasıf Bey kardeşimizle bu hususta ortak olan noktaları, kendisi de ayrıca yazacaktır.
Türkiye’yi azim ve irade sahibi, geniş kafalı bir iki kişi belki kurtarabilir.
Macera ve boğuşma devri artık geçmiştir. Gelecek için kalkınma ve birlik savaşı açmaya mecburuz. Sınırlarında bu kadar çok evladı ölen zavallı memleketimizin, fikir ve medeniyet savaşında kaç tane şehidi var? Biz Türkiye’nin hayırlı evlatlarından, yarının kurucuları olmalarını istiyoruz. Rauf Bey kardeşimizle, sizin birlikte, temelleri bile çöken zavallı memleketimiz için uzakları görerek düşünüp çalışmanızı bekliyoruz.
Hürmetlerimi gönderip, başarılarınıza dua ederim. Millî davada canıyla ve başıyla çalışanlar arasında, sade bir Türk askeri tevazuuyla sizinle beraber olduğunu ifade ederim.
10 Ağustos 1919 Halide Edip”


11 AĞUSTOS 1919 - Harbiye Nezareti’nin “Gayet Gizlidir” işaretli bir yayınında Mavri Mira Heyeti’nin çalışmalarından bahsedilirken Ermeni Patriği Zaven Efendi’nin Mavri Mira Cemiyeti tarafından satın alındığı belirtilmektedir.

ERMENİ KATLİAMLARI

12 AĞUSTOS 1919 – Ermeniler, Tavas köyü, Yukarı Katırlı ve civarı Müslüman köylerine saldırdı ve katliam yaptı.

13 AĞUSTOS 1919 – 12’nci Kolordu Komutanı Selahattin Bey, İstanbul’daki çeşitli partilerin birleşerek Amerika heyetine bildirilmek üzere aldıkları kararları Mustafa Kemal’e bildirdi.
Afyonkarahisar, 13.08.1919
“15’İNCİ KOLORDU KOMUTANLIĞI’NA

Mustafa Kemal Paşa içindir: İstanbul’daki çeşitli partilerin birleşerek Amerika heyetine bildirilmek üzere aldıkları kararlar aşağıda arz olunur:
1-Ermenistan için Türkiye’nin doğu sınırları üzerinde Ermenilerin işine yarayacak bir toprak parçası vermeğe, Doğu vilayetlerindeki Türklerin ve orada iş başında bulunan büyüklerin, buranın, gelecekte refahını ve serbestçe gelişmesini düşünerek, razı olabilecekleri fikrinde bulundukları, yalnız bu fikirlerini, oradaki Kürtler ile işbirliği yapmış olmaları ve Kürtlerin de Ermenilere toprak verme fikrine kesinlikle karşı bulunmaları dolayısıyla açığa vurmak istemedikleri ve hatta açığa vursalar bile oradaki Türk çoğunluğunun, aşağıdaki şartların yerine getirileceği konusunda kendilerine teminat verilmedikçe bu fikirde Kürtlerden ayrılmayacaklarını zannettikleri tespit edilmiştir. Şöyle ki: Birincisi, Türk ve Kürt çoğunluğunun ve aralarındaki diğer azınlıkların yaşadıkları toprakların bütünlüğü; İkincisi, Türk istiklalinin tam olarak tanınması ve fiilen garanti edilmesi; Üçüncüsü, Türkiye’nin çağdaş medeniyete ulaşabilmesi için serbestçe gelişmesine engel olan kayıtların kaldırılmasıyla Wilson prensiplerinde vadedildiği şekilde, İstiklal ve haklarından en güvenli bir tarzda faydalanılmasına imkân verilmesi; Dördüncüsü; bu hususlarda ve Türklerin bir an önce gelişip ilerlemeleri için bize yardımcı olacağını, Amerika’nın Cemiyet-i Akvam’a (Milletler Cemiyeti’ne) karşı taahhüt etmesi.
2-Boşaltılacak topraklardan çıkarılacak olan Türk ve Kürtlerin yeni gönderilecekleri topraklarda derhal yerleştirilmeleri ve derhal topraklarından faydalanmalarını sağlamak için Amerika’nın yardım etmesi.
3-O civarda ve bilhassa Erzincan ve Sivas arasında yoğun halde bulunan Ermenilerin de yeni Ermenistan sınırları içinde gönderilmelerinin temini.
4-Ermenistan adına ve hesabına olarak meydana geleceğini gördüğümüz toprak verme durumu, bağımsız bir Ermenistan adına değil, ancak büyük ve medeni bir devletin mandası altında gelişecek çağdaş bir devlet adına olacaktır. Çünkü bugünkü Ermenistan’a toprak vermek, Türkiye’nin başına ikinci bir Makedonya yapmak olduğu gibi, Kafkasya içinde bir gaile yaratmak demektir.
5-Bütün bunlar, münakaşa edilebilir bir “teklif” mahiyetindedir. Bunların kesin bir şekil kazanması için, ancak memleketteki heyetlerle temas etmek mümkün olursa, oraya Amerika heyetinden birisinin gönderilmesi şarttır.
6-Ve en nihayet, meselenin kanunî ve meşru bir şekle sokulması için Osmanlı Millî Meclisi’ne götürülmesi tabiidir.
12’nci Kolordu Komutanı Selahattin.”

MANDA MESELESİ

17 AĞUSTOS 1919 – Ali Fuat Paşa, Amerika mandasıyla ilgili olarak Kara Vasıf’ın verdiği bilgileri Mustafa Kemal’e bildirdi.
“Asayişle ilgilidir. Ankara, 17 Ağustos 1919
Kişiye Özeldir.

ÜÇÜNCÜ ORDU MÜFETTİŞLİĞİ KURMAY BAŞKANI

Kâzım Beyefendi’ye,
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne: 16.07.1919 tarih ve 880 numaralı şifrenin dokuzuncu maddesine ektir:
Kara Vasıf’ın 10 numaralı madde hakkında ek olarak verdiği bilgi:
1-Bir yardım şeklinde Amerika’ya taraftar olursak ve bunu Doğu İlleri Kongresi, Millî Kongre, bir arzu gibi telgrafla hükûmetimize bildirirse, Wilson’un Amerika Kongresi’ne karşı güzel bir dayanak noktası olacaktır. İstanbul’da birçok aydınlar buna taraftar ve böyle bir şey hazırlanıyorlar. Eğer Anadolu’da yaparsa faydalı olur, diyorlar. Böyle olursa Amerika’nın mandasından yararlanarak öteki alçak düşmanları memleketimizden çıkarmak ve sonra yalnızca Amerikalılarla karşılaşmak mümkün olur ve uğraşmak ta kolay olur. Bir de Amerikalılar bizi şiddetle suçluyorlar. Yani hükûmeti aşağı görüyorlar ve milletimizi de suçluyorlar. Temsilcilerin İstanbul’dan çıkışını, Paris’e gidişini, raporları.... Sonra diyorlar ki, Avrupa’nın yapmağa cesaret etmediğini siz kabul ediyorsunuz. Mesela Avrupa büyük Ermenistan kurulmasını düşünmüyor. Sizin Sadrazam Toros’tan sınır veriyor, Ermenistan istiyor. Hâlbuki şimdiye kadar Amerika komisyonlarından hiç birisi bile buna “olabilir” demedi. Bütün raporlara göre Anadolu’da, Türkiye’de bir Ermenistan kurulması, hatta muhtar ve mahallî idareler teşkil etmek bile mümkün değildir. Nüfusları yok, toprakları yok. Bu idare müthiş bir askerî kuvvet dayandırılmazsa olmaz. Ermenilerde bu kuvvet olamaz. Amerika bu lütfu yapamaz. Diğer devletler de buna tahammül edemez. Meğer ki, oralarını zaptetsinler ve “..... barış” yapsınlar. Bu da mümkün değil. Aralarındaki rekabet buna engeldir. İşte İstanbul’un haberleri. Oradan bunların üzerinde iyice düşünülsün. Epeyce zaman vardır. Amerika Kongresi hemen hemen Wilson’u dinlemek üzeredir.
2-İstanbul’da büyük temaslar var. Onun için Mustafa Kemal Paşa, genel bir emir verir mi? Yoksa İstanbul’un kararını ve çalışmalarını kabul eder mi? Bu çalışmaların gayesi, milletin birliği, vatanın bütünlüğü, istiklal ve hakimiyetin korunması!. Eğer Mustafa Kemal Paşa, buraya genel bir emir vermezse ve kendisi de derhal oradan Amerikalılar, İngilizler ve diğer yabancılarla temasa geçmezse, tabii burada faaliyet devam edecektir. Belki, aksi neticeler alınır. Buna dikkati çekerim. Bu rolü, siyaseti çok daha iyi yürüten bir (tgtlkhn). Mustafa Kemal Paşa’nın mücadelesine ve kuvvetine dayanmak ise (btlstn). Onun sözleri, demeçleri, davranış ve hareketleriyle.... tutum ve söz olarak yalanlanmış.
3-Çolak Hüseyin Selahattin ikiyüzlü davranmaya devam ediyor. Sadık Bey’in en gözde bendelerinden olan bu zatın bir mevkie getirilmemesi için ne yapılacağı düşünülüyor
20’nci Kolordu Komutanı Ali Fuat.”

17 AĞUSTOS 1919 – Ermeniler, Kağızman eşrafını topladılar.

18 AĞUSTOS 1919 – Ermeniler, Kağızman halkını öldürmeye başladılar.

MANDA İLE MİLLÎ GAYE KORUNMAZ

19 AĞUSTOS 1919 – Mustafa Kemal, Amerika mandasıyla ilgili açıklamada bulunan Kara Vasıf’a verdiği cevapta, “Amerikan Mandasını kabul halinde millî gaye korunmuş olabilir mi?“ diye sordu.
“Şifre
Kişiye özeldir. Aceledir. Erzurum’dan,19.08.1919

20’NCİ KOLORDU KOMUTANI ALİ FUAT PAŞA HAZRETLERİNE,

C. 17.08.1919
1-Bahsedilen Amerika mandasının nasıl bir yardım sağlayacağının çok dikkatli olarak incelenmesi ve Millî gayemize ne dereceye kadar yararlı olacağının hesap edilmesi son derece önemlidir. İstanbul’da çalışanların gayesi, milletin birliği, vatanın bütünlüğü, istiklal ve hâkimiyetin kazanılması olarak anlatıldığına ve gösterildiğine göre, Amerika mandasını kabul hâlinde bu gaye korunmuş olabilir mi?
2-Milli arzuya tabi ve uygun olmayan kararlar, hiçbir zaman milletçe kabul edilemeyeceğinden, milletimizin ve vatanımızın mukadderatında, millî vicdana tercüman olmaktan ibaret bulunan vazifemizi tam olarak yapmak için, millî arzunun iyice belirip tek bir hedefe yönelmesini beklemeden hiçbir meselede yetkili görünmemiz doğru değildir. Bu sebepten dolayıdır ki, tarafımızdan yabancılarla temas ve münasebetin, kongrenin kararlarına göre millet adına yapılmasını tercih etmekteyiz. Allah’a şükür, vatanımızdaki millî akımın pek çok genişlemesi ve kökleşmesi ve kuvvetlenmekte olması, bizleri daima bu noktaya götürüyor ve davet ediyor.
3-Şurası da göz önünde tutulmalıdır ki, memleket ve milletin mukadderatı hakkında Amerika veya herhangi bir devletle anlaşmağa yetkili olabilecek bir hükûmet, ancak millî hâkimiyet esasını kabul ve Millî Meclis’in varlığını benimseyerek ona dayanmayı gerekli gören bir hükûmettir. Şu takdirde İstanbul Hükûmeti’nde görev alacak şahısların mutlaka bu vasıflarda olması zarurîdir. Bizce olduğu gibi, oradaki çalışmalarınızın gayesi ve bu noktanın sağlanması olmalıdır.
4-Yakında kongre kararlarını öğreneceksiniz. Gözlerinizden öperiz.
Mustafa Kemal.”

19 AĞUSTOS 1919 - Amiral Webb, İstanbul’dan Londra’ya gönderdiği raporunda, Wilson’un 13 Haziran 1919 tarihli raporunda “hayatî mahzurlar” olduğunu ileri sürdü.
Webb’e göre, Trabzon’da nerede ise hiç Ermeni yoktu. Buna rağmen Ermenilerin “çoğunluk” oluşturduğunu sandığı Van ve Muş Kürt Devleti’nin kapsamına alınmıştı. Bu, en azından Ermeni davasına ihanet demek olacaktı.

SİVAS’TAKİ GELİŞMELER

20 AĞUSTOS 1919 - Sivas Valisi Reşit Paşa, Sivas’a gelen Fransız subaylarla yaptığı görüşmeden sonra, Sivas Kongresi ve Mustafa Kemal’in tutuklanması konularındaki endişelerini Mustafa Kemal’e bildirdi.
Sivas Valisi Reşit Paşa, İstanbul’dan Sivas’a gelen Cizvit papazlarıyla birlikte kendisini ziyaret eden Fransız Jandarma Müfettişi Albay Brunot’nun, kendisi ile yaptığı özel görüşmede, Mustafa Kemal burada kongre yaparsa on gün içinde buraların işgal edileceğini söylediğini; öbür gün yine gelerek, bu konu üzerinde düşündüğünü, Mustafa Kemal ile kongre heyetinin Fransızlar konusunda saldırgan bir dil kullanmamaları halinde kongrenin toplanmasında bir sakınca olmadığını ama kongrenin toplanma gününün bilinmesi gerektiğini açıkladığını belirten Reşit Paşa, Dâhiliye Nezareti’nden aldığı telgrafın da aynı mahiyette olduğunu, durumu kendisine bildirdiğini ve ona göre hareket etmesi için haber verdiğini yazar. Ayrıca, ikinci bir kongrenin toplanmasına ihtiyaç yoksa vazgeçilmesini de ekler.

20 AĞUSTOS 1919 – Mustafa Kemal, Sivas Valisi Reşit Paşa’ya, Fransız subayın blöf yaptığını, kongrenin toplanacağını ve endişelenmemesini bildiren cevabını gönderdi.
Mustafa Kemal, Brunot’nun blöf yaptığını, Sivas’ın beş, on gün içinde işgalinin kolay olmadığını, Sivas Kongresi’nin aylar önce duyurulup bütün dünyaca bilindiğini ve yapılacağını bildirdi. Mustafa Kemal, ayrıca “Sivas Kongresi’nde söz konusu olacak hususlar da, Erzurum Kongresi beyannâmesi hükümlerinden kolayca anlaşılabilir. Kongrelerde İtilaf devletleri aleyhinde tahriklerde bulunmak gibi maksatlar asla güdülmeyecektir Burada şunu da arz edeyim ki, bendeniz ne Fransızlardan ve ne de herhangi bir yabancı devletten yardım isteğe tenezzül eden şahsiyetlerden değilim. Benim için en büyük koruyucu kuvvet ve yardım kaynağı milletimin bağrıdır.” Dedi.
Sivas Valisi Reşit Paşa, yeniden gönderdiği tel ile durumu bildirmekle vicdanî görevini yaptığını ve emrinde olduğunu Mustafa Kemal’e bildirdi.

21 AĞUSTOS 1919 – Mustafa Kemal, İstanbul’daki çeşitli partilerin Amerika Komisyonu’na verilmek üzere aldıkları kararlar konusunda düşüncelerini cevap olarak bildirdi.
“Şifre
Kişiye özeldir. Erzurum 21.08.1919
339
12’NCİ KOLORDU KOMUTANLIĞI’NA
20’NCİ KOLORDU KOMUTANLIĞI’NA

(Yalnız 12’nci Kolordu) C. 13-8-1919 şifre:
İstanbul’daki çeşitli partilerin Amerika Komisyonuna verilmek üzere aldıkları kararlar, burada Heyeti Temsiliye’mizce son derece üzüntü ve esefle karşılandı. Çünkü birinci madde Ermenistan’a doğru vilayetlerimizden toprak verilmesi söz konusu olmaktadır. Hâlbuki ezici çoğunluğu Türk ve Kürt olan bu vilayetlerden bir karış toprağın bile Ermeniler hesabına yazılmasının bu gün için tatbikatta mümkün olamayacağı şöyle dursun, unsurlar arasındaki düşmanlık ve intikam duygusunun dehşet ve şiddeti, Osmanlı Ermenilerine verilecek en son müsaade, adaletli ve eşit şartlar altında vatanlarına dönmeğe rıza göstermekten başka bir şey olamayacaktır. Üçüncü maddede, Erzincan ve Sivas arasında yoğun bir Ermeni topluluğu bulunduğu hayali, bilgisizlik ve vukufsuzluktan başka bir şey değildir. Savaştan önce bile, buralarda yaşayanların büyük çoğunluğu Türk ve birazı da Zaza denilen Kürtlerden ve pek azı da Ermenilerden ibaretti. Bugünse varlığından bahsedilecek sayıda Ermeni yoktur. Bundan dolayı bu gibi cemiyetler yetkilerini bilmeli ve bir iş yapmak isterlerse, hiç olmazsa Harbiye ve Hariciye Nezaretlerinin barış hazırlıkları arasında yaptıkları resmi istatistik ve grafiklere olsun başvurmak zahmetinden kaçınmamalıdır. Bu telgrafın aynen İstanbul’a gönderilmesini rica ederiz.
Mustafa Kemal”

ERMENİ KADINLA EVLENEN TÜRK

21 AĞUSTOS 1919 - İngiliz ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, trenle Halep’ten Antep’e doğru yola çıktı. Bir Ermeni kadınla evlenen Türk gencine yapılan baskıları öğrendi.
Yolda görüştüğü Türklerin “Antep’te İngilizlerin ne işi olduğunu” sordukları Noel’e, binbaşının cevabını beklemeden İngilizlerin Ermenilerin intikâmını almak üzere geldikleri söylenmişti. Yine seyahati sırasında İslamiyet’i kabul etmiş bir Ermeni kadınla evlenen bir Türk genci ile karşılaşmıştı. Ermeniler bu yuvayı bozup, kadının kocasını terk etmesi için tazyik yapıyorlardı. Bu uğurda Ermeni papazlar da araya girmişlerdi. Kadın bütün Türk ve İngiliz orduları karşısına dikilse kocasından vazgeçmeyeceğini, hatta bu uğurda ölümü bile göze alacağını haykıracaktı. Sinirlenen Ermeniler, “Ne Türkler, ne de İngilizler bu topraklara sahip olabileceklerdir. Yakında burası Ermenilerin yurdu olacak!” diyerek mahalden uzaklaşmak zorunda kalacaklardı. Şahit olduğu bu vak’a karşısında Noel bile bir Ermeni’ye karşı on Türk’ü feda ettiği izlenimini edinecektir.

22 AĞUSTOS 1919 - Le Temps gazetesi, Amerikalı General Harbord ve beraberlerindekilerin Ermenistan’da teftişte bulunmak üzere Paris’ten ayrıldığını bildirdi.
“Amerikan kuvvei seferiyesi erkânı harbiye reisi General Harbord Amerikan reisicumhurundan gelen talimat üzerine Ermenistan ve Maverayı Kafkasya’yı teftiş için bir heyet riyasetinde olmak üzere dün Paris’i terk etmiştir. General Harbord heyeti diğer bilcümle heyetlerden ve halen Ermenistan’da ve Maverayı Kafkasya’daki teşkilattan büsbütün başkadır. Bunlar oralardaki bilcümle ahvali tetkik edeceklerdir.”

24 AĞUSTOS 1919 – 3’üncü Kolordu Erkânıharbiye Reisi Başkanı Ahmet Zeki Bey, Vasıf Bey’in şifresini 15’inci Kolordu Erkânıharbiye Başkanlığı’na iletti.
Sivas, 24. Ağustos. 1919
15’İNCİ KOLORDU ERKÂNI HARBİYE RİYASETİ’NE

07.08.1919 tarihli Vasıf Bey’den gelen ve iyice anlaşılamayan şifre atidedir:
1-Haydutların tenkili ile asayişin şayanı takdir bir surette temin ve idamesi:
2-Müslüman olmayanlara karşı sebepsiz tecavüzatta bulunulmaması. Cevdet Ali ve Kamuran Ali iki kardeş İngiliz parası ile Kürtleri harekâtı milliyeye sevk suretile gâvur düşmanlığı isnadatına mahal bırakılmaması ve İngilizlere hükûmetçe celbedilmiş otuz Arnavut ve Kürt zabiti üçer dörder grup halinde arzı hizmet edecekler. Bunlar buradan hareket ettiler. Bin lira verilmiştir. İlk fırsatta canlı, kaçıramazlarsa sizi ve Rauf Bey’i katledeceklerdir.
3’üncü Kolordu Erkânı harbiye Reisi
Ahmet Zeki.

Ahmet Zeki Bey, aynı gün Vasıf Bey’in yeni bir şifresini daha gönderdi:
09.08.1919 tarihiyle yazılıp bugün Vasıf Bey’den aldığım şifre aidedir: “Amerika mandasını istemek lüzumunda hemen hemen herkes müttefikan Ermenilere toprak vermek mutlaka lazım gelecek gibi görülüyor. Amerika müzahereti Ermeni ve Boğaz mes’elesi hakkındaki rapor derdesti ikmal ve takdimdir. Beyannamenizi yalnız devletlere değil milletlere hitaben neşir ve tamim etmeniz son derece mühimdir. Kongre kararına şiddetle intizar ediyorum (bekliyorum).
3’üncü Kolordu Erkânıharbiye Reisi
Ahmet Zeki.”

ERMENİ İDDİALARI

25 AĞUSTOS 1919 - İngiliz ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, Pazarcık ilçesinden geçerken, “Ermeni iddialarının başlangıç noktasına adım attığını” ifade etti.
Noel bu kasabada savaş öncesinde bile Ermeni nüfusunun 25 kişiyi geçmediğini itiraftan kendini alamayacaktı. Hele civar köylerde bir tek Ermeni’ye bile rastlamak mümkün değildi. Bu insanların Ermeni hâkimiyetine terk edilmesi hangi adalet kavramı ile bağdaşabilirdi? diye kendi kendisine soran Noel’in bu sorgulamasına Londra’dan herhangi bir cevap verilmeyecektir. Dahası Noel, burada yaşayan 30.000 kişinin akıbeti nasıl istismarcı, içten pazarlıklı ve tefeci Ermenilerin ellerine bırakılabilir? diye de not düşmekten kendini alamayacaktır. Bölgedeki temaslarını çeşitli kabileler arasında sürdüren Noel, onlar arasındaki farklarını da fark edecek ve Kürtçenin yayladan yaylaya değişen bir dil olduğu intibaını edinecektir.

26 AĞUSTOS 1919 – Vasıf Bey’in bahsettiği rapor, 20’nci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa tarafından Temsil Heyeti’ne gönderildi.
Ankara: 26.08.1919
“15’İNCİ KOLORDU KOMUTANLIĞINA

Madde:1 – İçtimaî, iktisadî, harsi, dinî inkişafatı temin edecek hariç ve sevahili ile beraber bütün Türkiye’nin istiklal ve tamamiyeti mülkiyesinin temini ve batı illerinin muhtariyeti halinde bu vilayetlerin ekseriyeti Türklerle meskûn olan aksamının doğrudan doğruya Türk hâkimiyetinde ibkası ile millî vahdetin mahfuziyeti.
Madde:2- Türkiye’ye bütün ekseriyet ve milliyetlere müsavi şeraiti siyaseti milliye hakkında bir iradei müstakille esasatını temin suretile istiklalimizin tahkimi.
Madde: 3- Şarkı karipte mütemadi emrivaki ve işgaller ihdasile kanlı ihtilafat ve ihtilaller vücuda getiren ve malî ve iktisadî ve hukukî imtiyazatca esaretler tesis eden harici rekabet ve ihtisasatı ref ve bunların netayici meşumesi olarak zuhura gelen dâhilî teşevvüsatı izaleile serbestii inkişafatımızı temin şeraitile ve aynı bir müddet mahdude ile tek bir devletin müzaharetine arzı ihtiyaç ediyoruz.
Madde:4- Bu müzaharetin de muhtelif anasırın hüsnü imtizac ve refah inkışafını ve memleketin imarının bila garez teminine muvaffak olmuş ve kavanini bu esaslara binaen tanzim eylemiş olan ve şarkı karipte arzî ve siyasi ihtirasat perverde eylemeyen Amerika tarafından deruhte olunmasını istiyoruz.
Madde:5- Ermeni milletinin içtimai, iktisadî, harsî inkişafını temin edebilir mükemmel bir Ermenistan Kafkasya’da teşekkül etmiştir. Türkiye arazisinden bir kısmının işbu Ermenistan’a ilhakı maddeten imkânsızdır. Mamafih mukaddema Rus ordularile birlikte Ermenistan’a nakledilen ve kısmen de tercih edilerek yeniden iskânları lazım gelen Ermenileri işbu Ermenistan dâhilinde tamamen tavattunları için ihtiyacı hakiki halinde tashihi hudut suretile Türkiye arazisinden bir miktar mümkün olabilir.
Madde: 6- Payitahtımız ve merkezi hilafetimiz olan İstanbul’un müdafaadan mahrum bırakılmaması ve hâkimiyetin Türklerde ibka edilmesi şerait ile Boğazların haliharp ve sulhte safaini ticariye için her millete açık bulundurulmasını kabul ederiz. Hitam.
20’nci Kolordu Komutanı
Ali Fuat.”

27 AĞUSTOS 1919 – İsmet (İnönü) Bey, Kâzım Karabekir’e, Amerika mandasını kabulden başka çaremiz kalmamıştır diye bir mektup gönderdi.
27 Ağustos 1919
“Kardeşim Kâzımcığım;
Bundan evvel bir mektup yazmıştım yakında, onu, daha almamışsınızdır. Bununla vaziyet hakkında biraz malumat vermek istiyorum. Fakat hakkında senin bilmediğin var mıdır? Vaziyet şimdi Anadolu ahvali demektir ki buralarda biz onu mübalağalı işitiyoruz. Bir aralık Anadolu ile İstanbul hükûmeti arasında nifak bulunmamasına pek ziyade ehemmiyet verdik. Daha Ferit Paşa Paris’te idi; hükûmet de az çok intibah göstermiş idi. Ali Kemal Bey o sırada çekildi. Harbiye Nezaretine de İzzet Paşa veya Fevzi Paşa gelecek gibi idi. Kabul etmediler. Sonra Fevzi Paşada geldi. Yeni hükûmetler teşkil etti. Teşkilatı Milliye hususunda Ferit Paşa, Ruhi, Ali Kemal Bey vesaire gayrı kabili telafi adımlar attılar. Bugünkü yekdiğerine tamamen zıt ve hasım telakki hâsıl oldu. Fakat şimdiki Adil Bey, Süleyman Şefik Paşa hükûmeti bütün evvelkilerine ameli bir surette taş çıkarmaktadır. Adil Bey maatteessüf tamamen İngiliz düşüncelidir...
Bu Süleyman Şefik Paşa, İzmir fecayiinden sonra bana müracaat etmiş “ Memleket mahvoluyor, taksim ediyorlar.... Anadolu’da kıyamdan başka çare yoktur. Konya havalisine gidelim... Şehzadelerden birini alıp o civara götürelim... Etrafına toplanalım. Sen de bu Şehzadeye Erkânı harbiye reisi ol” demişti. Ben kendisine öteden beri emniyet etmediğim için hayır ve evet bir cevap vermeksizin başımdan savmış idim. Şimdi bu adam bu marifetleri yapıyor... İstanbul’da emniyeti nefs endişesi arttıkça Ferit Paşa her giden Nazırın yerine daha aşağısını bulmakta devam edecektir. Bu düşünce de unutulmasın. Vaziyeti hariciyeye gelince Amerika heyeti burada herkesle temas etmiş idi. Şimdi İstanbul’da belli başlı iki cereyan vardır. Amerika, İngiliz taraftarlığı. İngiliz taraftarını Hürriyet ve İtilaf, Türkçe İstanbul gazetesi, Adil Bey ilh... Geri kalan Tevfik Paşa dâhil olduğu halde Amerika yardımı taraftarıdır. Evvelce Amerika’nın kabul etmesi pek şüpheli olduğu için İngilizler sakin idiler. Hâlbuki tahmin hilafına olarak Amerika’da Türkiye’ye gelmek için temayül artmış, neşriyat başlamış olduğu için İngilizlerde de telaş artmış. İstanbul’da propagandaya başladılar. Taraftarlarını hükûmet ile beraber körüklüyorlar. İstanbul’un bazı mahallelerine beyannameler bile dağılmışlar: “İngilizleri isteriz” diye... İngilizlerin emeli bu esnada memlekette, Amerika heyetinin tahkikatını ve temeyülatını iptal edebilecek cereyanlar izhar ve ilan ettirmek, bu suretle bir defa Amerika işini suya düşürdükten sonra yine bildiklerini yapmaktır diye tahmin olunuyor. Korkuluyor ki bütün Asya’yı eline geçirmiş olan İngilizler, yegâne kabiliyeti harbiye ve ihtilaliyesi olan Türkiye’yi elinde bulundurarak tamamen çürütüp mahvetmek isteyeceklerdir. Eğer Amerika’nın gelmesi suya düşerse İngilizler için bugünkü taksim vaziyetini tevsi etmekten başka yapılacak başka bir şey yok gibidir ki, İngilizlere diğerleri bu hususta muavenet edecekler, muhalefet etmeyeceklerdir. Eğer Anadolu’da halkın Anadolu’da halkın Amerikalıları herkese tercih ettikleri zemininde Amerika milletine müracaat edilse pek ziyade faidesi olacaktır deniliyor ki ben de tamamiyle bu kanaatteyim. Bütün memleketi parçalamadan bir Amerika’nın denetimine bırakmak, yaşabilmek için yegâne ehven çare gibidir. Fakat bugün bu kanaatin kıymeti onun izharındadır. Avrupa’nın, Amerika’nın pazarlık ettikleri bir zamanda Amerika lehin bir koz göstermektedir. Sen Erzurum’a giderken bana “korkuyorum ki seni bir şeye karıştıracaklar” demiştin. Evimden dışarı çıkmadım ve hiçbir şeye karışmadım. Fakat muhitim karıştı. Ben karışmadım da ne oldu? Hiç. Sekiz ay evimde oturduktan sonra bir gün çağırdılar. Şurayı askerî teşkil ettiklerini ve beni de oraya tayin ettiklerini bildirdiler. Bir hafta sonra affettiklerini söylediler: Kim istemişti, sonra ne sebeple affettiler; bilen ve söylenen yoktur. “Anadolu’ya silah ve cephane giderse ben göndermişim, hep ben idare edermişim.” Adil Bey’in kanaati bu. Adı geçenin her bildiği işte böyle ise vay milletin başına. Dâhili nifak, hükûmetle millet arasındaki ayrılma, en soysuz, en alçak kısmının idare başında bulunması gibi ahvalin memleketi daha nice felaketlere götüreceğine şüphe yoktur. Fakat erbabı namus için bir çare burada yok. Anadolu’da anarşi günden güne artıyor. Hükûmetsizlik her gün daha ziyade tebarüz ediyor. Bu hâl yalnız başına azim bir felakettir. En muktedir hükûmetler, en temiz insanlar bu anarşiyi senelerce tedaviye ve mahvolan nüfuzu hükûmeti iadeye teşebbüs etseler muvaffakiyetleri şüphelidir. Bilakis tutulan yanlış yolun inat ve ısrar ile takibinden doğan sonuç bakalım ne olacaktır. İşte biz evimizde, hiçbir kimse ve hiçbir şeyle alakadar olmaksızın (Hükûmetin kanaatine rağmen) ahvali böyle teessürle görüyoruz. İçimiz kan ağlıyor. Duadan başka elimizden bir şey gelmez. Malatyalılar bana Malatya Mebusluğunu teklif ediyorlar. Sen ne dersin. Gözlerinden öperim, seni bağrıma basarım, sevgili kardeşim Kâzımcığım.
İsmet.”

Rauf Bey’in gözlerinden öperim. M. Kemal Paşa ile Refet Bey bugünlerde Kastamonu’ya geliyorlarmış diyorlar.”

CLEMENCEAU

29 AĞUSTOS 1919 - Fransa Başbakanı Clemenceau, Paris’te, Savaş Şurası’nda yaptığı konuşmasında, 12.000 askerin Ermenistan’a gönderilmesi önerisinde bulundu. Bu öneri ile Clemenceau, alay konusu oldu.

31 AĞUSTOS 1919 – 15’inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, İngiliz Kaymakam Rawlinson’a yazdığı yazılardan bir sonuç alamadığından ve Ermenilerin saldırıları genişlediğinden dolayı durumu Harbiye Nezareti’ne bir yazı ile bildirdi.

31 AĞUSTOS 1919 - İngiliz ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, Malatya’ya yolunda, Polat’tan geçerken görüştüğü bir muhtar, ona “Ermeniler dışında herhangi bir yabancı –Avrupalı- hâkimiyetine razı olduklarını” çaresiz bir tavırla iletti.

..AĞUSTOS 1919 - Eski Maraş Mutasarrıfı olan Sivas Valisi İsmail Kemal Bey, Ermeniler tarafından şikayet edildi. Tehcir suçıyla mahkeme edildi.
Sivas Valisi İsmail Kemal Bey, Maraş’a getirilerek tutuklu olarak mahkeme edildi. İsmail Kemal Bey ve suç ortağı saydıkları Maraşlı Çavuş Emin’in oğlu Ali ile birlikte Halep’e gönderdiler.

03 EYLÜL 1919 - İngiliz Ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, Malatya’ya giderken, Ermeni mezaliminden Kars’tan kaçan Türklerle görüştü.
Binbaşı Noel, Ermeni zulmünden kaçan Türklere geri dönüp dönmeyeceklerini sordu; Onlar da, Ermeni katliamından çekindiklerini, ancak Müslüman bir idare altında yaşayabileceklerini söyleyerek Türkiye’ye sığındıklarını söylediler.

05 EYLÜL 1919 – İngiliz Ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, çalışmalarında kendisi ile işbirliği yapılmadığı gerekçesiyle İstanbul’a protesto telgrafı gönderdi.

05 EYLÜL – Bir İngiliz subayı, Kars’ta beraberindeki 8 Ermeni jandarması ile Berdiz tarafındaki aşiret başkanı Başo ile görüşerek Ermenilere tabi olmayı teklif etti. İngiliz hükûmetiyle uğraşmanın önemli bir mesele olduğunu, pek çok cezalar verileceğini bildirerek tehdit etti. Üç güne kadar cevap vermek üzere süre verdi.

.. EYLÜL 1919 - Fransız Jandarma Binbaşısı Bruno (Brunot), teftiş için Malatya’ya geldi. Ali Galip ile görüştü.
Bruno, Ali Galip’i çileden çıkartacak şekilde Mustafa Kemal’den sitayişle söz edecek ve Noel’in telkinlerinin tersine ona karşı hiçbir faaliyete geçilmemesini öğütleyecekti. Bu olay, Noel’e, Fransızların açıkça değilse bile gizliden gizliye Millî Mücadele’den yana olduklarını düşündürecekti. Ali Galip de, Sivas’taki telsizin bir Fransız tarafından kullanıldığını ve böylece şehirdeki genel heyecanın belli ölçüde Bruno’nun “İttihatçıları” cesaretlendirmesinden kaynaklandığını ileri sürecekti.

08 EYLÜL 1919 - Amiral Webb, Şerif Paşa’nın kendi kendine “gelin-güvey olduğunu” ve teklif ettiği role hiç de uygun bulunmadığını açıkladı.

TÜRKLER ERMENİLERDEN FAZLA

08 EYLÜL 1919 - İngiliz ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, nüfus kayıtlarını incelerken, Türklerin olduklarından daha az yazıldıklarına şahit oldu.
Binbaşı Noel, Türk nüfus sicillerini gözden geçirir. Noel, Ermenilerin bu kayıtların Türkler tarafından Müslümanların lehine oynandığı iddialarının varlığını hatırlar, bunun doğru olmadığını, bilâkis, kendi araştırmasına göre, sicillerin hem mükemmel, hem de gerçekten doğru olduğunu görür. Bunu günlüğünde de belirtir. Ayrıca Noel, Ermenilerin iddialarının aksine Ermenilerin değil, Müslümanların olduklarından daha az nüfusa geçirildiklerinden adeta emindir. Çünkü Ermeniler daha ziyade şehir ve köylerde ikâmet etmektedirler; Müslümanlar ise çoğunlukla göçebeliğe kayan bir hayat sürdükleri için çoğu defa nüfus sayımcılarının dikkatinden kaçmakta, hele bazen sayılma işlemi sırasında büyük zorluklarla karşılaşılmaktadır. Sonra, Türklerin Ermenilerden Hristiyanlıkları dolayısıyla Zımnîlerden aldıkları Cizye’yi (vergi) toplamak için ciddi nüfus kayıtlarına ihtiyaçları vardı.

09 EYLÜL 1919 - Ali Galip, Noel’e gönderdiği telgrafında, Mustafa Kemal Paşa’nın, Noel ve arkadaşlarını tutuklamak üzere Malatya’ya bir birlik gönderdiğini bildirdi.
Gerçekten de İlyas Bey yola çıkmıştı. Aynı gün, Ali Galip, galiba işlerin dosdoğru bir kesin hesaplaşmaya yöneldiğini anlamış olacak ki, cesaretini toplayarak, ayın on dördünde Sivas’a hareket edileceğini bildiriyor ve “müsademede” başarılı olacaklarına inandığını söylüyordu. O gece, telgraf müdürü İlyas Bey’in gelmekte olduğunu Vali’ye bildirdi. Büyük telâşa kapılan Ali Galip, aşiret reislerinden Hacı Kaya’nın gelen müfrezeye pusu kurmasını istediyse de o kabul etmedi.

09 EYLÜL 1919 - XIII. Kolordu Komutanı Cevdet Bey, bir bildiri yayınlayarak, maiyeti ile birlikte Malatya’ya gelen İngiliz subayı Noel’in anavatanlarına karşı sinsi emeller peşinde koştuğunu bildirdi.

10 EYLÜL 1919 - Şafakla birlikte İlyas Bey birliğinin yaklaştığı haberi gelince Noel ve arkadaşları Malatya’dan kaçarak Rişvan aşiretine sığındılar. Vali, Mutasarrıf ve Rişvan Reisi Bedir Ağa da İlyas Bey’in niyetinin ciddi olduğunu anlayınca, onlar da Beydağı’na kaçtılar.

10 EYLÜL 1919 - Kan içici Ermeniler, Bardız’daki Zakim, Güreşken ve Çermik köylerine taarruz ederek, ahaliden birçoğunu şehit edip mallarını yağmalamışlardır.

10 EYLÜL 1919 - Cemal Bey’i tuzağa düşüren İngiliz ajanı Noel, kaçmayı başardı.
Noel’in kaçışını süvari birliğinden Cemal Bey haber alacak ve İngiliz Binbaşı’sının ardına düşecektir. Kırk kişilik bu süvari birliği Noel ve arkadaşlarını kıstırır. Durumlarının hiç de iç açıcı olmadığını itiraf eden Noel, kendilerinde sadece on tüfeğin bulunduğundan da dem vurur. Tek çaresinin “blöf yapmak” olduğuna inanmıştır. Türk subayı ondan teslim olmasını ister. Karşılıklı gelince Noel onunla teketek görüşmek istediğini belirtir. Ancak, Türk subay bu teklife uyunca bir anda on tüfeğin etrafını çevirdiğini görecektir. Adamlarını Türk subayının başına bırakarak Noel ve yandaşı Kürtler oradan bu oyuna dayanarak sıvışmayı başaracaklardır.

GİZLİ ANTLAŞMA

12 EYLÜL 1919 - İngiltere ile Padişah Sultan Vahdettin’in temsilcisi olan Sadrazam Damat Ferit Paşa arasında gizli bir antlaşma imzalandı.
İngiltere tarafından imza etmek yetkisi bulunan Mister Churchill, M. Nonlan ve Mr. Krestep ile Osmanlı İmparatorluğu namına imza etmek yetkisini haiz olan Sadrazam Damat Ferit Paşa arasında aşağıdaki maddeler tespit edilmiştir:
Madde:1-Büyük Britanya Hükûmeti, İngiliz mandası altında olarak Türkiye’nin istiklâlini ve bütünlüğünü taahhüt eder.
Madde: 2-İstanbul Hilafet ve Saltanat merkezi olacak ve Boğazlar İngiliz murakabesi altında bulunacaktır.
Madde:3-Türkiye müstakil bir Kürdistan’ın (Ermenistan’ın) teşkiline muhalefet etmeyecektir.
Madde:4-Irak ve Suriye’de İngiliz hâkimiyetini tesis etmek hususunda Türkiye, Büyük Britanya’ya yardım etmeyi ve bilumum Müslüman memleketlerinde hilafet nüfuzunu İngiltere lehine kullanmayı taahhüt eder.
Madde:5-Sultanlar, hükûmetini lağvetmek maksadı ile baş gösterecek herhangi millî hareketi bastırmak üzere İngiltere, Türkiye dâhilinde silahlı kuvvetler vücuda getirecektir.
Madde: 6-Türkiye, Mısır ile Kıbrıs üzerindeki bütün taleplerinden feragat eder.
Madde: 7-İngiliz Hükûmeti Türk davasına müzaharet (yardım) etmeyi taahhüt eder.
Madde:8-Barış şartlarının tespitinden sonra, Sultan, İngiliz Hükûmeti ile antlaşma yapacaktır.
İşbu itilafname yarı resmî ve kati surette gizli mahiyette olup iki nüsha olarak akd ve imza edilerek İstanbul’da cereyan eden delegeler arasında teati edilmiştir.”

12 EYLÜL 1919 - İngiliz ajanı Binbaşı E.W.C. Noel, Ali Galip ile görüştü. Ali Galip, aşiretleri dağıtmayı düşündüğünü bildirdi.
12 Eylül günü tekrar Ali Galip’le görüşen Noel, onun artık aşiretlerin nihaî amaçlarından çekinmeye başladığını ve harekâtın dizginlerinin elinden kaçmaya yüz tuttuğunu anladığını gözlemler. Sonunda Vali, silahlı aşiretleri dağıtmayı deneyecektir. Aslında Noel, buna Kürt reislerinin de sevindiğini yazmaktadır. Ona göre, bu havalideki Kürtler Kuvayi Milliye yanlısıdırlar.

12 EYLÜL 1919 - İngiliz Albay Gertrude Lowthian Bell, Malatya’ya geldi. Noel, Bell’in Malatya’ya geldiğini haber aldı. Bell, İlyas Bey ile görüştü ve İngiliz Binbaşı Noel’in görevini bilmediğini bildirdi.
Albay Bell, İlyas Bey’e, amacının Malatya, Elazığ ve Diyarbakır’da eşraf ve yetkililerle görüşmek olduğunu, Noel’in görevini bilmediğini ve hükümetinin bundan katiyen haberi olmadığını ve böyle bir propagandacı subayın buralarda gezmesini kabul edemeyeceğini ve onu çağıracağını, “maksad-ı hainane” ile gezdiği kanısına varırsa, tutuklu olarak Halep’e göndereceğini söyledi ve kendisinin Ali Galip’le görüşmek için, Vali’nin hayatının teminat altına alınmasını istedi.

ÇİÇERİN’İN BİLDİRİSİ

12 EYLÜL 1919 – Çiçerin, Türk işçi ve köylülerine bir bildiri yayınladı.
Çiçerin’in bildirisi şöyledir:
“Küçüklü büyüklü Müslüman köleleştirmek için fetih yolu İngiltere’ye açıktır. Halen İngiltere, İran’da, Afganistan’da, Kafkasya’da ve sizin ülkenizde işleri keyfince yürütüyor. Hükûmetiniz Boğazları İngiltere’ye teslim ettiği günden beri, artık ne bağımsız bir Türkiye, ne Avrupa kıtasındaki tarihi Türk şehri İstanbul, ne de bağımsız Osmanlı milleti kalmıştır.”
“Ülkeniz sömürücü paşaların elinde. Sizi ne asker yöneticileriniz, ne de demokrasi partileri bundan kurtaramaz. Bütün dünya emekçileri kendilerine baskı yapanlara karşı birleşmelidirler. Bu bakımdan Rusya hükûmeti umut eder ki siz Türk köylüleri ve işçileri bize kardeş elinizi uzatasınız.”

13 EYLÜL 1919 – Kuvayi Milliyecilerin, hükûmetle münasebetlerini kestiklerini bildiren yazısı üzerine, yüksek komiserler, İstanbul’da kendi aralarında toplanarak, izlenecek ortak hareket şeklini belirlediler.
Varılan kararlar şunlardır:
“1-Mevcut hükûmet, barış konferansı istekleriyle mutabıktı.
2-Değiştirilmesinde, yerine gelecek bundan daha iyi olmayacağından, fayda yoktur.
3-Başka türlü bir değişiklik milliyetçilere yarar ki, arzulanmamaktadır.
4-Sadrazam’ın yaptığı milliyetçilerin üzerine asker gönderme teklifi, bunun iç savaşa dönmesi veya askerlerin Mustafa Kemal birliklerine katılması ihtimalleri karşısında kabule şayan değildir.
5-Babıali kuvvetlerine, İngiliz subay ve birliklerinin katılması yolundaki Sadrazam’ın teklifinin kabulü bahis konusu edilemez.
6-İstanbul Hükûmeti’nin ve Müttefiklerin meseleye bir hal çaresi bulamadığı bir gerçektir.
7-Barış konferansı bir karar alamadığı için Mustafa Kemal ile görüşmek üzere bir heyet göndermek mümkün değildir.”

13 EYLÜL 1919 – Sadrazam Damat Ferit Paşa, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral de Robeck’i ziyaret etti. Kuvayi Milliyecilere karşı, “onları ezecek bir Osmanlı kuvvetinin gönderilmesini” istedi. İngiliz Yüksek Komiseri Amiral de Robeck, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a yazdığı raporda, Sadrazam ile yaptığı görüşmeyi aktardı.
İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Robeck’den Lord Curzon’a yazılan 13 Eylül 1919 tarihli raporda şöyle denilmektedir: “Bu sabah Sadrazam Damat Ferit’le uzun boylu görüştüm. Durumu anlattı. Sadrazam, Mustafa Kemal hareketine gittikçe artan bir önem vermektedir. Bu hareketin Ankara, Sivas ve Erzurum vilayetlerinde 500 kadar subay tarafından tertiplendiği ve bunların Osmanlı Hükûmeti ile Müttefiklere aynı derecede düşman olduklarını söyledi. Bunlar önce Padişah’a sadık iken şimdi davranışlarını değiştirmişlerdir. Buna karşı tavsiye ettiği tedbir ise ya onları ezecek bir Osmanlı kuvvetinin gönderilmesine Müttefiklerin izin vermesi yahut önemli bazı noktaları işgal için, küçük müttefik kuvvetinin gönderilmesi idi. Ben kendisine, Mustafa Kemal Paşaya karşı bir Türk kuvvetinin gönderilmesinin bir iç harbi açacağını ve Müttefiklerin mutlak olarak harb yorgunu olduklarını ve kan dökülmesini istemediklerini anlattım. Damat Ferit’e göre Türk Hükûmeti ve halk, Müttefiklerin kuvvetini bilmektedirler ve barış konferansının kararlarını kabule hazırdırlar. Mustafa Kemal ve taraftarlarının harbi devam ettirmek istemeleri delice ve yurtseverliğe aykırı bir harekettir. Damat Ferit’e, Mustafa Kemal ile müzakere imkânını telkin etmek istedim. Sadrazam, bunun için vaktin geçmiş olduğunu söyledi.”

SÜRGÜN VE KATLİAM

14 EYLÜL 1919 - Ermeniler, Karaurgan’ın 15 kilometre kadar doğusundaki Yukarı-Mıcıngert (Çamyazı) köyüne saldırarak, İslam ahalisinden bir takımını kırıp, bir takımını da göçmeye mecbur etmişlerdir.

14/15 EYLÜL 1919 - Heyeti Temsiliye’den Erkânıharp Binbaşı Hüsrev Bey, Mister Braun’ın Amerika mandası hakkındaki fikirlerini Kâzım Karabekir Paşa’ya bildirdi.
“Mister Braun arkadaşlarla şahsi fikir kaydile demiş ki İran Azerbaycan’ı ile birleşerek bir hükümet yapmak, Gürcüleri ihmal eylemek, Erzurum ile Trabzon’u da Ermenistan’a ilhak ile Azerbaycan, Ermenistan ve memaliki Osmaniye olmak üzere üç hükümete Amerika mandasını tatbik eylemek. Fakat Ermenistan müstakil olmayıp Türkiye’ye tabi bir muhtariyet teşkil edecek. Bu belki de efkâra bir iskandil olacaktır. Binaenaleyh Elviyei selase ve Doğu İlleri Müdafaayı Hukuk’un buna nazaran nazarı teemmüle alınması ve gelecek Amerika heyetile müzakerat ve mübasehasata mukabil hazırlıklarla yürütülmesi şayanı dikkattir. (Hüsrev)”

15 EYLÜL 1919 - İngiltere ve Fransa arasında yapılan bir anlaşma sonucunda, İngilizler, Musul’a karşılık Çukurova, Antep, Maraş ve Urfa’yı Fransızlara bıraktı.
İngiltere Başbakanı Lloyd George ve Fransa Başbakanı Clemenceau arasında yapılan bir görüşmede varılan mutabakat üzerine “Manda Yönetimleri kesinleşinceye kadar Suriye ve Kilikya’da kurulacak yönetimlerle ilgili” açıklamalar yapıldı. İngiliz Başbakanı, “İngiliz kuvvetleri Kilikya’dan derhal ve 01 Kasım’dan sonra da Suriye’den çekilecektir. ...”
Aslında İngilizlerin amacı, Fransızları, Anadolu içlerine sızmaya teşvik etmekti. Çünkü İngilizler, Mardin ve Siverek havalisiyle bütün Güneydoğu Anadolu’da “Mahiyeti şüpheli görülen bir siyasi faaliyetin olduğunu ve aşiretlerin İngilizlere karşı harekete hazır bulunduğunu...” görüp anlamışlardı. Yaptıkları bu andlaşma ile Fransızları bu alanlara sürecek, kendileri de daha makul olabilecekleri ve karşılanacakları alanlarda faaliyet göstererek dikkatleri çekmemiş olacaklardı. Fransızları da sonuç alamayacakları alanlara iterek, oyalayacaklardı.
15 Eylül 1919’da Suriye ve Kilikya’da işgal kuvvetlerinin tebdili hakkındaki İngiliz-Fransız mukavelesinin imzalanması, bu yörelerin Türk halkını büsbütün dehşete düşürmüştü. Çünkü bu anlaşmaya göre Maraş, Antep ve Urfa şehirleri ve civarları İngilizler tarafından boşaltılarak Fransızlara terk olunacaktı. İngilizler bu suretle, durmadan kaynaşan ve Türkler tarafından mutlaka savunulacağını düşündükleri bir toprak parçasını Fransızlara bırakır ve onların Arap memleketleri üzerindeki dikkatlerinin dağılmasını sağlarken aynı zamanda bu bölgede yaşayan Türk halkını da Fransız zulmüne terk etmiş oluyorlardı.

15 EYLÜL 1919 - Lloyd George, Fransa Başbakanı Clemenceau’ya, İstanbul’da söz sahibi İngiltere’dir dedi.
İstanbul’a “bir İmparator gibi” giren Fransız Generali Franchet d’Esperay, en üst komutan gibi görülebilir. Gerçekte ise, duruma egemen olan General Milne’dir. Milne, daha işin başında bağımsız davranma emrini almıştır. Bunun yarattığı sürtüşmeler karşısında Lloyd George 15 Eylül 1919’da Clemenceau’ya “İstanbul’da bir Fransız Komutanlığı’nın bulunmasının, İngiltere’nin İslam Dünyası’ndaki nüfuz ve onuruna vurulan bir darbe olacağını” yazmış ve bunu Fransa’ya kabul ettirmiştir.

16 EYLÜL 1919 - İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiser, İngiliz ajanı Binbaşı E.W.C. Noel’in 05 Eylül’de gönderdiği, işbirliği isteyen telgrafına verdiği cevapta, askerî erkânın Mustafa Kemal’e katıldığını bildirdi.
Noel’in mesajı İstanbul’a ulaştığında İstanbul’daki Yüksek Komiser, Diyarbakır’daki askerî erkânın Mustafa Kemal’e katıldığını ve Babıali’den gelecek talimata uymayacağını takdir etmiştir. Bu sebeple, Babıali’yi sıkıştırmanın Noel’e herhangi bir mahallî destek kazandıracağından endişelidirler. Demek ki, bu safhada mesele Anadolu’daki memurların İstanbul’un mu, yoksa Mustafa Kemal’in mi emrini dinlemelerine gelip dayanmıştır. Gerçek odur ki, Kuvayi Milliye’nin daha oluşum safhasındaki o günlerde yöredekilerin açısından sadakat merkezleri daha belirginleşmemiştir.

HAKMEHMET KÖYÜNDE KATLİAM

17 EYLÜL 1919 – Ermeniler, Iğdır’ın Hakmehmet Köyü’nde yaptıkları katliamda, insanları kuyuya atarak öldürdüler.
Canlı tanık ifadeleri ve arşiv belgelerinin de doğruladığı gibi, köyün masum insanlarını kadın-erkek, çoluk-çocuk demeden katleden Ermeniler, ceset yığınından kurtulabilmek için köyün su kuyusunu mezar olarak kullanmışlardır. Başaşağı 13 m. derin likteki kuyuya atılan yarı canlı insanlar dışarıya çıkamasın diye de üzerlerine iri blok taşlarla birlikte bir manda cesedi atılmıştır. Böylece dışarıdan bakıldığında bir hayvanın kuyudan içeriye düştüğü görüntüsü verilmek istenmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder