21 Eylül 2009 Pazartesi

YAYINLANMIŞ BİLGİ VE BELGELERE GÖRE ERMENİ OLAYLARI KRONOLOJİSİ / 2004 / 6

Türkiye Siyasi Çemberde

19 OCAK 2004 – Bush’tan Erdoğan’a mesajlar: Heybeli'den Erivan'a.
Bush yönetimi, Türkiye'nin Ermenistan sınırını açmasını ve Ankara-Erivan ilişkilerinin normalleşme yönünde ilerlemesi isteğinde. Bir yetkili bize, bu kapsamda özellikle, Ermeni soykırımı tezlerinin yeniden ön plana çıkacağı 24 Nisan öncesinde bir adım atılabilmesi ve Türkiye'nin hazirandaki NATO Zirvesi sırasında, Ermenistan'a yönelik bir jestte bulunması umudunu taşıdıklarını söyledi.
Öte yandan, Ankara Heybeliada Ruhban Okulu'nu bir türlü açmayarak Washington'ın yıllardır her üst düzeyli görüşmede dile getirdiği bir talebi havada bıraktı. Talep yine gündemde. Başkan Bush'un NATO Zirvesi için İstanbul'a geldiğinde, diğer cemaatlerin liderleri ile birlikte Fener Rum Patriği ile de görüşmesi sürpriz olmaz. Ankara, o görüşmeye dek Ruhban Okulu'nu açarsa, Washington ve AB başkentleri nezdindeki prestijini ve dinsel hoşgörü tezi bazındaki inandırıcılığı artacaktır.

25 OCAK 2004 - Ermeni soykırımına tek kişilik savunma.
Ermeni soykırımı yasasını onaylayan Fransa Parlamentosu'nu AİHM'ye şikâyet eden Avukat Pekmezci, soykırım iddialarını çürütecek canlı tanık arıyor.
Kayserili avukat Orhan Pekmezci, Fransa Parlamentosu'nun onayladığı Ermeni soykırımı iddialarını tanıyan yasa ve ardından gelişen Türkiye karşıtı lobiyi içine sindiremeyince, soluğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) aldı. Geçen ekim ayında dokuz sayfalık bir mektupla Fransa Parlamentosu'nu Avrupalı yargıçlara şikâyet eden Pekmezci'nin ön başvurusu kabul edildi. Tek başına Türkiye'yi savunacak Kayserili avukat, mahkemeye yeterli delil sunup Ermeni soykırımı iddialarını çürütecek canlı tanık arıyor.
Pekmezci, Fransa Parlamentosu'nun, "Türkiye'nin onurunu zedelediği" ve "ayrımcılık yaptığı" gerekçesiyle 171 milyon euro (yaklaşık 300 trilyon lira) tazminat ödemesini ve soykırım kararının kaldırılmasını istiyor.
AİHM'den ABD, İngiltere, Fransa, Rus Çarlığı ve Osmanlı Devleti'nin arşivlerinin incelenmesini isteyen Pekmezci, belgelerden Soykırım Yasası'nın tam tersi yönünde deliller elde edilebileceğini savundu. Pekmezci, başvurusunda şu görüşleri savundu:
"Fransız Yazar Pierre Loti, o yıllarda buradaydı ve “Türkler katliama uğradı” diye yazmıştır. Elçi ve konsolosların gözlem raporları da bunu doğrulamaktadır. Kararın politik olduğu sonucu çıkmaktadır. Anadolu'da Türklerle Ermeniler, 800 yıldan fazla süreçte birlikte huzur içinde yaşamışlardır. Konu dünya ölçüsünde çok ciddidir. Toplumlar arasında sarsıcı bir ayrılık yapılarak, Türkler suçlanmıştır. Bu durum psikolojik bir travma nedenidir. Bu, bir bakıma toplu insan hakları ihlalidir."
Bir yıllık süre
Mahkemeye delil olarak canlı tanıklar, arşiv ve anılar ile toplu mezarları gösteren Pekmezci, Fransız Meclisi kararının iptali, Komitas Anıtı'nın kaldırılması, psikolojik travmalar nedeniyle 171 milyon euro tazminat ödenmesi talebinde bulundu.
Kasım 2003'te başvuruya yanıt veren AİHM, delillerin toplanması için Pekmezci'ye bir yıl süre tanıdı. Pekmezci herkesi yardıma çağırdı.
171 milyon euro istedi
Avukat Pekmezci, tazminat talebini hesaplarken, Osmanlı döneminde Ermeni göçü sırasında harcanan ve kayıtlarda 2 bin 500 altın olarak geçen miktarı gözetti. Pekmezci'ye göre, göç sırasında yapılan harcamanın bugünkü karşılığı, 171 milyon euro'ya denk geliyor.

BİR DİPLOMATİK ADIM ATMAK

30 OCAK 2004 - Ermenistan'a jest hazırlığı.
Başbakan Erdoğan-Başkan Bush görüşmesinde gündeme gelmeyen Ankara-Erivan ilişkilerinin normalleştirilmesi konusunu, dün Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile görüşen meslektaşı Colin Powell dile getirdi. Türk tarafı, normalleşme yönünde ileri bir adımın hazirandaki NATO zirvesi öncesinde atılabileceğinin, ancak bunun Ermenistan'ın Azerbaycan'la arasındaki sorunları çözmeye yönelik yapıcı yaklaşım geliştirmesine de bağlı olacağının işaretini Washington'a verdi.
ABD'nin iki beklentisi.
ABD'nin, Türk-Ermeni ilişkileri konusundaki iki beklentisi, Ermeni soykırımı tezlerinin geleneksel olarak ön plana çıktığı nisan ayı öncesinde bir yumuşama adımının atılması ve Türkiye'nin NATO zirvesi sırasında bu konuda somut açılım yapması yönünde. Washington, nihai olarak Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını ve iki ülke arasında tam diplomatik ilişkilerin kurulmasını istiyor.
Washington'daki Türk heyetinde yer alan bir üst düzey yetkili, bu konuda, Milliyet'e “Ermenistan'la hazirana kadar diplomatik ilişkinin açılımına yönelik bir adım atmamızın mümkün olabileceğine inanıyorum. Ancak, Karabağ sorununun çözümü yönünde ilerlemeler görmeyi de istiyoruz” dedi.

30 OCAK 2004 - Baş ağrıtacak karar.
Bir Amerikan sigorta şirketi 1915-19 yılları arasında Anadolu'da öldürülen, hayat sigortası poliçesine sahip Ermenilerin mirasçılarına 20 milyon dolar ödemeyi kabul etti.
ABD'de sigorta şirketi New York Life Insurance, 1915-1919 yıllarında Anadolu'da öldürüldüğü ileri sürülen 1.5 milyon Ermeni'nin hayatta olan mirasçılarına ödenmemiş hayat sigortası poliçeleri karşılığında 20 milyon dolar (yaklaşık 27 trilyon lira) ödemeyi kabul etti.
20 milyon doların en az 3 milyonu, Ermeni cemaatinin çıkarları için çalışan yardım kuruluşlarına verilecek.
Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Güney Kaliforniya'da 4 yıl önce açılan ve yaklaşık 2400 poliçeyi kapsayan davayı arabuluculuk yaparak önceki gün anlaşmayla sonuçlandıran eyalet sigorta komiseri John Garamandi, sonucun "Nisan 1915'te başlayan kasıtlı, sistematik ve yönetim kontrolünde yürütülen soykırım" sırasında öldürülenlerin yakınları açısından adaletin tecelli etmesine yardımcı olacağını söyledi.
'Soykırım'ın tanınması.
Davacıların Ermeni kökenli avukatı Brian Kabateck de, davanın "ABD'nin Ermeni soykırımını tanımasını sağlamada bir adım olduğunu" kaydetti. Kabateck, "Kuşkusuz Ermeni soykırımı Yahudi soykırımı ve 20. yüzyılın diğer trajedileri kadar tanınmayı hak ediyor" dedi.
New York Life Yönetim ve İcra Kurulu Başkanı Seymour Sternberg, poliçe sahibi Ermenilerin çoğunun 1915'teki trajik olaylarda öldüğü ortaya çıkınca, şirketinin ölenlerin mirasçılarına yardım etmek için bir Ermeni avukat tuttuğunu söyledi.
Amerikan sigorta şirketi, poliçe sahiplerinin mirasçılarından yerleri tespit edilebilen yaklaşık üçte birine ödeme yapacak.
Davacılarla varılan anlaşmanın, ABD Bölge Hâkimi Christina Snyder tarafından onaylanması gerekiyor. Bununla ilgili duruşma ise 15 Şubat'ta yapılacak. Kaliforniya Valisi, 1915-1919 olaylarının kurbanları ile mirasçılarının, 1875-1923 yılları arasında Avrupa ve Asya ülkelerinde poliçe satan sigorta şirketlerini dava ederek tazminat almalarına imkân veren yasa tasarısını 2000 yılında onaylamıştı.

MAHKEME KARARI OLUR MU?

03 ŞUBAT 2004 - Bu mahkeme, soykırım iddiasını yargılayamaz.
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Dış İlişkiler Danışmanı Aguirrezabal: Türkiye, Ermeni soykırımı iddiasından yargılanamaz, yargı yetkisi geriye doğru işlemez.
Türkiye, “soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suç işleyenlerin” yargılandığı Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin etkinliğinin artmasını savunan UCM Dostları Grubu'na üye oldu. Ancak Türkiye, UCM'nin kuruluş sözleşmesini imzalamayan 10 ülkeden biri.
Temaslarda bulunmak üzere Türkiye'ye gelen Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Dış İlişkiler Danışmanı ve UCM Koalisyonu adlı sivil toplum kuruluşunun Avrupa Koordinatörü Irune Aguirrezabal da bu tezata dikkat çekti. Aguirrezabal, Milliyet'in sorularını yanıtladı.
Ankara'da kimlerle görüştünüz?
Dışişleri ve Adalet Bakanlığı yetkilileri, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyeleri ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle görüşmeler yaptım. İspanya ve Almanya Büyükelçileri ile de görüştüm. Bu iki ülke, Türkiye'nin UCM sürecine dâhil olmasına özel önem veriyorlar.
İzlenimleriniz nedir?
Çok ilginç bir şey oldu. UCM'nin yargı yetkisini tanıyan ülkelerin oluşturduğu Taraf Devletler Meclisi'nde 'UCM Dostları' diye bir grup var. Türkiye, birkaç hafta önce UCM'nin evrensel yargılama hakkı kazanmasını savunan bu gruba üye oldu. Böylece ilk kez UCM'ye yönelik açık bir işaret vermiş oldu. Görüşmelerimde de bazı şeylerin değişmekte olduğunun sinyallerini aldım.
Ne gibi sinyaller aldınız?
Türkiye'nin UCM'yi kabul edeceğine dair sinyaller. UCM'nin 3 suç üzerinde yargı yetkisi var: Soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar. Yeni hazırlanan Türk Ceza Kanunu taslağında insanlığa karşı işlenen suçlar ve soykırım yer alıyor; savaş suçları ise yer almıyor. Ancak hükûmetin savaş suçlarını da dâhil etmeyi düşündüğüne dair bazı duyumlar aldım.
Hükûmete öneride bulundunuz mu?
Erdoğan'ın AB'ye bazı işaretler vermesi olumlu olabilir. Tüm aday ülkeler UCM'nin kuruluş anlaşması olan Roma Sözleşmesi'ni imzaladı. Türkiye, Avrupa Konseyi üyeleri arasında sözleşmeye imza koymayan tek ülke. Ayrıca, siz sözleşmeye taraf değilsiniz; bu sözleşmeyle kurulan UCM'yi tanımıyorsunuz; ama UCM Dostları Grubu'nun üyesisiniz. İnsanlar bu tutumu anlamıyor.
Türkiye UCM'yi tanırsa Ermeni soykırımı iddialarından dolayı yargılanabilir mi?
Hayır. Mahkemenin yargı yetkisi geriye doğru işlemez. 01 Temmuz 2002'den önce yaşanmış olaylar, UCM'de yargılanamaz...

24 ŞUBAT 2004 - Sabiha Gökçen -2
Atatürk'ün manevi kızı ve ilk kadın pilotumuz Sabiha Gökçen yetimhaneden alınmış bir Ermeni kızı mıydı? Hürriyet'in manşetten verdiği "Sabiha Gökçen'in Ermeni asıllı olduğu iddia edildi" haberiyle başlayan tartışma galiba açıklığa kavuştu. Hürriyet dün Atatürk'ün diğer manevi kızı Ülkü Adatepe'nin verdiği Sabiha Gökçen'in soyağacını ve tepkileri yayımladı. Ermenistan'dan gelen bir temizlikçi kadının “Sabiha Hanımannem Diruhi'nin kardeşiydi, teyzemdi” diye başlattığı ipsiz sapsız tartışma umarız sona ermiştir. Ancak kimileri meseleyi hâlâ algılamamış görünüyor:
-Efendim ne olmuş Ermeni kökenli denmişse, Ermeni olmak ayıp mı?
Ne Ermeni olmak ayıptır, ne yetim olmak... Bu ülkenin yurttaşları kökenleri ne olursa olsun aynı değerdedir...
Ama Sabiha Gökçen Ermeni kökenliyse ve bu durum gizlenmişse Atatürk'ün ve manevi kızının halka yıllarca yalan söylediği ortaya çıkar. Ayrıca "Ermeni ve yetim olmayı" hem Atatürk'ün, hem manevi kızının ayıp saydığını düşündürür. Artık aramızda bulunmayan Cumhuriyet kahramanları üzerinde onları sığlaştırıcı yargılar yaratır...
Hürriyet gazetesi sanmayız ki kasıtlı bir haber değerlendirmesi yapmış olsun. Herhalde gazeteciliğin acelesi ve telaşı içinde meydana gelmiş bir basiret bağlanmasıdır söz konusu olan... Ve umarız Cumhuriyet'in asil ve saygın isimleri üzerinde hep birlikte titizlik göstermemizin gerektiği bilvesile anlaşılmıştır.
Maskeli balo!
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün Oda uzmanlarına güzel bir çalışma yaptırmış. Girmek için can attığımız... Katılmak için güzel duygular beslediğimiz AB'nin kimliğini ve AB organlarının Türkiye ile ilgili tespitlerini "Avrupa Birliği'nde Maskeli Balo, Dayatmalar, Gerçekler" adıyla kitaplaştırmış. AB'nin Türkiye'ye bakışına ilişkin ipuçları veren kimi satırları aktaralım:
"Türkiye'ye adaylık statüsü verilmesi hatadır. Hatta Sevr Anlaşması'nın imzalanmış olmasına karşın Türkiye'nin bölünmemiş olması da bir hatadır."
Helmut Schmidt 2001
"Türkiye için bir Yugoslavya modeli öngörülmektedir."
Hans Dietrich Genscher
•"...Kemalizm felsefesi Türkiye'nin AB'ye katılımına engel oluşturuyor."
(25 Mart 2003 Avrupa Parlamentosu Türkiye Raporu.)
•"...Türk hükûmetinden, özellikle Kıbrıs'tan işgalci askeri güçlerin geri çekilmesini ister."
(19 Eylül 1996, Avrupa Parlamentosu kararı.)
•"...Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının yüzde 37'sini yasadışı bir biçimde işgal etmektedir."
(10 Şubat 2000, Avrupa Parlamentosu kararı.)
•"...Türkiye'nin Ermeni soykırımı yaptığını ilan eder ve Türk hükûmetinin bunu kabul etmesini ister."
(15 Kasım 2000, Avrupa Parlamentosu kararı.)
•"...Bay Öcalan'a verilen cezayı lanetler ve ölüm cezasının kullanılmasına kesin muhalefetini tekrarlar."
(22 Temmuz 1999, Avrupa Parlamentosu kararı.)
•"...Türk Silahlı Kuvvetleri Güneydoğu Anadolu'da Kürtlere karşı sürdürdüğü operasyonu durdurmalıdır."
(20 Haziran 2002, Avrupa Parlamentosu kararı.)

DIŞARDAKİ OLAYLAR İÇ BARIŞI BOZAR

01 MART 2004 - Manok bizim zenginliğimizdir...
Vatanınız olarak üzerinde yaşadığınız topraklarda hep azınlık olarak kalmak. Yetmedi devlet kapısında farklı muamelelere tabi tutulmak. Yine yetmedi, yaptığınız her işin altında potansiyel suç olabileceği için sürekli denetimde yaşamak.
Doğumunuzla birlikte sakıncalı raflarda yer alan kütüğünüze işlenir adınız.
Ve bir baba olarak potansiyel bir suçlu daha getirmişsinizdir hayata. Kendi "öz" vatandaşlarından dâhi şüphe eden bir devletin, azınlıkta kalan vatandaşları olarak yaşamanın ağırlığını yüklemişsinizdir çocuğunuzun sırtına.
Ulus devletin Ermeni’si, Süryani’si, Rum’u olmanız yetmiyormuş gibi; bir de o hani hep reddedilen din eksenli devletin gayri Müslim'i oluyorsunuz. Kendi kültürel mirasınıza bile sahip çıkabilmek adına yine bin bir çetrefil yoldan geçmek zorunda kalıyorsunuz.
Maddi durumları kötüleşerek İstanbul'un kenar semtlerinden birisine taşınan bir Ermeni ailenin, çocuklarının okulda, kendilerinin mahallede çektikleri eziyet geliyor aklıma. Manok olan çocuğun adını zorla Mehmet olarak telaffuz etmeler, zorunlu olarak dua ezberletmeler, yetmedi bahçede "Ermeni dölü" denilerek aşağılanmalar...
Kapı komşularının orta yaş dul kadının başını örtmeye çalışmaları, Ramazan'da oruç için zorlamaları, olmadı ağza alınmayacak derecede ırkçılık ve hayâsızlığın birleştiği küfürler. Ve kadının cemaatin ileri gelenlerinden gördüğü yardımla başka bir semte taşınmasıyla sonuçlanan kaynaşamama hadisesi...
Kuşkusuz verilecek iyi örnekler de vardır. Ama nedense medyanın kalemşörleri dâhil, Sabiha Gökçen'den başlayarak, bilinçaltlarında yatan ırkçılığı kusmaya başladılar. En iyi niyetliler bile cevaplarında, Sabiha Gökçen'in Ermeni olmadığını ispatlamaya çalıştılar. Neyse ki kurtulduk (!), Sabiha Gökçen'in babası Jöntürk'müş...
Yunanistan'da, Bulgaristan'da yaşayan Türk azınlık için meydanları dolduranlar, içi boş kof milliyetçiliklerini ancak kendi çöplüklerinde savunmak için slogan atarken, kendi azınlıklarına karşı kullandıkları dilin, kendi vatandaşlarını ne kadar zedeleyeceğini umursamıyorlar bile. Ya da böyle bir dertleri yok.
Tartışma devletin gizli bir genelgeyle kurduğu "Azınlıklar Tali Komisyonu"nun deşifre olmasıyla başladı. Komisyonun kuruluş gerekçesi: "Azınlıkların milli güvenliğe aykırı faaliyetlerini izlemek." 1962 yılından beri varolan bu komisyonun, AB sürecinde rayına tutunmaya çalışan ülkemiz için işlevinin tehlikeli olacağı düşünülerek, yine gizli genelgeyle -ortadan kaldırılması değil- işlevinin ve adının değiştirilmesine karar verilmiş. Ve komisyonun adı "Azınlık Sorunlarını Değerlendirme Kurulu" oldu.
İlginçtir, herkes böyle bir komisyonun varlığına çok şaştı. Tabii komisyonun faaliyet alanı içerisine giren vatandaşlar hariç. Okul boyatmaları, tamiratı dâhil her türlü faaliyetlerinin bu komisyonun iznine bağlı olduğunu çok iyi biliyorlardı. Meşhur "36 Beyannamesi"nin bu komisyonunun faaliyet alanı içerisinde olduğunu da...
Agos gazetesinden Hırant Dink, “Mallarımızı geri versinler” adlı makalesinde şöyle yazıyor: "Azınlık Tali Komisyonu denen kurumun varlığı, adını tam koyamasak da, biz azınlıklar tarafından hep seziliyordu. Vakıf yöneticileri devletin herhangi bir makamıyla, herhangi bir sorun nedeniyle temas kurduğunda hep şu prosedür yaşanır; Sayın makam ya da bakan sizi nazik bir kabulle dinler, sunduğunuz raporu alır, kısa sürede gereğini yerine getireceğini ifade eder.
Bu bizim için artık alışıldık bir ritüeldir. Ama biliriz, hissederiz ki, o dosya bizim bilmediğimiz daha derinlerde bir kuruma havale edilecek ve onların kararına göre hareket edilecektir. Bu da çoğunlukla çözümsüzlüktür.
Benim asıl sorunum böyle bir kurumun varlığından ziyade o kurumun aldığı kararların niteliği. Bugüne kadar hep yanlış ve haksız kararlar aldı ve yaşamımızda birincil derecede olumsuz rol oynadı..."
Bir de en çok şaşıranlar komisyon üyeleri oldu sanırım. Gerçi komisyon üyelerinden bazıları değişti ama zihniyet soru işareti. Düşünün komisyon üyesi olarak faaliyet alanın bu, vatandaşların hal ve tavırlarını vatana ihanet ekseninde değerlendireceksin; daha sonra da adın değişecek, artık temel görevin, bu defa da 'potansiyel suçlu' olan bu vatandaşların vatana ihanetlerini (!) daha rahat gerçekleştirebilmeleri için sorunlarını çözeceksin...
Ermeni, Rum ve Süryani aleyhine alınan kararlara imza atan, komisyondan emekli bir üye, komisyonun varlık nedenini anlatıyor:
"Korkacak ne var? Milli menfaatlerimiz doğrultusunda izlenen politikalar sonucu topu topu iki bin Rum kalmış zaten."
Bu komisyonun adının değiştirilmesi geçmişini temizlemez. Sadece AB yolunda yasalar çıkararak, uyumu göz ardı edersek kendimizi aldatmış oluruz. Çünkü geçmişimizin derinlerinden sürgün gelen yüzlerle, ancak yüzleşerek barışabiliriz...

İNGİLİZ ELÇİ: SOYKIRIM DENEMEZ

27 MART 2004 - Ermeni’ye İngiliz Tokadı.
İngiltere’nin Ermenistan Büyükelçisi Thorda Abbott-Watt, göreve başlamasının birinci yılı nedeniyle Erivan’da düzenlediği basın toplantısında söylediği “Büyük Britanya 1915 olaylarının kitle katliamı olduğunu kabul etmektedir, ancak bu olayları soykırım olarak nitelemek uygun değildir. Olaylar Birleşmiş Milletler’in ‘soykırım’ tanımına uymamaktadır.” Sözleri üzerine Ermenistan hükûmeti İngiltere’yi resmen protesto etti.
İngiliz Büyükelçisi Thorda Abbott-Watt, ABD’de Ermeni diasporası tarafından yayınlanan California Courier dergisine verdiği demeçte de, o dönemde İngiliz hükûmetinin katliamları “mezalim” olarak değerlendirdiğine dikkat çekerek, yaşananların 1948 tarihli BM Soykırım Konvansiyonu’ndaki tariflerine yeterince uymadığını belirtmişti.
Bu sözlerin yayınlanması üzerine Ermenistan Dışişleri Bakanı Hamlet Gasparyan, “Her ülkenin stratejik çıkarları doğrultusunda bir kararı olabilir. Ancak Ermenistan toprağındaki bir büyükelçinin duyarlı olması gerekir” dediği bildirilmiştir.
DÜNYA ÇAPINDA KAMPANYA
İngiltere’nin Ermenistan Büyükelçisi Thorda Abbott-Watt’ın “1915’de olanlar Soykırım tanımına uymaz” sözünden dahi rahatsız olan Ermeni diasporası dünya çapında bir kampanya başlatarak İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nı, İngiltere’nin Erivan Büyükelçiliği’ni ve Ermenistan Dışişleri Bakanlığı’nın elektronik posta, telgraf ve telefon yağmuruna tutarak baskı altına almak ve “Soykırım yapıldı” sözünü söyletmek için kampanya başlatmıştı.
Başını The California Courier’ın sahibi Harut Sassouyan’ın çektiği bu kampanya başta ABD olmak üzere, İsveç ve Ermenistan’dan da büyük destek görmüştü.
İsviçre-Ermenistan Örgütü de başlattığı başka bir kampanya ile İngiltere büyükelçisinin protesto edilmesi yönünde ciddi bir kampanya başlatmıştı.
Bu örgüt, kendisine ait internet sitesinden başlattığı kampanyasında dünya üzerinde 15 devlet ve eyalet parlamentosunun söz konusu Ermeni soykırımı yalanını kabul ettiğini bildirirken ayrıca BM alt komisyonlarında, Avrupa Parlamentosu ve Dünya Kiliseler Konseyi’nde de bu iddianın kabul edildiğini hatırlatıyordu.
Ayrıca hatırlanacağı gibi İsrail’in Erivan Büyükelçisi Rivka Cohen de soykırım iddialarını kabul ettiklerini 2002 yılında açıklamıştı.
Söz konusu kampanya broşürünün altında Neuchatel Ermeni grubu başkanı Kalust Zorik, Cenevre Ermeni Kadın Kolları başkanı Anahid Hagopian-Godel ve İsviçre Ermeni Birliği Başkanı Sarkis Shahinian’ın imzası bulunan bildiri Ermenistan ve İngiltere hükümetlerini hedef almıştı.
ERMENİSTAN’A İHTAR
Ermenistan’ın İran ve Rusya ile olan sıkı ilişkileri sebebiyle ABD’nin etrafındaki koalisyon güçlerine karşı mesafeli duran ve bu sebeple Büyük Ortadoğu Projesi’nin Kafkasya ayağında zorlanan ABD ve İngiltere’nin, bir süredir Erivan yönetimi üzerine baskı yaptığı biliniyor.
Diğer yandan Ermenileri kendi yanına çekmek isteyen söz konusu Anglo-Sakson ittifakı, bu sebeple Ermenistan’ın en önemli sorunu olan ekonomik kriz ve dünyadan tecrit edilmesiyle ilgili problemi çözmek için Türkiye’ye baskı yapmaya karar vermişti. Bilindiği Azerbaycan topraklarının dörtte birini askeri işgal altında tutan Ermenistan yüzünden, bir milyondan fazla Azerbaycan Türk’ü de Bakü’nün dışındaki kamplarda çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyor.
Yukarı Karabağ’da Ermenilerin gerçekleştirdiği soykırım ve bölgeyi Türksüzleştirme politikası sonucu yüz binlerce kişinin de Ermeni çeteleri tarafından 1990’lı yıllarda katledildiği biliniyor. Bu olaylar üzerine Türkiye yaklaşık on yıldır Ermenistan ile sınır kapılarını kapalı tutuyor. Ancak son dönemlerde uçak seferleriyle bu tecrit delinmeye başladı.
Diğer yandan Anglo-Sakson ittifakını oluşturan ABD ve İngiltere’nin, Kafkasya’da kendilerine bölgedeki Türklerden daha yakın gördükleri Ermenistan’da, bir üs kurabilmeleri için Erivan’ı ikna politikası çerçevesinde, Türkiye’nin Ermenistan’a sınır kapısı açmasının yanında, belki soykırımı değil ama çeşitli öldürme olayları olduğunu kabul etmesi gibi tavizler şeklinde sunulurken, Ermenilerin de İran-Rusya mihverinden çıkarak Anglo-Sakson saflarına katılması ve işgal altında tuttuğu Yukarı Karabağ’ın özerkliği, ardından da düzenlenecek bir plebisit ile kendi kaderini tayin çerçevesinde Ermenistan’a ilhakı öngörülüyor. Böylece Ermenilerin Yukarı Karabağ’daki fiili işgalinin hukuki boyuta taşınarak resmileştirilmesi planlanıyor.
Bu çerçevede, ABD’nin bir kısım Azerbaycan Türk’ün geri dönmesine fırsat tanıyarak, Yukarı Karabağ içindeki birkaç yerleşim birimini sözde Azerbaycan’a geri vermeyi öne sürdüğü ve böylece Azerbaycan’ı da tatmin etmeyi planladığı gelen bilgiler arasında.
Ancak bu noktada Büyükelçi Thorda Abbott-Watt’ın açıklamalarıyla Anglo-Sakson ittifakı Erivan’a, yukarıdaki “bu şartları kabul etmezseniz Türkiye’nin üzerine yaptığımız soykırım baskısını hafifletiriz” şeklinde bir ihtarda bulunduğu dile getiriliyor.
Hatırlanacağı gibi, geçtiğimiz günlerde New York Times gazetesinde yayınlanan “Türkler, Ermeniler konusunda sessizlik duvarını deliyor” başlıklı haberde, görüşleri Türk kamuoyu tarafından uzun süredir bilinen Minnesota Üniversitesi’nden Taner Akçam ile Sabancı Üniversitesi öğretim görevlisi Halil Berktay’ın tezleri ele alınmıştı. Söz konusu öğretim üyeleri sözde Ermeni soykırımının yapıldığı şeklinde iddialar ortaya atmışlardı. Bütün bunların aynı döneme denk gelmesi ise dış politika uzmanlarının dikkatini çekiyor.
Diğer yandan Ermeni çetelerinin 19 ve 20’nci yüzyılda gerçekleştirdiği Türk katliamlarından hiç söz edilmemesi de ilgi çekici bir başka başlığı oluşturuyor.
Ermeni soykırımı eğer olsaydı, bugün Türkiye’de 540 yıllık Ermeni Patrikhanesi olur muydu? Ya da faal 57 Ermeni kilisesi, 58 Ermeni vakfı, 2 hastane ile gazeteler, dergiler vs. olur muydu?


SOYKIRIM DEĞİL, ERMENİ VAHŞETİ

27 MART 2004 - Ermeni cuntası, bütün dünyada, Türk halkının Ermenileri katlettiği yalanlarıyla propaganda yaparken, o dönemi görmüş son tanıklar gerçekleri anlatıyor. Hazal Nine’nin ağzından Ermeni vahşeti: “Ermeni geldi, bütün kadınları doldurdu bir yere, avluya biri bir taraftan diğeri diğer taraftan da onlarca Ermeni koydular. Kapıdan çıkan herkesin boynuna kılıçla vurdular. Daha sonra tüm cesetleri bir ahırda topladılar. Belki içlerinde yaralı olarak kalan vardır diye onlarca camızı ahıra sürdüler. Yaralı olanlar da camızların ayakları altında can verdi.”
Ermenilerin katliamı yarım bırakarak kaçmalarını da anlatan Mustafa Dede anlatıyor: “Biz buradan kaçıp diğer köye sığındığımızda Osmanlı geldi. Eğer Osmanlı bir gün daha geç gelseydi, La ihale illallah diyen tek kişi kalmazdı. İnan şu yaşımda bile elime bir tüfek geçse veya onlardan birisi elime geçse öldürürüm.
Hazal Nine’nin oğlu Nesim Yıldız, annesinin gözlerinin 20 yıl önce görme bozukluğu başladığını belirterek, “Ben annemi doktora götürdüm. Bundan 20-22 yıl önce. Dedi ki bu kocasından mı dayak yedi? Ben dedim ki Ermeni katliamından kalan bir darbe. O zamandan bu doktor raporunu tuttu. Annemin kılıç darbelerinin etkisiyle kör olduğunu raporuna yazdı” dedi. 103 yaşında geçen ay vefat eden Hazal Yıldız, köylerinde Ermeni çetelerinin yaptığı katliamı gözyaşları arkasında anlatıyordu. Kars’ın Kağızman İlçesi’nin Çeperli Köyü’nde Ermenilerin yaptığı katliamı sanki yeniden yaşarmış gibi gözyaşları arasında kameralar karşısında anlatan Hazal Nine’nin ifadeleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye adına Avukat Orhan Pekmezci tarafından açılan davada delil olarak kullanılacak. Ermeni mezaliminin yaşandığı günleri gören bir başka tanık ise Mustafa Çelik. Mustafa Dede.
Ermeni katliamından başından ve omzundan aldığı kılıç darbeleriyle kurtulan Hazal Nine “Beni de öldü sandılar. Onun için bırakıp gittiler. Yoksa ben o gün ailemle birlikte yok olup gidecektim” dedi.
Suşehrinden gönderilen mektupta, Erzincan’ın boşaltılmasından sonra, Ermeniler tarafından halkın mal, can ve namusuna karşı suikastlar tertiplediği ve bu tertiplerin bir plan çerçevesinde yürütüldüğü belirtilir. Bilgilerin kaynağı olarak, bizzat hadiseleri yaşayanlar gösterilir. Ayrıca Prje Valiski’nin de daha önce durumdan haberdar edildiği kaydedilerek, olayların önüne geçilmesi için emirler verilmesi rica edilir.

MONTANA DA YALANA EVET DEDİ

06 NİSAN 2004 - Montana eyaleti 'soykırım'ı tanıdı.
ABD'nin Montana eyaleti, 'Ermeni soykırımı' iddialarını tanıdı. Soykırımı tanıyan 32. eyalet olan Montana'nın Cumhuriyetçi valisi Judy Martz, 1 ila 1,5 milyon Hristiyan Ermeni'nin 1915-23 yılları arasında Osmanlı Türk hükümeti tarafından soykırıma uğratıldığını kabul ettiklerini açıkladı. Soykırımı tanıyan diğer ABD eyaletleri şunlar: Alaska, Arizona, Arkansas, California, Colorado, Connecticut, Delaware, Florida, Georgia, Illinois, Maine, Maryland, Massachusetts, Michigan, Minnesota, Missouri, Nevada, New Hampshire, New Jersey, New Mexico, New York, Kuzey ve Güney Carolina, Oklahoma, Oregon, Pennsylvania, Rhode Island, Utah, Virginia, Washington ve Wisconsin.

15 NİSAN 2004 - Ermeni Dosyası: 1915’te Ne Oldu? 1915’in sorumlusu Talat Enver ve Cemal Paşa’dır.
Prof. Dr. Halil Berktay’a göre, Talat Paşa’nın dün yayımladığımız telgrafı, ‘katliamların nasıl bilinçli yapıldığının somut bir göstergesi. Bu telgrafın anlamı, olaya bağımsız ve vicdanlı bir biçimde bakan bütün tarihçiler için çok açık.’ Bir tarihçiler jürisi önünde Talat Paşa’nın telgrafına ilişkin tahlil ve yorumunu savunmaya hazır olduğunu söyleyen Prof. Berktay, Ermenilerin Ermeni oldukları için hedef alındığını savunuyor.

15 NİSAN 2004 - Genelkurmay'ın Ermeni arşivi.
Genelkurmay Başkanlığı arşivindeki 1915 tarihli belgeler, soykırım iddiaları peşinde koşan Ermenilerin Van çevresinde masum köylülere yaptıkları tüyler ürpertici vahşete tanıklık ediyor..
Belgelerde, Van'ın Özalp ve Saray ilçelerinde Ermeniler tarafından bazı kadınların hamileyken karınlarının deşildiğini, bazılarının çocukları ile tandırda yakıldığı, genç kızların tecavüz edilip öldürüldüğü, erkeklerin ise kurşun ve süngü ile katledildiği gözler önüne seriliyor.
Genelkurmay Başkanlığı, Askeri Tarih ve Stratejik Etüt ve Denetleme Başkanlığı arşivlerinde bulunan 1914-1918 tarihleri arasındaki belgeleri, “Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri” adıyla yayınladı.
Arşivde bulunan Özalp Kaymakamı Kemal'in imzasını taşıyan 04 Mart 1915 tarihli bir belge, Ermeni mezaliminin boyutlarını ortaya koyuyor.
Söz konusu belgede, Ermenilerin Van'ın Özalp ilçesindeki Sarıköy'de yaptıkları katliamda 41 erkeğin süngü ve kurşunla, bazılarının da ''dövülerek, karnı yarılarak ve kesilerek'' öldürüldüğü belirtiliyor.
Kayıtta, köydeki İso'nun kızı Güllü'nün “memesinin kesildiği”, İbo'nun eşi Silo'nun kızı Sülni'nin “karnı yarılarak çocuğunun çıkarıldığı ve tandıra atıldığı” ve çok sayıda kadına tecavüz edildiği bildiriliyor.
Belgede, ayrıca Özalp ilçesinin Tepedam köyünde Ermenilerin erkeklerin büyük bölümünü süngü ile katlettikleri, kadınlara ise tecavüz ederek öldürdükleri kaydediliyor.
“KENDİ KIZINI BOĞAZLAMAYA ZORLANDI”
Özalp Kaymakamı Kemal'in gerçek incelemeleri sonucu hazırladığı 15 Mart 1915 tarihli bir başka belgede ise Saray'ın Yamanyurt köyünde Miha'nın eşi Fato'nun üç çocuğu ile boğazlandığı, Belecek'te Hanım Hatun'un “Antranik adlı çete reisi tarafından tecavüz edildikten sonra beraberinde götürüldüğü”, Keçikayası köyünde Hacı Molla Sait'in “kendi kızını eliyle boğazlaması için zorlandığı ve her teklifte uzuvlarından biri kesilerek şehit edildiği” bildiriliyor.
Belgelerde ayrıca Saray ve Esedboyu camilerinin ahıra dönüştürüldüğü, bir çok medrese öğrencilerinin Hristiyanlığı kabul etmeye zorlandığı kaydediliyor.
Bir başka belgede ise Özalp'in Boyaldı köyünde yaşanan ''insanlık dışı vahşet''e işaret ediliyor. Söz konusu belgede, Nezu Hatun'un tandırda yakılan iki torununun etini babasına ve annesine yedirmek üzere zorlandığı, bunu yapmak istememeleri üzerine öldürüldükleri, Nezu Hatun'un ise gördükleri karşısında aklını kaybettiği bildiriliyor.
Belgelerde, Ermeni çetecilerinin Osmanlı'nın darda kalacağı bir anı kollayarak çok önceden isyan planları yaptığını ortaya koyarken, Hınçakyan Komitesi Kilis Şubesi Başkanı Agop Basmaciyan'ın 09 Ocak 1913 tarihli Hatay Samandağı'nın Eriklikuyu köyündeki sözde Ermeni müfrezesine gönderdiği yazıda, “...Türkiye'nin içine düştüğü bugünkü olağanüstü karışık durumu, Ermeni meselesinin siyasi gündemde yeniden söz konusu olması, zihinleri çok meşgul etmektedir. Biz Ermeniler, özellikle Hınçakyanlar, hazırlıklı ve uyanık bulunarak
faaliyetlerimizi hızlandırmalıyız” sözleri dikkati çekiyor.
Basmaciyan'ın aynı gün Samandağı Yoğunoluk'taki müfrezeye gönderdiği yazıda ise “Faal, becerikli ve sağlam öz yapılı arkadaşların katılmasıyla müfrezelerimizi çoğaltmalı ve takviye etmeliyiz. Kendinizi koruma konusundaki çalışmalarınız artmalı” görüşüyle Ermeni planları gün yüzüne çıkıyor.
''ERMENİLERİN SİLAHLANIP ÇETE KURMA KARARI''
Bitlis Valisi Mustafa Bey'den gelen 18 Eylül 1914 tarihi şifrede ise Ermeni aydınlarının “Türk ordusunun ilerlemesi durumunda itaate devam edilmesi, Türk ordusunun geri çekilmesi halinde de silahlanıp çete halinde gelen şeylere el konulması ve ilişkileri kesme” yönünde bir karar alındığı belirtiliyor.
4'ncü Ordu Komutanlığı'na gönderilen 05 Mart 1915 tarihli bir yazıda ise ''Düşman gemisine firar ederken Adana Dörtyol'da yakalanan Agop'un ifadesinde, Türkiye'de rahat olmadıklarını, bölgelerinde askerin kuvvetinin ve toplarının bulunmadığını, küçük bir kuvvet gelirse kendilerine silahlı olarak katılacaklarını ve Türkleri katledeceklerini, düşman gemilerine bildirmek üzere gönderildiği anlaşılmaktadır'' deniliyor.
Zeytun'da (Süleymanlı-Maraş) 14 Mart 1915'te Ermenilerin hapishaneye saldırarak jandarmaları şehit etmelerinin ardından yayınlanan bir tebliğnamede ise Ermenilerin tüm bu saldırılarına karşılık, “Halktan hiçbir ferdin Ermenilere ve diğer vatandaşlarımıza karşı tecavüzkâr ve aşağılayıcı muamelede bulunmamalarına özen gösterilmelidir. Bunun gibi gerek Ermenilerden gerek diğer kişilerden, ülkenin asayişini bozacak girişimlerde bulunanlar hakkında yalnız hükûmet kuvvetleriyle birleşilmeli ve hiçbir şekilde halkın müdahalesine meydan verilmemelidir” deniliyor.
“ÇETELERE ORDU GERİSİNDE FAALİYET ÇAĞRISI”
Ermenilere karşı vatandaşlara ''sağduyu'' çağrısı yapılırken, Mart 1915 tarihli bir başka belgede, Kafkasya'dan gelen Taşnak delegeleri Erzurum'da katıldıkları bir toplantıda, ''Türk ordusu ricat eder yahut ilerleyemeyecek duruma gelirse, çetelerin, derhal ellerindeki
programa uygun olarak ordu gerisinde faaliyete geçmeleri'' yönünde karar alıyor. Sivas olayı sonrası askeri mahkemeye çıkarılan Ermenilerin ifadelerine ilişkin bir belgede ise ''Van, Bitlis, Erzurum, Şebinkarahisar ve ikinci derecede olmak üzere Sivas, Kayseri ve Diyarbakır'da seçim yaparak, buralarda genel müfettişler, savaş komutanları, çete reisleri tayin ve tespit edildiğini, seferberlik ilanında bütün Taşnak şubelerine, 13 yaşına kadar olan erkeklerin komiteye üye olarak kaydedilip silahlandırılmalarının emir ve tebliğ olunduğunu'' belirtiliyor.
VAN'DAKİ TAŞNAK KOMİTESİNE SİLAH VE CEPHANE YARDIMI
Van Taşnak komitesine Minaryan tarafından Ermenice yazılan bir mektupta ise ''Bizce ve sizce malum olan mal, istediğiniz yol ile size doğru yola çıkarıldı (silah, cephane, bomba kastediliyor). Şimdi size tehlikesiz bir surette mal göndermek zordur. Yollar tutulmuş olmasına rağmen sınırlarda çarpışmalar başlamıştır. Harekette olan kuvvetler, ordunun (asker) cins ve numaraları hakkında yazınız (Türk ordusu hakkında bilgi istiyor)'' ifadelerine yer veriliyor.
Başkomutanlığa 22 Nisan 1915'te Hasankale'den gönderilen bir şifreli yazıda ise Ermenilerin Sivas'ta ve Van'da ayaklandığı, diğer illerdekilerin de uygun zamanı kolladığı belirtilerek, ''Ermenilerin iddia ettikleri gibi misilleme veya jandarmaların zulüm ve düşmanlığına karşı kendilerini korumak niyetinde olmayıp, saldırmak vaziyetinde olduklarını aynen göstermektedir. Silahaltında bulunan Ermeni askerlerinin firarı ve Osmanlı ordusunun harp halinde bulunduğu sırada Van'da ortaya çıkan ayaklanma ve Sivas'ta görülen ayaklanma belirtileri, Ermenilerin devlete ihanet ederek, düşmanla ortak hareket ettiklerini ve düşmana yardım ve hizmet ettiklerini ispat etmiştir. Devlete sadık halk incitilmeden, devlete karşı silahlı isyan eden hainlere acınmamasına karar verilmiştir'' deniliyor.
ERMENİLERİN NAKİL VE SEVKLERİ
Belgeler arasında yer alan 31 Mayıs 1915 tarihli Bakanlar Kurulu kararında, harp bölgelerine yakın yerlerde oturan Ermenilerin bir kısmının ordu harekâtını zorlaştırdığı, erzak ve askeri malzeme nakliyatını güçleştirdiği, düşmanla işbirliği yaptığı ve birlikte hareket etme emelinde olduğu, ayrıca düşman saflarına katıldığı, yurtiçinde askeri kuvvetlere ve masum halka silahlı saldırılarda bulunduğu, düşmanın deniz kuvvetlerine malzeme sağladığı, müstahkem mevkileri düşmana gösterdiğinin tespit edildiği belirtiliyor.
Belgede, Van, Bitlis, Erzurum, Adana, Sis ve Mersin'in merkezi hariç, Adana, Mersin, Cebeli Bereket, Kozan livaları, Maraş'ın merkezi hariç Maraş sancağı, Halep'in merkezi hariç İskenderun, Beylan; Cisrisugur, Antakya ilçelerinin kasaba ve köylerinde oturan
Ermenilerin Musul vilayeti ve Zor sancağına, Urfa'nın merkezi hariç Urfa'nın güney kısmına, Halep vilayetinin doğu ve güneydoğu kısmına ve Suriye'nin doğu kısmına nakillerine karar verildiği bildiriliyor.
Belgede, şöyle deniliyor: ''Ermenilerden gönderilmesi gerekenlerin, gidecekleri yerlere rahat bir şekilde taşınmaları ve ulaştırılması ile yolculukları boyunca istirahatlerinin sağlanması, can ve mallarının korunması ve tespit edilen yerlere vardıklarında kesin olarak yerleştirilmelerine kadar göçmenler ödeneğinden iaşeleri sağlanacak, daha önce sahip oldukları mali ve ekonomik durumları oranında, kendilerine emlak ve arazi dağıtılacaktır. Muhtaç olanlara devlet tarafından evler inşaa edilecek, çiftçilere tohumluk, meslek sahiplerinden ihtiyacı olanlara alet ve edevat dağıtılacaktır. Ayrıldıkları yerlerde kalan eşya ve mallarının ya da bunların değerlerinin karşılığı kendilerine aynı şekilde verilecektir.''

GAZETELER DE YALANA EVET DİYOR

20 NİSAN 2004 - New York Times'ın derdine bak!
Ermeni lobisinin baskısı sonucu yayın politikasını değiştiren New York Times, 'Ermenilerin iddiasına göre' ifadesi yerine soykırım sözcüğünü kullanma kararı aldı.
ABD'de, Boston Globe'un ardından, bu gazetenin sahibi olan New York Times da Ermeni lobisinin yoğun baskısı altında sözde "Ermeni soykırımı"nı tanıdı. Gazete, muhabirlerinden, soykırımdan söz ederken, başına "sözde" ve "Ermenilerin iddiasına göre" gibi ifadeleri koymamalarını istedi. Muhabirlere gönderilen yayın ilkeleriyle ilgili notta, "Soykırım teriminin bilimsel açıdan tanımlanmasını dikkatli biçimde inceledikten sonra, Türklerin 1915 yılında Ermenileri kitlesel biçimde yok etmelerine atıf yaparken soykırım sözcüğünü kullanmaya karar verdik" denildi.

23 NİSAN 2004 - Kanada'nın büyük ayıbı.
Kanada Avam Kamarası, Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin önergeyi kabul etti. Türkiye, kararı kınadı
Kanada Avam Kamarası, Ermeni soykırımı iddialarını tanıyan önergeyi 68'e karşı 153 oyla kabul etti. Kanada Dışişleri Bakanı Bill Graham, Kanada hükûmetinin 10 Haziran 1999'da konuya ilişkin belirttiği tutumunun değişmediğini ve kararın hükûmeti bağlamadığını söyledi.
Graham, oylamadan önce milletvekillerine gönderdiği mektupta, önergenin kabul edilmesinin doğurabileceği "son derece olumsuz sonuçlardan" duyduğu kaygıyı dile getirerek, "NATO'da müttefik olduğumuz Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olmamız gerektiğini bilmek zorundayız" dedi. Hükûmetin, 1915-1923'te gerçekleşen olayların trajik olduğu konusunda Meclis üyeleri ile mutabık olduğunu kaydeden Graham, "Kanada, Ermenilere yönelik şiddeti kınamış, Ermeni ve Türk toplumlarını uzlaşmaya ve barışa teşvik etmeye devam etmiştir" diye konuştu.
Parlamentodaki bu tür girişimler, iktidardaki Liberal Parti'nin, milletvekillerine "hayır" oyu kullanmaları yönünde direktif vermesi nedeniyle daha önce başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ancak hükümet yetkilileri, Başbakan Paul Martin'in milletvekillerine daha fazla özgürlük vaadinde bulunması nedeniyle bu kez baskı yapmadığını belirtti. Türkiye'nin Kanada Büyükelçiliği Müsteşarı Fazlı Çorman, Türkiye'den ihale almak isteyen birçok Kanada firmasının bulunduğunu kaydederek, "İlişkilerimiz yara almıştır" dedi.
Dışişleri Bakanlığı da kararı kınayarak, Avam Kamarası'nın marjinal görüşlerin peşine takıldığını bildirdi. Bakanlık açıklamasında, "Bu karar ne Kanada'daki Ermenilere, ne de Ermenistan'a bir yarar sağlayacaktır" denildi.

23 NİSAN 2004 - Milliyetçi sağa Ermeni desteği.
Fransa'daki Ermeni lobisi, Türkiye'nin AB'ye alınmamasını savunan milliyetçi sağ partilerle güç birliği yapma kararı aldı. Fransa'daki Ermeniler, sözde soykırımı anma günü ilan ettikleri 24 Nisan'da düzenleyecekleri yürüyüşte Türkiye'nin AB üyeliğini protesto edecekler. Yürüyüşe ilişkin bastırılan özel afişte, AB'ye yeni katılacakları temsil edecek 10 yıldızın yanında, darağacında sallanan bir kişiyle birlikte Türk bayrağındaki ay-yıldız yer alıyor. Ay-yıldızın altında da “AB içinde Türkiye'ye hayır” sloganı yazıyor.

BAŞKAN ADAYINA BAK

24 NİSAN 2004 - Demokrat aday Kerry, Ermeni tezine sahip çıktı.
ABD'de Demokratik Parti'nin başkan adayı Senatör John Kerry, 24 Nisan nedeniyle mesaj yayımlayarak "Ermeni soykırımı" tezine sahip çıktı. 24 Nisan'ın sözde Ermeni soykırımının 89. yıldönümü olduğunu belirten Kerry, “1915 ile 1923 arasında Osmanlı İmparatorluğu'nu yönetenler, 1.5 milyon Ermeni kadın, erkek ve çocuğu ya öldürmüşler ya da sistemli bir etnik yok etme politikası kapsamında göçe zorlamışlardır” dedi. “Ermeni soykırımının daha geniş biçimde tanınması için yaptığım girişimlerden gurur duyuyorum” diyen Kerry, geçen ocak ayında diğer bazı senatörlerle birlikte ABD Başkanı George Bush'tan, Türkiye'yi Ermenistan'a karşı ambargosunu kaldırmaya zorlamasını istediğini hatırlattı.

25 NİSAN 2004 - “Barbar Conan”dan soykırım kararı.
California Valisi Schwarzenegger, İstanbul'dan 'Konstantinopolis' diye bahsederek, 24 Nisan'ı 'Ermeni soykırımını anma günü' ilan etti
ABD'nin California Eyaleti Valisi Arnold Schwarzenegger, 24 Nisan 2004 tarihini, eyalette "Ermeni soykırımını anma günü" ilan etti.
Hollywood'un "Terminatör" olarak bilinen aktörü Schwarzenegger, İstanbul'dan "Konstantinopolis" diye söz ettiği açıklamasında, "24 Nisan 1915'te Konstantinopolis'te Osmanlı Türk hükûmeti, yüzlerce Ermeni din adamı, politikacı ve entellektüel lideri tutuklayıp öldürerek, Ermeni soykırımı olarak bilinen terör kampanyasına başladı" diye konuştu.
California'nın 700 bin Ermeniyi barındırdığını, Ermenistan dışında en büyük Ermeni halkının kendi eyaletinde bulunduğunu belirten Schwarzenegger, Ermeni asıllı Amerikalıların California tarım, ticaret, eğitim, kamu hizmetleri ve sanatına katkıda bulunduğunu, eyalet kültürünün de bu sayede zenginleştiğini söyledi.
Selanik'te Türk Bayrağı yaktılar.
Yunanistan'ın Selanik kentinde bir grup Ermeni, dün sözde Ermeni soykırımı günü dolayısıyla Türk Başkonsolosluğu önünde eylem yaptı. Konsolosluğun önünde kurulan barikatı da yıkmak isteyen grupla, polis arasında arbede yaşandı. Daha sonra gruptan birisi okuduğu bildiriyi, konsolosluğun kapısına bıraktı. Türk bayrağını da yakan grup, Ermeni millî marşını okudu. Bu arada, eylemi izleyen Türk gazetecilerden birinin kolundan ve çantasından tutan göstericileri polis uzaklaştırdı.

NÜFUSLARI 1 MİLYON 256 BİN

27 NİSAN 2004 - Talat Paşa’ya göre 1914 yılındaki Ermeni nüfus 1 milyon 256 bin 403.
Sadrazam Talat Paşa, 1915 tehciri sırasında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin kesin sayısının belirlenmesi maksadıyla geniş bir çalışma yaptırtmıştı.
Paşa’nın özel evrakı arasında bulunan belgelerde ‘1914 itibariyle 1 milyon 187 bin 818 Gregoryen ve 63 bin 967 Katolik Ermeni vardır ve toplamları 1 milyon 256 bin 403 eder’ deniyor, daha sonra ‘sayımda eksiklikler yapılmış olabileceği için, bu sayının 1.5 milyon civarında olabileceği’ söyleniyor.
Talat Paşa’nın kara kaplı defterinin yanısıra, özel arşivinde bulunan diğer bazı belgelerde, 1915 tehcirinden önce ve hemen sonra, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Ermenilerin kesin sayısının belirlenmesi maksadıyla geniş bir çalışma yaptırıldığı görülüyor. Dizinin dün yayınlanan ilk bölümünde, Paşa’nın tehcir edilen Ermeni sayısını 924 bin 158 olarak verdiğini yazmıştım. Tehcirin vilayetlere ve sancaklara göre dağılımını gösteren belgelerde hangi vilayetten nereye ne kadar Ermeni’nin gönderildiği gösterildikten sonra, genel nüfus değerlendirilmesine geçiliyor. Bu fasılda İstanbul Ermenilerinden de söz ediliyor ve İstanbul’da 1914’te 68 bin 422 Ermeni’nin yaşadığı, bu sayının bir yıl sonra 80 bine çıktığı ama hiçbirinin alınmadıkları söyleniyor. Bütün bu uzun listelerden sonra, bu sayfada orijinal metninin fotoğrafını gördüğünüz tek paragraflık bir yorum yapılıyor: ‘1914 icmalinde (sayımında, toplamında) Ermeni Gregoryen genel nüfusu 1 milyon 187 bin 818 ve Ermeni Katoliklerin mikdarı 63 bin 967 ki, her ikisinin toplamı 1 milyon 256 bin 403’ten ibaret olarak gösterilmiştir. (Toplamın fazla çıkmasının sebebi sayılara yabancı uyruklu Ermenilerin de dâhil edilmesidir.) Mevcut nüfus tamamen yazılmadığından, gerçek miktar 1 milyon 500 bin kadar olacağı gibi, bugün mevcut olarak yukarıda görülen yerli ve yabancıların 284 bin 157 mikdarına da ihtiyaten yüzde 30 kadar ilave eylemek gerekir ki, bu takdirde hakiki mevcut 250 bin ile 400 bin arasında bulunmuş olur.’ Bu cümlelerde, daha basit bir ifadeyle şöyle deniyor: ‘İmparatorlukta 1914 yılında yaşayan Gregoryen ve Katolik Ermenilerin sayısı 1 milyon 256 bin 403 idi. Bazı eksikliklerin olabileceğini gözönüne alarak, bu sayıyı 1.5 milyona yükseltebiliriz. Tehcirin uygulandığı vilayetlerde şu anda 284 bin 157 Ermeni kalmıştır ama bu mikdarı da her ihtimale karşı yüzde 30 oranında arttırdığımız takdirde, tehcir bölgelerindeki Ermenilerin 250 ile 400 bin arasında olduğunu söyleyebiliriz.’ Talat Paşa, yani Ermeni tehcirinin başındaki kişi kendi notlarında ‘Toplam Ermeni nüfusu en fazla 1.5 milyondu. Bunun 924 bin 158’i tehcir edildi ama tehcirin yapıldığı vilayetlerde hâlen 400 bin kadar Ermeni yaşıyor’ derken, diaspora Ermenileri bugün ‘1.5 milyondan fazla Ermeni öldürülmüştü’ iddiasında bulunuyorlar.
Hesaplamayı bir de siz yapın ve hangi tarafın matematiğinin daha zayıf olduğuna kendiniz karar verin!
Yetim kalan 6 bin 858 Ermeni çocuğu Müslümanlar büyütmüş
Talat Paşa’nın kara kaplı defterinde, tehcir sırasında çeşitli sebeplerle hayatlarını kaybeden Ermenilerin kimsesiz kalan ve devlet tarafından koruma altına alınan çocuklarının da bir listesi var. ‘Ermeni Eytamı’ yani ‘Ermeni Yetimleri’ başlığı altındaki listeye 10 bin 314 çocuk kaydedilmiş ve bunların bir kısmının Müslüman ailelere dağıtıldığı yazılmış. Listeye göre, en fazla sayıda Ermeni yetim, Halep’te bulunuyor. Talat Paşa’nın ‘kara kaplı defteri’nin ‘Ermeni Eytamı’ başlıklı sayfasında yeralan liste, yan tarafta.
Cemal Paşa, Mustafa Kemal’e ‘Enver’i durdurmalısın’ diyor.
İttihat ve Terakki Partisi’nin Talat Paşa gibi önde gelen bir liderini yazarken, partinin diğer önemli isimlerinden de bahsetmek ve bu kişilerin o yıllarda İstiklal Savaşı’nı sürdürmekte olan Mustafa Kemal Paşa’ya yazdıkları bazı mektupları da yayınlamak istedim.
İşte o mektuplardan biri: İttihat ve Terakki’nin Talat ve Enver Paşalarla beraber üç liderinden biri olan Bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın, Bakü’dan trenle Tiflis’e giderken 1922’nin 09 Temmuz’unda Ankara’ya, Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği ve eski dava arkadaşı Enver Paşa’dan yakındığı oldukça uzun mektubunun bazı bölümleri...
Cemal Paşa, şu anda bende bulunan ve aşağıda günümüz Türkçesine naklettiğim mektubunu kaleme almasından sadece 13 gün sonra, 22 Temmuz’da Tiflis’te Talat Paşa gibi Ermeni kurşunlarıyla can verecektir.
‘Sevgili kardeşim Mustafa Kemal Paşa,
...Şimdi iki gözüm, Orta Asya için, daha doğrusu bütün Müslüman Asya’sı için bugünün en mühim meselesi, Enver’in Buhara’da teşebbüs ettiği işlerdir. Enver, avantüriyelerin (maceracıların) yapabilecekleri en son işi de yaptı, kendisini Buhara emiri ilán etti. ...Binaenalyh şimdi bizim Enver, ...şimdi Buhara hükûmeti aleyhine harbediyor, Sovyet Rusya hükûmeti de, Buhara cumhuriyet hükûmetinin müttefiki sıfatıyla ordusuyla o hükûmete yardım ettiğinden, tabii, onlarla Enver arasında muharebe ilan edilmiş bulunuyor.
Orta Asya’daki ve Rusya’daki İslam âlemi, Enver’in bu teşebbüsü karşısında büyük bir ümide kapıldı. Herkes, Enver’in bu hareketinde haklı olduğunu teslim ediyor ama vakitsiz davrandığını söyleyenler de az değil!
...Enver onların başına geçti ve Ruslar ile hoş geçinmek hakkındaki kesin kararına, kendi öz vatanının Ruslardan ümit ettiği maddi ve manevi yardımlara rağmen, Sovyet Rusya aleyhine mücadeleye karar verdi. Enver, şimdi, Orta Asya’da ve Afganistan’da böyle bir şahsiyet olarak kabul olunup müjdeleniyor.
...Acaba Enver bu hareketinde muvaffak olabilecek mi?
Bence hayır, bin kerre hayır!.. Enver katiyyen başaramaz ve Enver’in giriştiği hareket ne kadar çok direnirse, sonuçta uğrayacağı harap vaziyet, o kadar şiddetli olacaktır.
...Siz, Mustafa Kemal Paşa, bu zavallı Müslümanlara Enver’in teşebbüsünün fenalıklarını şimdiden söylemeye ve onları merhametsiz sonuçların doğacağı çılgınca teşebbüslerden kaçınmaya davete mecbursunuz. Böylece Ankara’nın kurtuluşu mücadelesini takip etmekte olan ben ve arkadaşlarım daha büyük bir kalp kuvvetiyle çabamıza devam ederiz ve İslam âlemi, Ankara’nın peyki (uydusu) hâline gelir. Daha da önemlisi, Ruslar Ankara’nın ve gölgesinde bulunan İslam âleminin hakikaten dost olduğunu görerek Anadolu’ya yaptıkları yardımları en yüksek seviyeye çıkartırlar.
...Gözlerinizi öperim kardeşim. Ahmed Cemal.
‘Beni böyle üzmen için acaba ne günah ettim?’
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İttihat ve Terakki’nin lider kadrosuyla beraber Türkiye’den ayrılıp Berlin’e yerleşen Sadrazam Talat Paşa, Almanya’da ‘Ali Sai’ takma adını kullanıyordu. Eşi Hayriye Talat Hanım, kendisine büyük bir aşkla bağlı olan Paşa’sını sürgün günlerinde yalnız bırakmamış, İstanbul’dan gizlice çıkıp Berlin’e gitmişti.
Talat Paşa’nın burada yayınladığım kartpostalı, Berlin’den kısa bir seyahat için Macaristan’a giden hanımından günler boyu bir haber alamamasının yarattığı üzüntüyü aksettiriyor. Paşa, eşi Hayriye Hanım’a Budapeşte’deki Osmanlı Konsolosu Abdullah Hulusi Bey vasıtasıyla 1920’nin 24 Ekim’inde gönderdiği kartpostalda, sitem üstüne sitem ediyor:
‘İki gözüm Hayriyeciğim,
Beni ne kadar merakta bıraktığını tasavvur edemezsin. Daha yoldan bana iki kart gönderen karıcığım elbette bu kadar çabuk beni unutmaz, beni habersiz bırakmaz diyorum ve cidden merak ediyorum. Bununla beş kart oldu, gönderiyorum. Senden on gündür bir tek haber almadım. Hastalandın mı? Öyle olsa Abdullah iki satır birşey yazar diyorum. Beni bu kadar üzmek, azába sokmak için acaba günahım nedir? Bu kartımı alır almaz sıhhatine ve vakt-i hareketine dair bana derhal telgraf yaz. İstanbul’dan bugün hem Şefkati’den, hem İsmail Bey’den mektup aldım. Anam, ablalarım, Vasfıdil hepsi iyi imiş. Vasfıdil’in verem olduğunda bazı doktorlar mütereddid imiş, bazıları da birinci derecedir diyorlar imiş. Gel de, onu getirtmek için düşünelim. Burhan’ı ..... yoluyla göndermişler. Burada başka havadis yok. Teyze hanıma, Mebrure Hanım’a hürmetler. Abdullah’ın, çocukların gözlerinden öperim. Ali’.

FRANSA CUMHURBAŞKANI

30 NİSAN 2004 - Chirac'tan ölçülü destek.
Türkiye'nin bugünkü koşullarda AB'ye üye olmaya hazır olmadığını belirten Fransa Cumhurbaşkanı Chirac "Müzakere süreci 10 yıl ya da daha uzun olabilir" dedi.
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Türkiye'nin AB üyeliğine ölçülü destek verdi. Chirac, "'Türkiye'nin bugün AB üyesi olması mümkün müdür' sorusuna, 'hayır' diyorum. Ama 'Kopenhag kriterleri' dediğimiz demokrasi, insan hakları ve piyasa ekonomisi koşullarını yerine getirdiğinde, uzun vadede AB üyesi olabilir" dedi.
Chirac dün Elysee Sarayı'nda düzenlediği basın toplantısında Türkiye'nin AB'ye yönelik önce aday adaylığının, ardından resmi adaylığının tarihçesini özetledi. Chirac, şunları söyledi: “Türkiye'nin Avrupalılık eğilimine inanıyorum. Önemli olan bu ülkenin laik ve demokratik anlamda istikrar gösterdiğini, AB'ye uyum reformlarını uygulama kararlılığını kanıtlamasıdır. Türkiye, bugünkü koşullarda AB'ye üye olmaya hazır değildir, ancak hazır olduğunda etnik ya da dinsel gerekçelere dayanarak dışlamak söz konusu olamaz.”
'Müzakereler 10 yılı geçer'
Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesiyle ilgili olarak AB Komisyonu'nun ekimde sunacağı raporu hatırlatan Chirac, "İki olasılık var. Komisyon ya Türkiye'nin müzakerelere hazır olduğunu ya da olmadığını bildirecek. Tarih verilip başlasa bile müzakereler çok uzun sürecek" diye konuştu. Fransa Cumhurbaşkanı, İngiltere'nin üyelik müzakerelerini örnek göstererek Türkiye için bu sürecin "on yıl ya da daha fazla" olabileceğini belirtti.
'Tartışma konusu olmaz'
Türkiye'nin AB üyeliğinin yalnız Fransa'da değil, tüm Avrupa'da tartışıldığını vurgulayan Chirac, "Çağdaş, istikrarlı, laik ve Avrupa değerlerini paylaşan bir Türkiye'nin AB'de olması herkesin çıkarınadır" dedi.
Türkiye'nin AB adaylığının 1999 Helsinki Zirvesi'nde tüm AB tarafından teyit edildiğini anımsatarak, adaylık konumunun tartışma konusu yapılamayacağı mesajını veren Chirac, Ermeni soykırımı iddialarının tanınmasının Türkiye'nin AB üyeliği için önkoşul olamayacağının da altını çizdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder